• burada yaşamak isteyen türklerin çoğu geldikten 3 ay sonra ağlayarak geri dönmek isteyecektir. çünkü bizim türk milletimizin mutluluk kavramı ile finlerin mutluluk düşünceleri bambaşka. american dream olayı burada yok. sizin istediğiniz gibi eğlence ve kolay yoldan para kazanmak yok maalesef. evet, gelecek kaygısı olmadan, istediğiniz gibi yaşayabileceğiniz bir ülke ama bunun yanı sıra bence burası sabit, dertsiz tasasız, güzel bir hayat yaşamak isteyen insanları mutlu edebilecek bir ülke. kışın aylarca güneş hiç doğmuyor, zifiri karanlık ve hiç durmayan kar psikolojinizi bozacak. öğleden sonra 4'te dışarıda insan göremezsiniz. akşam 6'dan sonra açık bir yer bulamazsınız. bu ülke sizi kışın zorunlu olarak eve hapsediyor. aylarca süren bu asosyallik gerçekten insanın psikolojisini bozuyor. ciddi olarak burada yaşamak istiyorsanız önce kışın gelin burada bi 3-4 ay zaman geçirin ondan sonra kararınızı veriniz.

    yazın gerçekten cennet gibi bir ülke. ama bu cenneti sadece 2 ay yaşayabiliyorsunuz. iklim konusunun dışında bana göre dünyadaki en yaşanılabilir ülke. 2 yıldır burada huzurlu, mutlu ve dingin bir hayat yaşıyorum. insanları müthiş, bu ülkedeki güven ve huzur ortamını hiçbir yerde bulamazsınız. çalışma koşulları çok iyi ama aynı zamanda çok pahalı bir ülke. ailesiyle beraber göç etmek isteyenler hiç düşünmeden çıkıp gelsin, çocuk yetiştirmek için finlandiya'dan daha iyi bir ülke bulamazsınız. ama macera arayan genç arkadaşlar bence şanslarını amerika için denesinler yoksa buraya geldikten sonra üzülebilirler.

    edit: finler sanıldığı gibi soğuk insanlar değil çok acayip bir şekilde utangaç insanlar. arkadaşlık ilişkisi kurmaları uzun sürüyor ama eğer bir finle arkadaş olursanız hayatınızdaki en sadık arkadaşlarınızdan birisi olacağına güvenebilirsiniz.

    yalanın icad edilmediği bir dünyada yaşıyorlar. kimsenin aklından yalan söylemek geçmiyor bile.

    sarhoş olduktan sonra dünyanın en samimi insanı oluyorlar, saatlerce durmadan sizinle konuşuyorlar ama ertesi gün iş yerinde karşılaştığınızda selam bile vermiyorlar bu huyları biraz değişik.

    7'den 70'e herkes çok iyi ingilizce biliyor ve ingilizce konuşmayı seviyorlar bu yüzden fince öğrenmeniz biraz zorlaşıyor çünkü herkes sizinle ingilizce konuşmaya çalıştığı için pratik yapamıyorsunuz.

    finlandiya'daki türk profili genellikle iyi. okumuş, kendini geliştirmiş kesim gelmiş genelde. eğer almancı tayfa gibi olan zihniyetten kaçınmak istiyorsanız türk kebapçılardan uzak durmanız lazım.

    ukraynalılar bu ülkeye adapte olamıyor ya da olmak istemiyor. bizdeki suriyelilerin karşılığı resmen. 2 yıldır çalıştığım iş yerinde ukraynalılar gelmeden önce en ufak bir problem dahi yaşanmamıştı ama ukraynalılar geldikten sonra sürekli olumsuz şeyler yaşanıyor. kahve molasında finler çıt çıkarmadan satranç oynayarak dinlenirken bunlar bağıra çağıra ukraynaca konuşuyor, tartışmaya ve kavgaya meyilliler. bu yüzden maalesef buradaki ukraynalı profilini pek sevemiyorum.

    iş hayatından bahsedecek olursak; yaptıkları işte kalite her şeyden önemli. fin malı herhangi bir ürünün ya da hizmetin kalitesiz olma şansı yok. aşırı dakikler. kimse sizi bir işi belirli bir sürede bitirmeniz için zorlamaz ama sizin beyan ettiğiniz tarihte işinizi bitirmezseniz bu onlar için büyük bir olay. size bildikleri her şeyi seve seve mutlu olarak öğretirler. hata yapmanız çok normaldir, kimse yaptığınız çok büyük bir hata için sizi suçlamaz ama tabii ikinci defa aynı hatayı yapmamanız lazım. türkiye'deki gibi ast üst ilişkisi kesinlikle yok, herkes gerçek manada eşit. sürekli teşekkür ediyorlar. ya ben zaten bu işi yapmak için maaş alıyorum neden her seferinde teşekkür ediyorsun be güzel adam az rahat ol :)

    gecenin 4'ünde bardan çıkıp evinize yürürken 'başıma bir şey gelir mi? birisi yolumu keser mi?' gibi düşünceleri hiçbir zaman düşünmüyorsunuz. türkiyede kadın-erkek herkes tetikte yaşıyor ama buraya geldikten sonra bunu hiçbir zaman düşünmüyorsunuz. özgürlüğün ne demek olduğunu gerçek anlamda burada öğreniyorsunuz. bu özgürlük hissi hayatınızı tamamen değiştirecek bundan emin olabilirsiniz.

    özetleyecek olursak; hiç güneş doğmayan ve hiç durmadan kar yağan depresif kış dönemi haricinde en yaşanılası, güvenli, huzurlu ve mutlu ülke. umarım gelmek isteyen herkes en kısa zamanda gelebilir. eyyorlamam bu kadar, sevgiler.
  • tavuk mu yumurtadan çıkar, yumurta mı tavuktan? buradaki tartışma buna dönmüş.

    kültür/ahlak mı refah getirir, yoksa refah mı kültür/ahlak? bu aslında cevapsız bir soru değil. ve türkler bunu yanlış biliyor ve uyguluyor evet.

    öncelikle finlandiya’nın savaşsız, barış içinde bir coğrafyada yaşadıkları pek doğru değil. tarih boyunca isveç, sonra da rus hakimiyeti altında yaşamışlar. rusya’dan bağımsızlıklarını 1917’de kazanmışlar. 1939 yılında sovyetler tarafından işgal edilmişler (bkz: kış savaşı). bugün bile rusya ile komşular ve putin tarafından tehdit ediliyorlar.

    asıl meseleye dönersek. finlandiya deyice akla gelen ilk şey eğitim sistemi. türkiye cumhuriyetiyle yaşıt ama bir imparatorluk geçmişi de olmayan bir ülke bugün refahla anılıyorsa sebebi kuruluş ve yokluk günlerinde eğitime verdikleri önem. (bunun atatürk’e de ilham olduğunu biliyorsunuzdur (bkz: beyaz zambaklar ülkesi))

    ekonomisine baktığımızda ancak 2. dünya savaşı sonrası sanayileşme atılımı yaptıklarını ve bugünkü refah düzeylerine yükseldiklerni görüyoruz. yani sömürgeler mömürgeler, doğuluların inandığı gibi havadan gelen, topraktan fışkıran zenginlikler yok. metal, makina ve orman ürünler satarak zenginleşiyorlar. bugün ise elektronik başı çekiyor. tarımları yok gibi çünkü her taraf buz. 5 milyonluk ufacık nüfusları var fakat inovasyonda dünyada 7. sıradalar (türkiye 41. sırada).

    türkiye’nin ise eğitim ve ekonomi konusunda tam tersi bir yoldan ilerlediğini gördük. hele 21. yüzyılda, yani bilgi çağında işi iyice abarttık. her türlü okumuş insanı aşağı çekip yerin dibine soktuk. en cahil insanları, en bilge en akıllı kişiler ilan edip tepemize çıkardık. uzun yıllar eğitimle elde edilebilen bütün meslekleri değersizleştirdik. en önce de taze beyinlerin eğitimden sorumlu öğretmenlerden başladık işe. önce onlara mobbing uygulayıp yıldırdık. kuryenin doktordan fazla kazanmasını serbest piyasa sanıp normalleştirdik. mesleksiz tüccarlara toplumun en elit, her şeyi yapmaya hakları olan, el üstünde tutulası nadir bulunan beyinler muamelesi çektik.

    bir işi yapmak için ne kadar az bilgi ve eğitim gerekiyorsa o işi yapanlar o kadar fazla takdir gördü ve görüyor bugün.

    türkiye’de dayak üstene dayak yiyip batıya kaçan bir çok eğitimli beyin, batıda refah ve zenginlik yarattı. işte en güncel örneği biontech’in kurucuları.

    toplumun değerleri, kültür, ahlakı ve bunlar doğrultusunda yaptıkları seçimler toplumların kaderini, refahını ve zenginliğini belirliyor.

    doğu’nun kaderci insanları petrol bulunmasını veya başlarına devlet kuşu konmasını, havadan ani zenginleşmeyi kovalarken, batı’nın bireyci insanları kendilerine yatırım yapmayı, ve kendilerine yatırım yapmış bireyleri organize ederek değer yaratmanın peşinden koşuyorlar.

    türkiye’de son 20 yılda zenginleşenleri düşünün. bu kişilerin ve çocuklarının refah artışıyla birlikte daha ahlaklı, daha kültürlü kişilere dönüştüklerini gördünüz mü? yoksa tam tersine iyice bozulduklarına mı şahit oldunuz.

    ülkeler arasındaki uçurumları yaratan asıl şey işte toplumlar arasındaki bu ve buna benzer kültür farkları. tersi değil.
  • aga şu dünyanın en sorunsuz coğrafyasında insanların dertsizlikten kafayı yiyip intihar ettiği bu 5 milyonluk köyü gözünüzü seveyim ortadoğu coğrafyasına örnek diye göstermeyin ya. yok bit pazarını sevmezmişiz de finliler hep oradan giyindiği için çok ileriymiş falan filan, bu kadar toplum gerçeklerinden uzak olmayın, bi sokağa çıkın bi halkın arasına karışın. finliler de en az 300 yıldır dünyanın tüm büyük savaşlarının yaşandığı, dört kutsal kitabın da kutsal addettiği bu manyak bir coğrafyada hayatta kalmaya çalışsalardı belki onlar da "mersedesine sokim lanet olsun binsin en azından savaşta değiliz" diye şükredecek noktaya gelirlerdi.

    zaten bu zorlu şartlarda 3 kuruş kazanan adamın bebeğine aldığı giysiye de karışmayın. öğrencinin 3-5 kuruş biriktirip özenerek almaya çalıştığı, alıp da 5 sene parçalanana kadar giydiği nike'a laf etmeyin. dünyanın 4 bir yanında milyonlarca insan araba tutkunu, hayatını arabalara bağlıyor, bizimkiler zar zor bi tane araba alınca hemen aaa tüm hayatını arabaya endeksledi. oğlum bu bi tek bizde mi öyle? arattım baktım, finlandiya'da 1000 kişi başına 617 araba düşüyor (bu istatistiğe göre dünyada 4. oluyor), e hani otomobil peşinde koşmak geri kalmak demekti? finlandiyalı kardeşlerimiz de deli gibi otomobil alıyormuş. onlara gelince medeniyet, bize gelince aa araba senin neyine. toplu taşımanın mükemmel ve ideal olduğu bu müthiş ülkede neden dünyada otomobil sahipliği rekoru kırılıyor? hani herkes otobüse biniyordu, bisiklet sürüyordu?

    ahlaki konularda da herkes öyle üst perdeden konuşuyor ki sanki tr'de herkes hırsız. ben değilim birader, benim gibi dürüst ve ahlaklı olan da binlerce insan tanıyorum. ama sizin her fırsatta yaşadığı yeri boklamaya çalışma refleksiniz sadece çürük yumurtaları görüyor. dolandırıcılık entrylerinde de hep söylüyorum, acaba neden bu tipler hep size denk geliyor bi düşünün bakalım.

    istiyorsunuz ki herkes ot gibi yaşasın, hayatta hiç bi keyfi olmasın. ne olacakmış finli gibi olacakmış. olmasın kardeşim. adamın hayatı ile seninki farklı. bu kadar dünyadan kopuk olmayın ya. para kafecilere gidiyormuş. finlandiya halkı sanki sürekli evde oturup kahve içiyor. valla ben idealistim, kendimi torpille ezdirmedim 15 yıllık kariyerimde kimse de ezemedi. kibar bir insanım, kabalık bana işlemez; dürüstüm hiç bir yerde aptal damgası yemedim bununla da gurur duyarım. ben şöyle demeyi tercih ediyorum, kişiliğiniz zayıfsa, bir duruşunuz yoksa ezilirsiniz, bunun da coğrafyayla alakası yok. bulunduğu yer ve ortama uyum sağlamak duygusal zeka özelliğidir, bunu beceremiyorsanız çuvaldızı kendinize batırmanız lazım.

    neyse özet olarak finlandiya tabii ki çok iyi ve gelişmiş bir medeniyettir, türkiye'ye de örnek olabilecek bir çok özelliği ve sistemi elbette ki vardır. onlardan öğrenebileceğimiz şeyler mutlaka mevcuttur. ancak ıvır zıvır genellemelerle "sen nike peşinde koşarken onlar bit pazarından giyiniyor bak gördün mü allahın türkosu" şeklinde hamaset yapmak yerine, mesela finlandiya eğitim sistemi şöyledir, böyledir, bu yüzden faydalıdır gibi entryler yazmak daha verimli olacaktır.
  • bu guzelim ulkede gecen yasadigim bir aniyi anlatmak istiyorum.

    cogunlugunun fin oldugu cok uluslu bir komitede organizasyon ekibindeyim, finlandiya’nin en buyuk kayak etkinliklerinden birini duzenliyoruz. 60 civari ulkeden 7 bin civari yarisci ve seyircinin geldigi bir etkinlik.

    3 haftadir toplantilarda konustugumuz bir sey var:

    - yemekleri birebir yetirmek, 1 tabagi bile cope atmamak.
    - sifir karbon veya en minimumda etkinligi sonlandirmak.
    - geri donusturulebilecek her urunu geri donusturmek.
    - bir urun alirken mumkunse ucretsiz, degilse korkunc bir fark olmadikca yerel ureticiden almak.

    ben de merak ettim sordum en tepemizdeki isime, devlet regulasyonu bu sanirim (butun butceyi finlandiya devleti veriyor) eger kosullari yerine getirmezsek yaptirimi nedir diye kadin dedi ki “hayir, tamamen kendimiz istiyoruz. 20 yildir da boyle, gelecege olan sorumlulugumuz bu dedi.”

    butun bu yaptigimiz fedakarliklar, butcenin neredeyse %15’ini ayirdigimiz plan tamamiyle kendi insiyatifiymis organizasyonun. 3 milyon euroluk (italya gecen sene birebir ayni etkinlige 20 milyon harcamis) bi proje bu, siz hesaplayin.

    normalde saydigim bu gereklilikler icin minimum 70 calisana ihtiyacimiz var etkinlik suresince, ilan vs. vermememize ragmen 800 gonullu basvurdu. cogu da cocuguyla ve basvuru motivasyonlarinda “cocuguma cevre duzeni bilinci kazandirmak” “sizlere yardimci olmak, cevreye yardimci olmak” gibi seyler yaziyor.

    bu bilince gelir miyiz turkiye olarak bilmiyorum, sohbet arasinda soruyorlar mesela digerlerine bana “sizin ulkenizde nasil olurdu bu etkinlik?” diye cok ruhum daraliyor bir dusununce. umarim gelecekte daha iyi gunler yasar turkiye.
  • benim gibi insan sevmeyen bünyeler için adeta cennetten bir köşe. meşhur finnish silence o kadar güzel bir şeydir ki rabbim isteyen herkese tattırsın.

    bundan seneler evvel, euro tabii maximum 2, sek-nok-dkk bu kadar üzmüyor haliyle, ufak bir iskandinavya turuna çıkmıştık. lâkin, havaalanında o kadar hayvan gibi bağırmış olacağız ki yanımıza bir polis gelmiş ve nereli olduğumuzu sormuştu.

    o zamanlar meşhur "best greek x, yunanistan'a iteleyelim beyler" esprisinin ilk çıktığı dönemler, bizde de mallık var tabii, "we are from greece" demiştik. işte umuma açık yerde hayvanlık etmek sebebiyle derdest edilmeyi beklerken polis bey tek tek elimizi sıkmış ve "the most beautiful laughters i've ever heard" demiş gitmişti.

    işte bu da böyle saçma sapan bir anımdır. hatta bi' tane daha var ama onu sonra yazayım, çok üşendim.

    teşekkürler türkiye, her nerede muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak istiyor, mamafih başaramıyorsan.
  • ulan bütün ülkece bit pazarından giyinsek ve bütün sene boyunca naylon terlikle gezsek malum binanın bir haftalık israfını karşılayabilir miyiz sence?

    türkiye'nin finlandiya olmama sebebi insanların yeni kıyafet ve ayakkabı alması ve de yemekleri çöpe atması mı gerçekten?

    mesela bu embesilce yazıyı yazan embesil arkadaş, türk halkıyla fin halkını kıyasladığı bu yazının; türk hükümetleriyle fin hükümetlerini kıyasladığı halini yazabilir mi? en basitinden, "finlandiya'da siyasi parti çalışanları milletin vergileriyle model arabaların içinde uyuşturucu çekmez" diyebilir mi? ya da "geçiş garantili yapılar üzerinden halkın milyonlarca dolar parası yandaş mütolara aktarılmaz" diyebilir mi?

    tamam, biz uslu birer çocuk olalım ve olduğumuz köleler gibi yaşayalım. eski kıyafetler giyelim, terlikle gezelim, az yemek yiyelim ve suyu yerlerden yalayarak içelim. yeter ki efendilerimiz mutlu olsun ve sizin gibi katıksız beyinsizler siktir olup gittikleri ülkelerden bize kibir dolu saçma salak sosyal mesajlar yazabilsinler.
  • ilk ayak basmamızdan yaklaşık 1.5 yıl geçmiş. finlandiya, finler ve burada yaşamakla ilgili tamamen kişisel deneyim ve düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. bizim için 1.ağızdan kaynak bulmak kolay olmamıştı. okumak ya da çalışmak için gelmek isteyen insanların işine yararsa ne mutlu.

    * öncelikle burası sakin bir memleket. acele diye bir şey yok. ilk geldiğinizde yaptırdığınız nufüs sistemi ve kela kaydınız aylar sürebilir. (çalışan için daha hızlı olabilir ama eş ve çocuk için süreç uzayabilir). online banka girişiniz olmadan zaten bir hayaletsiniz. hepsi olacak, ama zamanla.

    * aynı zamanda sessiz bir memleket, nasıl isterseniz yaşayın ancak bunu mümkünse sessiz yapın. ses çıkartırsanız gözler size döner. sessiz iseniz boxer ile helsinki merkezde hava 3 dereceyken boxer ile koşun kimse dönüp bakmaz *

    * herhangi bir anayoldan 5dk uzaklaşarak bir ormana ya da koruya girebilirsiniz (şehir merkezlerinde parklara). buralarda yollar patikalar, tabelalar ve ışıklandırmalar vardır. muhtemelen yürüyüş ya da koşu yapan birileri vardır.

    * yokuş diye bir şey neredeyse yok, ülke dümdüz.

    * her resmi tabela (özellikle güney'de), anons ve yazışma iki resmi dil olmasından kaynaklı hem fince hem isveççedir . ilk başlarda kafa karıştırıcı ama sonra dilleri ayırt etmeye başlıyorsunuz.

    * fince öğrenmesi kolay bir dil değil ancak türklerin bariz avantajı var.

    * helsinki bölgesinde 5-6 farklı dilde eğitim veren ilkokul mevcut. anadilinize göre çocuklarınızı o okullara gönderebilirsiniz (türkçe yok ama ileride ek ders olarak alabiliyorlar). bizim çocukların öğretmenleri ne olursa olsun evde anadili konuşmaya devam edin, unutmamaları çok önemli dediler defalarca.

    * iş hayatında ve genel olarak sosyal yaşamda söz senettir. bir şeyi yapacağım derseniz yapmanız beklenir, aynı şekilde siz de size verilen sözün tutulmasını beklersiniz. (bir keresinde bir şey almak için masaya nakit parayı koydum, satıcı ne kadar var diye sordu, miktarı söyleyince saymadan alıp kasaya koydu. şahsen yolda bulsam sayarım)

    * finler şaşılacak seviyede alçakgönüllü insanlar. umulmadık anlarda insanların çok farklı özellik ve meziyetlerini öğrenebilirsiniz.

    * ülkenin orta ve kuzeyine gittikçe küçük şehirlerin merkezleri küçülür, insan sayısı daha da azalır.

    * çalışan kesim güneyde kümelendiği için tatil dönemlerinde kafa dinlemek için lapland'e ya da orta finlandiyadaki memleketlerine giderler ki oraların hiçliğin ortası olduğuna yemin edebilirim, gidip fotoğrafını çekip ispat da edebilirim.

    * kışın erken çöken karanlıktan çok yazın doğru düzgün kararmayan hava daha kötü etkiliyor.

    * helsinki'deki çoğu arsa belediyenin. evi satın alsanız bile arsaya kira ödemeye devam ediyorsunuz. toprak önemli.

    * şahsen tampere'yi şehir olarak helsinki'den daha çok beğenmiştim ama işçi sınıfı şehri olduğundan mı daha başka bir sosyal/kültürel hikayeden mi bilmiyorum buralılarla ilgili bir makara söz konusu, anladığım gün taşlar oturacak.

    * bir hizmet aldıysanız, fatura evinize sonradan posta ile gelir, barkod ile okutur ödersiniz. postalar önemli.

    * araba alım satımı anlaşma üzerine online sistem üzerinden yapılır, noter vs yok.

    * kışın uygun lastikleri takmadan 100m gidemezsiniz (zaten yasak) . kar her yeri örttüğünde sizin sokağınız ya da caddeniz temizlenene kadar 1-2 gün geçebilir.

    * devlet ve belediye ile ilgili hizmet, ceza ve harç gibi ödemelerinizin birçoğu gelirinize bağlıdır. o yüzden bir yıl öncesinden çok kazansanız dahi dolaylı olarak ödedikleriniz yüzünden elinize daha az kalabilir.

    * şehir merkezinde köşe başında sigara için ve 5dk geri sayın, biri gelip sigara isteyecektir. sigara inanılmaz pahalı (marlboro 10.20€). zaten içen de çok yok.

    * yüksek vergili ürün alışverişi yapılacaksa feribota atlayıp tallinn'e gidilir. benzin, alkol, sigara limit dahili ne varsa yüklenilir gelinir. ab içerisi olmasına rağmen sınır polisi feribot çıkışı 3-5 sıra arabayı kontrole çeker. sınır önemli.

    * kaynağı belli olmayan parayı sisteme sokmak (bankaya yatırmak ya da bir şeyler satın almak) neredeyse imkansızdır.

    * herhangi bir spor yapmadan bu coğrafyaya ve topluluğa ayak uydurulabileceğini düşünmüyorum.

    * sokaklar çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve geri kalan herkes için günün her saati güvenli. bunun sebebi her tarafta polis ya da güvenlik olması değil, genelde bir vukuat olmaması.

    * şu ana kadar gördüğüm sokak hayvanları bizim sokakta yaşayan tavşan ailesi ve ilerideki koruda bulunan sincaplar.köpek sahiplenme ise oldukça yaygın.

    * fin sessizliği diye bir şey var. bir fin ile toplantı ya da sohbet sonrası sessizce konuşmadan dakikalarca oturabilirsiniz ve bu gayet normal bir şeydir.

    * okul öncesi eğitim ve ilkokulun ilk senesinde (sonrası ile ilgili bilgim henüz yok) en önemli şey çocukların oyun oynaması. gerisi bir şekilde öğretilir diye bakıyorlar.

    * geçen sene bizim kızın sınıfı hep beraber okul bahçesinde buzları kazıyarak kar yığınının eriyip akacağı kanalları yaptılar bir hafta boyunca. öğretmeni bu oyunun kendi çocukluğunda da en sevdiği oyun olduğunu anlattı.

    * kütüphaneler bir çok işinizi belirli bir yere kadar ücretsiz yapabileceğiniz sosyal alanlar. oodi zaten büyük bir ev gibi.

    * fin mutfağı diye bir şey yok. herhangi lezzetli bir yemeği de yok. şirkete gittiğim günlerde öğle yemeklerinde bu konuda biraz kabalaşabiliyorum.

    * marketlerde 2.6€ olan ispanyol salatalığı yerine 4.6€ olan fin salatalığı alınır. fin üretimi olan her şey önceliklidir.

    * göçmenlerin bir çoğu köyünde nasıl yaşıyorsa burada aynı kurnazlıkla yaşamaya devam ediyor. uyuma bu kadar direnme gerçekten büyük irade.

    * devletin 40 yaş altı ilk kez ev alanlara çok güzel bir yardımı var. kiralar mortgage ödemesinden daha pahalı.

    * finlandiya'da ucuz olan hiçbir şey yoktur.
  • debeye giren entrye istinaden ben de yaşayıp gözlemlediklerimi paylaşmak istedim. bunu kimsenin tezini çürütmek amaçlı değil, biraz daha geniş bir perspektiften finlandiya'ya bakmak için yazıyorum. debe entrysindeki bazı maddelere neredeyse inanamadım, dediğim gibi olaya bir de uzun vadeli bakalım:

    - insanları hafta içi sakin. hafta sonları ise büyük çoğunluğu evde ya da dışarıda içiyor. içenlerin çoğu birkaç kadeh değil sarhoş olana kadar içiyor. cumartesi günü sabah erken saatlerde gazetesini ve long drinkini alıp koşa koşa eve giden 80 yaşında amcalar görebilirsiniz. çoğu göl evlerine* gidip içiyor cuma akşamından hatta. sarhoşları aşırı gürültülü, kendileri de kabul ediyorlar bunu. yani içince ingilizlerden bile daha fenalar, fakat eğlenceliler.*

    - çok fazla tombik insana rastlamadım. günlük rutinlerine çok bağlılar, sabah çok erken kalkar kahvaltı eder, öğlen yemeğini de saat 11'de yer çoğunluğu (bize çok erken gelse de kışın havanın inanılmaz karanlık olmasının büyük etkisi var güne aşırı erken başlamalarında). hatta bu öğlen 11'de yemek yemek baya baya alışkanlık olduğu için benimle ya da ispanyol arkadaşlarımla yemeği 11.30'da yiyen bir fin vardı, ortada buluşmak için. iş yerlerinde gayet güzel ve çeşitli yemekler vardır genelde, evde akşam yemeğini çok kapsamlı yemezler bu yüzden, evde yemek kültürleri zayıf.

    - dillerini öğrenirseniz benzetebileceğiniz tek dil belki eesti olur.

    - temiz oldukları doğru fakat ayakkabı meselesi tamamen buna bağlı değil. ülkede 6 ay kar ve kış var, ayakkabıyla içeri girdiğiniz anda evden çamur temizlemek zorunda kalırsınız. yazın ve hafta sonları göl evlerine * gidildiği için ve bu evler ormanın içinde olduğu için yine ayakkabıyla girilmez. finlandiya'da şehirde yaşayan insan bile oldukça fazla doğada vakit geçirir. hep taş, toprak, çamur ve kar yani. *

    - sosyal ve konuşkan finlere rastladım, fakat konuşmayana oranla azınlıklar.

    - kadınların seslerine takılmadım (???) bana kalırsa gayet normaldi ortalama bir kadının sesi.

    - long drinkleri ve ciderları çok popüler. sadece greyfurt değil her türlü çeşidi var. bunlar genelde hafta sonu içilen sauna içkisidir, hafta sonu göl evi kültürü ciddi anlamda önemlidir, gidince de long drink, cider ve bira içilir büyük çoğunlukla. şehirde de dışarı çıkıp içki içeceklerse önce evde birkaç tane bunlardan içerler çünkü dışarıda sarhoş olana kadar içmek finler için de pahalı. ciderları bildiğimiz british cider gibi değil, daha şekerli ve değişik. ek olarak bunların popüler olmasına dair bilgi vereyim, finlandiya'da sert içkileri sadece alko'dan alabiliyorsunuz. alko'yu bizdeki tekeller gibi düşünebilirsiniz. sert içki dediğim sadece viski veya vodka değil, alkol yüzdesi %5.5'in üstünde olan her içki. bunların markette satılması yasak, marketten şarap bile alamazsınız. (bu alkol oranı yasağı %5.5'ten bile düşüktü, yakın geçmişte %5.5'e çıkardılar). alko'ları her köşe başında bulamıyorsunuz bu da marketten içki almayı daha tercih edilebilir bir şeye dönüştürüyor.

    - hangi restaurantlara gittiğini debe yazarı umarım ekler. çünkü yemekleri inanılmaz kötü. helsinki'de yaşayan bir arkadaşıma (gezen ve dışarıda yemek yemeyi de seven biri) "neden mutfağınız bu kadar vasat" diye sorduğumda açık açık çünkü bizim milletimiz köylüydü ve yokluktan geldi demişti. eğer şanslıysanız ve bir arkadaşınızın veya ailesinin avcılık lisansı varsa güzel geyik eti falan yiyebilirsiniz. dışarıdaki opsiyonlarınız yemek için kısıtlı, sağlıklı şeyler için seçenekler ortalama; çok çeşit var ve güzel bir bruncha gitmeniz güzel bir akşam yemeğine gitmenizden çok daha olası. (finlandiya veganlar veya glutensiz beslenenler için gayet yeterli seçeneğe sahip).

    - inanılmaz milliyetçiler. dışarıya kendilerini aşırı farklı lanse etseler de bir ön yargı var. bunu daha da açayım, türklere karşı bir ön yargı değil, her millete karşı bir ön yargı var. işinizi düzgün yaparsanız bu ön yargı ortadan kalkıyor, işlerine ve kurallara saygılılar.

    - nüfusun yaşlı olduğu doğru. arabalar için aynı şeyi söyleyemeyeceğim, herkes arabasını 5 senede bir değiştirmese de bakımlı kullanıyor. fakat etrafta bir sürü 20-30 senelik araba yok. ("eski araba" kavramı göreceli sonuçta ama etrafta boyası dökülen araba falan beklemeyin).

    - çok adası olduğu doğru. isveç ve norveç'ten sonra dünyada en çok adaya sahip olan 3. ülke finlandiya.

    - büyük şehirlerde 60 metrekare ev kirası kesinlikle 600 euro değil. alakasız ve uzak bir şehirde (küçük) 900 euro veriyorum aynı boyutlarda bir ev (apartman dairesi) için. fin arkadaşım helsinki'ye 30 dk olan bir yerde 25 metrekareye 450 euro veriyor ve bunun çok ucuz olduğunu söylüyor. ayrıca apartman komplekslerinde ciddi bir aidat ödüyor ev sahibi. bunu bizdeki apartman siteleri gibi düşünmeyin, güvenlikli vesaire değil, sadece 20 daire olan apartman kompleksine ev sahibi 200-400 euro aidat ödüyor*. dolayısıyla kiralar asla ucuz değil.

    - otobüs sistemleri gerçekten kötü. trenleri çok daha düzgün fakat avrupa'daki gibi her dakika her yere gitme imkanınız yok, seferleri kısıtlı, nüfus az. bu büyük bir problem yaratıyor. (bu arada biletsiz toplu taşıma kullanmayın, neredeyse her seferinde kontrol ediyorlar ve cezayı yapıştırırlar, ceza yiyeni çok gördüm).

    - doğası gerçekten çok güzel. arkadaşlarınızın göl evi falan varsa daha güzel. bu evlerin her şey dahil hotel gibi olmasını beklemeyin yalnız, saunayı odun taşıyıp yakıyorsunuz, yeri geliyor bulaşıklar gölden taşıdığınız suyla yıkanıyor *. elektrik ve suyu olanı da var, olmayanı da var.

    - rusça plakalar vesaire doğu finlandiya'da var. batısına giderseniz aynı şekilde isveççe görürsünüz her şeyi. bundan şikayetçiler. fin bir arkadaşım ülkenin batısında yemek yerken garson sadece isveççe konuştuğu için bayağı sinirlenmişti. komşularının etkileşimini mimaride de görmek oldukça mümkün.

    - modayı takmıyorlar. ikinci el kıyafet ve eşya almak çok yaygın. bir ceketi sıkıldığı için çöpe attan fin pek göremezsiniz, bu onlar için burnu büyüklüktür. değerlendirirler. herhangi bir eşyayı kullanılabilecek durumdaysa kullanırlar veya bağışlarlar, ziyan etmezler. ne giydiklerine aşırı dikkat etmiyorlar, bu konuda kuzeyin incisi stockholm. orada moda önemli *.

    tekrar belirteyim, uzun süreli gözlemlerimi yazdım, kimsenin yaşadığı şeyi "hayır bu böyle değil" demek için değil. gezmeyi, gelmeyi veya yaşamayı düşünenler bir de bu açıdan baksın, düşünsün. kışı, insanları, kültürü daha yazılacak çok şey var ama bu kadar yeter bugünlük *.
  • çok zengin bir ülke. neden mi zengin? çünkü güvenilir toplum ve ahlaka sahip halkın yaşadığı bir ülke. bu ülkede yaşarken en sevdiğim şeylerden biri de bu. kendini güvende hissetmek.

    toplum içerisinde oturuyorsun diyelim. kafede, kütüphanede vs. ister tuvalete git, ister yemek yemeye git, kasaya git, istersen saatlerce ortadan kaybol. bilgisayarın dahil bütün eşyalarını bırakıp güvenle gidebiliyorsun. masada öylece bırak hiç bir şey olmaz. bu müthiş bir şey gerçekten.

    umarım bu fin toplumunun güven olgusu hiç bozulmaz. çok büyük zenginlik.

    edit: debeye girmişiz. finlandiya'dan selamlar.
  • isveçlilerin çok sevmediği, sessiz insanların ülkesi. haklarında isveçliler şöyle bir fıkra anlatır:

    bir isveçli ve bir finli karşılıklı içki içer,
    isveçli: şerefe!
    finli: konuşacak mıyız, içki mi içeceğiz?
hesabın var mı? giriş yap