• fiona ilk piyasaya çıktığında biraz sorunlu ama samimi bir genç kız görüntüsündeydi. hala da öyle. onu biraz pj harvey'e, biraz tori amos'a, ama en çok liz phair'e benzetmiştim. henüz onlar kadar büyük bir fenomen olamadı belki ama, bu yolda kendinden oldukça emin adımlarla ilerliyor.

    zaman zaman hiç beklenmedik şeyler yapıyordu. saçmasapan sözler sarfediyor, röportajlar sırasında ağlıyordu. 1997 mtv müzik ödülleri töreninde "en iyi yeni sanatçı" dalında aldığı ödül için yaptığı teşekkür konuşmasında şöyle demişti:
    - maya angelou biz insanların en iyi zamanımızda bile fırsatları ancak yaratabildiğimizi söylemişti. ve ben de şimdi ele geçirdiğim bu fırsatı istediğim gibi kullanmaya çalışacağım. hey, şu an beni izleyen herkes! size sesleniyorum: bu dünya gerçekten boktan. siz de kendinizi trende veya modaya göre sınırlamayın. ne giydiğiniz veya nasıl göründüğünüz önemli değil, kendiniz olun yeter.

    fiona'nın kendisini cool göstermek için bir şey yapmasına gerek yok, o zaten öyle. "nerede olduğumu bilmiyorum, kendimden kaçamıyorum. yanlış bir şey yapmaktan korkuyorum ve sırf bu yüzden hep yanlış şeyler yapıyorum." diyor. mtv ödüllerinde sarfettiği sözler hakkındaysa şöyle konuşuyor:
    - yaptığımdan asla pişmanlık duymadım. seyirciler arasında oturup sıramın gelmesini beklerken, kesinlikle sahneye çıktığımda ne söyleyeceğimi falan düşünüp plan yapmıyordum. çünkü konuşmaya başlayınca rahatlayıp hislerimi açığa vuracağımı zaten biliyordum.

    sullen girl isimli şarkısında 12 yaşında uğradığı tecavüzü anlatıyor. bu olay kişiliğinde derin izler bırakmış, hayata daha karamsar bakmasına neden olmuş. zaman zaman masum bir genç kız profili çiziyor fiona; hani eline bir elma şekeri verseniz, 7 yaşında olduğuna bile inanabilirsiniz. ama menajeri onun için şöyle diyor:
    - fiona'nın o kadar da masum olduğunu sanmıyorum. bence her şeyin farkında.

    son derece şiirsel şarkı sözleri ("ruhumun sıcaklığını asla hissedemeyeceksin / sana gösterdiğimden çok daha ateşli bir şekilde yanıyor aslında") onu bazı insanlar için adeta bir tanrıça yaptı. fiona kendisi hakkında edinilen en büyük yanılgının, "tamamıyla karamsar ve hiçbir umudu olmayan bir kız" imajı olduğunu söylemişti. röportajlarına sakin başlıyor, hemen hemen her cümlede bir "fuck" kelimesi kullanıyor ve sonra bir anda ağlamaya başlıyordu. onu yatıştırmak da zavallı gazeteciye düşüyordu. pop müzik ve christina aguilera gibi kendi bestelerini okumayan şarkıcılar hakkında şöyle konuşuyor:
    - pop müzikte uyuz olabileceğim pek çok öğe var. ama pop müzik beni kızdırmıyor, çünkü ondan hoşlanmıyorum. hoşlanmadığım bir şey beni neden kızdırsın ki? beni esas ilgilendiren şey şu: şarkı bestelemek, söz yazmak, bunlar gerçekten bana çok şey ifade ediyor. başkalarının şarkılarını okuyan insanlar istedikleri kadar iyi bir sese sahip olsunlar. eğer kendi besteni yapamıyorsan, orada şarkıcı sıfatıyla işin ne?"

    şöyle bir laf da sarfetmişti:
    - bazen düşünüyorum da, sanırım benden gerçekten, gerçekten nefret eden insanlar var. aramızda kişisel hiçbir şey olmamasına, onlara hiçbir şey yapmamış olmama rağmen. sanırım insanların benden nefret etmelerini sağlayan bir şey var bende. ama şöyle de düşünmüyorum: "oh, bu insanlar aptal. ben de onlardan nefret ediyorum!" ama neden benden nefret ettiklerini bilmek de istemiyorum. ben fiona'yım, başkası değilim. sırf onlar istiyor diye değişemem. bazen arkadaşlarıma bunu söylüyorum, onlar da bana "yapma fiona, kimse senden nefret etmiyor, üzme kendini" diyorlar. iyi de, ben zaten üzülmüyorum ki. artık bunu kabullendim.
  • bazı sanatçıları dinleyebilmek için sanırım belirli bir yaşanmışlık yüzdesini doldurmak gerekiyor. kendilerine ait bir era istiyorlar dinleyicinin hayatından resmen. lise zamanlarında elli tane şarkısını dinlemişimdir, bu kadar anlamlandırabildiğimi hatırlamıyorum o zamanlar şarkılarını. fast as you can'in teması, benim son 7-8 senedir yazdığım her şeyin 4 küsür dakikalık özeti resmen. anlamlandırabilmem 5 senemi almış. tek sullen girl ben değilmişim <3
  • ntv'de bir belgeselde başından geçen bir hikayeyi anlatması ile hafızama kazınmış olan müzisyen.

    new york'ta yolda yürürken bir video kaset buluyor. üzerinde sahibinin isminin ve sınıfın yazdığını, kasetin sahibinin üniversite öğrencisi olduğunu görüyor. aklına dahiyane bir fikir geliyor. kaseti dostları olan oliver stone ve quentin tarantino'ya götürüyor. belki beğenirler ve çocuğun elinden tutarlar ümidi ile. evde otururlarken hep birlikte kaseti izliyorlar. quentin ve oliver çocukla çok ağır taşşak geçiyorlar ve fiona çocuğa üzülüyor.
  • yeni albümle birlikte gelen her yeni röportajda yeniden aşık olduğum kadın. los angeles'ta yaşıyor olmasına rağmen herkesin gözündeki hollywood imajına öyle bir ters düşüyor, öyle bir anti-tez oluşturuyor ki. bu kadar güzel ol, yetenekli, komik... ama asosyal olunca hiçbirinin bir değeri kalmıyor. onu böyle yapan sebepler var elbette, belki en önemlisi de küçük yaşta uğradığı tecavüz. tori amos'un aksine yaşadığı bu korkunç olay onu başka türlü etkiledi, içine hapsetti belki. paul thomas anderson (tek geçerim) ve jonathan ames gibi yaratıcılığın doruklarındaki erkeklerle birlikteliklerinden jon brion ile müzik yapabilmeye kadar bir çok şans geldi geçti hayatından. hepsini çok iyi değerlendirdi. muhteşem klipler çekti, harika konserler verdi, talk show'lara katılıp çekingenliğini atmaya çalıştı. ama her şeyin altından oluk oluk asosyalliği sızdı. "yabancı"larla iletişmekten ne kadar rahatsız olduğu, kendini iyi hissetmediği, eve gidip kendi başına olmaktan başka bir şey istemediği çok belli oldu. insanlar onunla dalga geçti. sahnede panik atak olup saçmasapan laflar etmesiyle, upuzun albüm adlarıyla, ne kadar zayıf olduğuyla dalga geçti. kadın "bizim size dikte etmeye çalıştığımız hayatı yaşamayın. kendinize güvenin," dedi de yemek yediği kaba pislemekle suçlandı. ama o, sonucundan memnun olmadığı bir albümü yıllarca rafa kaldıracak kadar yürekli bir sanatçıydı, başka bir şey değil. bir pop kültür prensesi değil, bir hollywood starı değil, bir seks objesi hiç değil.

    on şarkılık (itunes exclusive "largo"yu sayarsak 11) önceki albümlerdeki orkestrasyondan uzak, daha sade bir albüm olacak. yine de fiona'nın sesi ve sözleri yeter. türkiye'ye gelsin, bize "siz gerçek değilsiniz," diye çemkirip tüm tedirginliğiyle şarkılarını söylesin... razıyım.

    okunası: http://www.spin.com/…les-return-idle-no-more?page=0
  • öyle bir i want you yorumu vardır ki kendisinin, şarkıyı söylemez yaşar sanki. insanın dinleyince tüyleri diken diken olur, o dikenler bir hafta boyunca inmeye tenezzül bile etmez...

    http://www.youtube.com/watch?v=eiomhoumh-w
  • son albumun adi tarihin en uzun album adi niteligindedir..
    "when the pawn hits the conflicts he thenks like a king what he knows throws the blows when he goes to the fight and he'll win the whole thing'fore he enters the ring there's no body to batter when your mind is might so when you go solo you hold your own hand and remember that depth is the greatest of heights and if you know where you stand then you know where to land and if you fall it wont matter 'cuz you'll know that you're right."
  • en güzel detone olandır. bilinçli yapar bunu, hani normal bir şarkıcı detone olmaktan kaçınır ve ses tonunu nerede nasıl kullanacağına dikkat eder ya, fiona bunun tam aksine nerede nasıl detone olması gerektiğini kontrol eder ve başarılı olur.

    mesela elvis costello'nun i want you'sunu söylerken "it's the stupid details that my heart is breaking for" dizesini içli ve melankolik bir şekilde söyleyişinin ardından "i want you, he tossed some tatty compliment your way, i wanna hear she pleases you more than i do" kısımlarını öyle detone öyle psikopat söyler ki ne kadar aşık ve öfkeli olduğunu, ne biçim kıskandığını iliklerinizde hissedersiniz.

    (bkz: fiona apple'ı titreşime almak)
  • gece gece akla gelmiş, durduk yere i want you dinletmiş, ziyadesiyle aşık olunan şarkıcı. canlı performans hakkında tez yazsam herhalde sırf bu şarkı üzerinden sayfalarca doldurabilirim. hani öyle bir bakıyor ki, delip geçiyor mübarek. i waannnt yoouuu derken insan ister istemez "bana mı dedin cancağızım" diye düşünüyor. şarkının en sonunda tüm konser salonunu ve koskoca elvis castello'yu yok sayarcasına "aradığım burada değil" bakışı ve geri giden ufak adımlarıyla resmen sahneden kayboluyor.
  • sahip olduğu ad-soyad kombinasyonunu nedense hep çok "havalı", afili bulmuşumdur.

    kim adının fiona apple olmasını istemez ki?
  • fiona apple, benim güzel aşk sarkısı tanımımı değiştirmiştir. tabii yazdıkları aşk şarkısıdır, hande yener ve adele de bu kategoridedir. lakin fiona apple bir şarkı yazar ve siz "birisi günlüğümü mü okudu?" dersiniz.

    çünkü şarkı garip bir şekilde spesifik olaylardan bahseder ve bunlar "seni sevdim beni üzdün", "gül senin tenin" gibi yuvarlak laflar ya da poetik olma adına yapılan söz oyunları değildir.
hesabın var mı? giriş yap