• visita interiorae terrae rectificando invenies occultum lapidem (vitriol) ile anlatılmaya çalışılan ve içimizde arayıp bulabileceğimiz ezoterik (batıni) bilgelik ve akıl taşı. ilk kez 3. yüzyılda zosimos tarafından bahsedilmektedir.

    ayr. materia prima; magnum opus. simyacılar, metalleri zenginliğin temeli olan altına dönüştürmenin yollarını aramış, gizemli felsefe taşıyla bunun üstesinden gelebileceklerine inanmışlar. felsefe taşını bulduklarında, istedikleri kadar altına sahip olabilecekler, aradıkları zenginliğe kavuşabileceklerdir. böylece, yüzyıllar boyu aranmış durmuş felsefe taşı.

    oysaki felsefe taşı, evrenin temel sırlarını keşfetmek, metalleri altına çevirmek sıradanlığı yerine ölümü yaşama dönüştürmek, ruhu arındırmak ve daha yüksek bir bilince ulaşabilmek için içimizde arayıp bulmamız gereken akıl taşıdır, hayat taşıdır... bilgelik yolunda ilerleyebilmenin anahtarıdır.
  • kafaya atilan her tas felsefe tasidir
  • eski zamanlardaki mezopotamya civarında 'şem-an-na', mısır civarında ise 'mfkzt' olarak bilinir.
  • felsefe taşı, bir felsefedir.

    tık

    her şey bir daire ile başlar; kare ile devam eder ve üçgenleşir. geometrik şekillerin ezoterik anlamları üzerinden konuşacak olursak:

    daire: başı ve sonu olmayan, sonsuz enerji
    kare: toprak dünya, toprak beden, sonsuzluğun can verdiği dünyevi olan her şey
    üçgen: bütünlük, yüksek bilinç, ruh ile bedenin bütünlüğü

    kareyi oluşturan ögelerin 4 element ve oluşturdukları unsurlar olduklarını görüyoruz. doğanın ve insanın bedeni, kimyası, mizacı dört element kökenlidir.

    ignis: ateş
    aer: hava
    aqua: su
    terra: toprak

    ignis-aer arası: sıcak
    ignis-terra arası: kuru
    terra-aqua: soğuk
    aqua-aer: ıslak

    elementler ve oluşturdukları unsurlar ile başlayan çember eril ve dişil prensip bile devam ediyor;

    ignis-aer: aktif (eril)
    terra-aqua: pasif (dişil)

    aer-aqua: civa
    ignis-terra: sülfür

    bunlar insanın simyasal formülüdür kabaca.

    bir de içeride bir üçgen var; işte orada sol (güneş), luna (ay) ve azoth (merkür) var.

    ay, güneş ve merkür'ün astrolojik karşılıklarını irdelersek;

    ay: kadın, dişil prensip, yüce anne, döllenen, gece
    güneş: erkek, eril prensip, yüce baba, dölleyen, gündüz
    merkür: uzlaşma, iletişim, hakikat, hermafrodit

    bu üçlü için hristiyanlıkta teslis (baba-oğul-kutsal ruh) denir; hermesçilikte de hermes trimegistos (üç kez güçlü hermes) denir.

    buradaki mevzu ana-baba-oğul vs değildir aslında.

    tanrı olgusunun kutupluluğunu eril ve dişil prensip olarak düşünelim.
    var olan güç(dişil), yaratım ile harekete geçirilir(eril); bu ikili doğa arasındaki uzlaşı köprüsü de merkür'dür.

    insana dair çok basit bir örnek de verilebilir; kafamda bir resim yapma hayali belirdi, mavi bir vazoda pembe çiçekler yapmayı hayal ettim (dişil prensip). tuvali, boyaları, fırçaları alıp o resmi 3 boyutlu dünyada somut şekilde var ettim (eril prensip).

    işte o soyutluğu somutluğa bağlayan köprü, merkür'dür; impuls gibi bir şey aslında.

    jakin ve boaz sütunları da aslında aynı şeyi anlatıyor.

    jakin ve boaz, süleyman tapınağının iki sütunudur; jakin güneş, boaz ise ay ile ilişkilidir.

    görselde de gördüğümüz üzere güneş ile ay arasındaki ışınlarda pater(baba) ve mater(anne) yazıyor, tam ortada da merkür'ün astrolojik sembolü yer alıyor.

    merkür, bilinçtir.

    diğer tüm gezegenler de yukarıdan ışınlarını merkür'e uzatıyorlar. merkür burada ışık toplayıcı ve topladığı ışığı aşağıya yansıtan.

    ''yukarıda ne varsa, aşağıda da o vardır.'' demiş hermes değil mi? çünkü hermes, merkür'dür. kendi işi budur, yukarıdakini aşağıya taşımak. ve aşağıdakini de yukarıya taşımak.

    güneş, ay ve diğer tüm gezegen enerjilerini yukarıdan topluyor (superius), aşağıya yansıtıyor (inferius).

    şimdi felsefe taşına gelince de şunu söyleyebiliriz. biz aşağıdayız. aşağıdayken yukarıya hakim olabilme kabiliyetinin felsefe taşı olduğuna inanıyorum.

    merkür'ü tek yönlü değil de çift yönlü kullanabilme kabiliyeti yani.

    göklerden indirilen insanın yeryüzündeyken de göklere çıkabilmesi gibi bir şey.

    entry'nin başında anlattığım daireden üçgene doğru inen süreç aslında yukarıdan aşağıya inmekti. o süreci tersine çevirebilen insan, bizzat kendisi felsefe taşıdır.

    yani içindeki yaratımı fark eden ve kullanabilen, elementleri, sıcağı-soğuğu aşabilen, eril ve dişil prensibi dengeleyebilen ve o sonsuz daireye kavuşabilen. karenin illüzyon sınırlarından kurtulabilen.

    zaten bu da ölümsüzlük gibi bir şey, öyle değil mi?
  • bazı vakit felsefe taşı. aslı latince lapis philosophorum.

    kimin görmüş, kimin kullanmış olduğu bilinmeyen bir faraziyesel, hayalî bir taş bu… lakin tarih süresince bu taşın sahiden var olduğuna inanmışların sayısı da azımsanamaz.

    bilhassa alşimi başka bir deyişle simyada ehemmiyetli bir öğe olarak niteleniyor bu taş… bir takım madenleri altına dönüştürebilmek için yapılan işlemler esnasında bir katalizör olarak kullanılması şart olan bir nesne olduğu söyleniyor. bir başka söylemle alşimistlerin başka bir deyişle simyacıların başka madenleri altına dönüştürürken, ellirinin altın bu taşın da bulunması gerekiyor; onsuz olmuyor.

    öyle tecrübe ediyor da, bu söylem bir somut olay anlatımı mı, yoksa simgesel mi?

    eğer simgesel ise, buradaki dönüştürme olayı da somut değil mecazî demektir. öyle ise, denilmek istenen nedir?

    buna tek değil bir hayli cevap vermek imkanlı. zira bu taş kavramından yola çıkılarak bir hayli düşünsel açılımda bulunulabilir.

    peki fakat bu taş nerede?

    ah yerini bir bilsek!… hemen gider, sahipleniriz.

    tarih süresince bir hayli kimse bu taşı arayıp durmuş. bunun nedeni de alşimistlerin yaptığını yapabilmenin başka bir deyişle başka madenleri altına dönüştürmenin ötesinde bu taş sayesinde birtakım başka işleri de muvaffak olabilmekmiş. dendiğine göre bu taşın daha bir hayli olağandışı işi sağlama gücü varmış; bir bakıma şu tanınmış masaldaki “alâettin’in sihirli lambası” gibi bir şey…

    masal yani!...

    ancak alşimistler hiç de öyle demiyor. benim burada yaptığım gibi konuyu alaya alanlara bıyık altından gülümsüyorlar. bu konuyu bayağı ciddiye alıyorlar.

    alşimistlere göre bu taşa sahip olmak yetmez; onun nasıl kullanılacağını da bilmek gerekir. birçoklarının elinden geçmiştir bu taş ama nasıl kullanılacağını bilmedikleri için işlerine yaramamıştır o kimselerin.

    bu taş bir tek midir yoksa bundan birkaç tane var mıdır, o da ayrı bir mesele… pek kimsenin yanıt vermediği bir sorun. bilinmiyor ki…

    bir başka açıdan, bu nesnenin bir “taş” olup olmadığı dahi şüpheli; zira ara ara şu bir diğer faraziyesel nesne olan “mukaddes kâse” ile de özdeşleştirilmiş.

    masonlar bu konuda ne diyor acaba?

    pek bir şey dedikleri yok. bu taşın bir sembol olarak masonluktaki bir diğer sembol olan “insanlık mabedi”nin bir öğesi olduğu söylenebilir belki…

    benim diyeceklerim bu belkilerin ötesine geçmez. fakat belki bu başlık altında yeni şeyler söyleyecek onlar vardır.
  • (bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/philosopher's_stone)

    psikanalize göre aslında sembol olan ve belli bir "çalışmayla" ulaşılabilecek olan ölümsüzlük düşüncesi, felsefesi, hayat görüşü veya yaşama biçimi. bu ölümsüzlüğe götürecek çalışmaya da "magnum opus" denmektedir.

    (bkz: http://en.wikipedia.org/wiki/magnum_opus_(alchemy))

    aslında ortada taş falan yoktur. taş sadece sembolik anlatım içindir. tıpkı tao öğretilerindeki ölümsüzlüğe giden yaşama biçimi, felsefesi gibi. filozof taşına giden yolda yaşanan hayat tarzı ve felsefelerimiz (din değil) zaten bizi "ölümsüzlüğe" götürecektir.

    buradaki "ölümsüzlük" 'le anlatılmak istenen bizlerin "bilinçli" olan beyninin ölümsüzlüğü değildir. yine sembolik bir anlam içermektedir. aslında "bilinçsiz" olan beynimizin yani kontrol edemediğimiz beynimizin "ölümsüzlüğüdür" . yani freud'un "id" dediği bölgedir. (alt beyin).

    biz uyanıkken hayatımızı idare ettiğimiz yer "üst beyin" yani "cerebral cortex"' 'tir. uyurken veya bilincimizin kontrol edemediği yer de "alt beynimizdir" yani "id". alt beyin bizi bütün hayatımız boyunca kontrol eder. sadece biz farkında değilizdir. bu alt beynimizin farkına varmak onu hissetmek de işte ölümsüzlüğe götüren sürecin başlangıcıdır.

    fakat yanılmayın. bahsedilen şey 100 yaşında veya 500 yaşında ölmek veya sonsuza kadar bilinen uzay-zamanda yaşamak değildir.

    çeşitli felsefeler , düşünceler ve dinler de filozof taşını konu edinmiştir. bunun nedeni de (bkz: collective unconsciousness) 'dır.

    (bkz: carl gustav jung)
  • dokunduğu nesneyi altına çevireceğine inanılan , simyacıların yüzyıllar boyu bulmak için çaba sarfettiği nesne.
    (bkz: ölümsüzlük iksiri)
  • üzerine oturulduğunda kafanın daha iyi çalışmasına vesile olan taştır.

    (bkz: klozet)
  • felsefe taşı'nın farklı kaynaklarda geçen diğer adı. adi maddeleri altına çevirebilme gücüne sahiptir.

    (bkz: #7280948)
hesabın var mı? giriş yap