• mustafa kemal'in kız kardeşi makbule'ye göre....
    latife atatürk'ü, fikriye mustafa kemal'i sevmişti.
    biri sonuca, öbürü sebebe aşıktı.

    sabiha gökçen daha açık konuşuyordu...
    "sofrada arkadaşlarına anlatırken dinlediklerim var, şahit olduklarım var. hiç şüphesiz atatürk'ün de fikriye hanıma karşı ilgisi vardı ama evlenmeyi düşünmemişti. düşünmüş olsaydı saklamaz evlenirdi. ben kendimce hep şöyle düşünürüm, keşke fikriye hanımla evlenseydi."
  • düşmana karşı türk direnişini başlattığı için hakkında idam fermanı yayımlanan gazi mustafa kemal atatürk’e destek olmak maksadıyla istanbul’dan ankaya’ya giden koca yürekli kadın.
  • mezarına çiçek bırakmak isterdim, tabi bırakacak bir mezarın olsaydı.

    cenazesi ailesine teslim edilmedi, otopsi raporu bile yapılmadı (çünkü sırtından vurulduğu ortaya çıkacaktı) ve nereye gömüldüğü bile belli değil, devlet sırrı. gelin, atatürk'e en yakın kaynaklardan olaya biraz daha yakından bakalım, 5816'nın gölgesinde.

    1- atatürk'ün çankaya kütüphanecisi nuri ulusu tarafından yazılmış, oğlu mustafa kemal ulusu (oğlunun adı bile atatürk'e ne derece yakın olduğunu gösteriyor) tarafından derlenmiş, "atatürk'ün yanıbaşında" adlı kitabın 158-159. sayfalarında nuri ulusu olayı şöyle anlatıyor:

    " fikriye hanım'ı rüsuhi bey (rüsuhi savaşçı, atatürk'ün başyaveri) vurmuş. fikriye hanım, köşke o gün çok kızgın gelmiş ve kapıdaki görevlilere muhakkak paşayla görüşmek istediğini, biraz da yüksek sesle bağırarak çağırarak söylemiş. görevliler de hemen rüsuhi bey'e haber vermiş. rüsuhi bey gelmiş ve köşkün kapısının önünde bir müddet fikriye hanım'la konuşmuş ama onu maalesef ikna edememiş. onu bir müddet aşağıda oturtturarak "tekrar geleceğim." diyerek köşke dönmüş, beş on dakika sonra tekrar gelmiş. fikriye hanımla bir köşeye çekilip bilmediğimiz bazı şeyleri konuşmuşlar. fikriye hanım ikna olur gibi olmuş ve rüsuhi bey'in çağırdığı bir faytona binip beraberce hareket etmişler. bir müddet uzaklaştıktan sonra birden bir silah sesi duyulmuş. fayton geri dönmüş, rüsuhi bey faytondan inip aceleyle doktor çağırmış. köşkten doktorlar koşa koşa gelip fikriye'yi kanlar içinde bir arabaya koymuşlar. arabaya koyulurken fikriye "beni vurdular, vurdular! beni hastaneye götürmeyin, beni öldürecekler!" diye bağırıp dururmuş. öylece hastaneye götürmüşler ve hastanede birkaç gün kalmış. bir müddet hastanede tedavisine rağmen vefat edince ölüm raporuna "intihar etti." diye kayıt düşmüşler."

    bakın bunu anlatan kişi atatürk'e en yakın olan birkaç isimden biri, atatürk'ün kütüphanecesi ve oğlunun adını "mustafa kemal" koyacak kadar ona bağlı birisi, "atatürk düşmanı, dinci, gerici, yobaz." falan değil yani.

    2- bunu destekler nitelikte rıza nur'un hatıratı da vardır. kendisine "deli" dense de bu adam atatürk tarafından sağlık bakanı, milli eğitim bakanı yapılmış, lozan'da ismet inönü ile beraber imza yetkisi olan üç isimden biri olarak gönderilmiş bir adamdır. hatıralarında cilt üç, sayfa 1135'de şöyle anlatıyor:

    "fikriye hanım intihar etmiş. sebebi, çankaya'ya gitmiş, kabul edilmemiş, kederinden intihar etmiş. gazi, evlenince bu metresini para vererek avrupa'ya yollamış. kadın gezmiş gelmiş. latife kat'a bu kadını çekemiyor, tabi. bizim oturduğumuz leblebici mahallesi'nde bir komşumuz var, yerlilerden, bizim hanımla iyi ahbaplar. çankaya'ya yakın bağları var. o hanım hikaye etti : " bir tabanca patladı, pencereye koştuk, bir kadın sesi. "aman beni vurdular, can kurtaran yok mu?" diye feryat ediyor. sesi biraz sonra kesildi. demek fikriye intihar etmedi, vurdular."

    3- eriş ülger adlı son derece atatürkçü bir yazar tarafından yazılmış, salih bozok'un ( atatürk'ün yaveri, selanik'ten çocukluk arkadaşı, nuri conker ile beraber atatürk'ün en samimi iki arkadaşından biri, atatürk öldüğü gün kalbine nişan alarak intihar teşebbüsünde bulunmuş, kalbini ıskaladığı için üç sene sonra ölmüştür) anılarına dayanan, "latife gazi mustafa kemal" adlı kitabında sayfa 115'de şöyle anlatır :

    "çalışma odasından çıktığı sırada üst kattan aşağıya sızan ışık huzmesini gördü. ve latife hanım'ın henüz yatmadığını düşünerek aşağı kata inmesi için seslendi :

    + fikriye!.

    gazi ne dediğinin farkına varmış ama ok da yaydan çıkmıştı. latife hanım üst kattan aşağıya bir fırtına gibi indi. gözlerinin içinde yeniden harekete geçen volkanın ateşi adeta dışarıya fışkırıyordu.

    - sen ne dedin kemal?

    + hoş gör, dilim sürçtü.

    latife'nin sesi gök gürültüsü gibiydi :

    - fikriye'yi öldüren sensin. sıra bana mı geldi? hiç unutma kemal, ben fikriye değilim ve ben kendimi korumasını bilirim."

    latife hanım'ın hatıratları bugün bile hala yayınlanmış değil. bu ülkedeki yakın tarih üzerindeki karartma inanılmaz boyutlarda.

    4- mustafa armağan'nın "derin tarih" dergisinin 15. sayısından ismail akbal imzalı bir makalede, fikriye hanım'ın yeğeni abbas hayri özdinçer'den şöyle bir alıntı paylaşılıyor :

    "fikriye hanım'ın anılarının bir kısmı elimizde. fakat devletin bütünlüğüne zarar vermemek için açıklayamıyoruz."

    devletin bütünlüğünün bu kadar kolay bozulabildiği başka bir ülke var mıdır acaba? bu nasıl bir korku, nasıl bir kendine güvensizlik?

    5- fatih bayhan'ın "fikriye hanım" adlı kitabının 313. sayfasında fikriye hanım'ın yeğeni abbas hayri özdinçer hakkında şöyle bir not düşüyor :

    "bazı hatıra ve bilgilerin şu an açıklanamayacağını söylüyor."

    6- abbas hayri özdinçer (fikriye'nin yeğeni) star gazetesi muhabiri inci döndaş'a verdiği röportajda "kurşun deliği elbisenin sırtında" diyor. intihar eden biri kendisini neden sırtından vurur?

    7- ölüm haberini alıp istanbul'dan polisler eşliğinde getirilen abisi ali enver özdinçer'e otopsi raporu ve cenazesi verilmiyor. neden? sadece bu bile olayın intihar olmadığını kanıtlar nitelikte. öyle ki mezarı bile kayıp. ne olur ne olmaz, bir gün mezarı açılır, otopsi yapılır, sırtından vurulduğu anlaşılır, "vatanın, devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne ve de atatürk'ün imajına zarar verir", o yüzden saklamak lazım. vay anasını, bu ülke bir kadın cinayetinin gerçek sebebi yüzünden parçalanacak kadar zayıfsa bugünlere kadar iyi gelmişiz.

    8- ipek çalışlar'ın "latife hanımın" adlı kitabının 283.sayfasında şöyle anlatıyor :

    "günlerce ankara'da memleket hastanesi'nde "alçaklar, katiller, vurdular beni!" diye bas bas bağırıyordu."

    atatürk'ün de hastanede kendisini hiç ziyaret etmemesi? resmi açıklamaya göre kurşundan değil, zatürreden ölmüş.

    9- fikriye'nin abisi ali enver özdinçer, olaydan bir süre sonra fikriye ile aynı günlerde aynı hastanede yatan "çoban hüseyin" adında bir hastaya ulaşıyor. fatih bayhan'ın "fikriye hanım" kitabının 293.sayfasında çoban hüseyin'den alıntılayarak anlatıyor:

    "o gece bir avrat getirdiler. sabaha kadar avaz avaz "alçaklar, katiller, vurdular beni." diye bağırdı.

    10- ipek çalışlar'ın "latife hanım" adlı kitabının 283.sayfasında abbas hayri özdinçer, babası ali enver özdinçer'den (fikriye'nin abisi) aldığı bilgilerle şöyle diyor :

    " bize anlatıldığına göre halamı faytonun içinde sırtından vurulmuş olarak buluyorlar. babam enver bey o gün halamın ölümünden haberdar edilmiyor. ertesi sabah sivil polisler çankaya'dan gelen bir emirle babamı ankara'ya götürüyorlar. babamın ısrarlarına rağmen halamın cesedi kendisine gösterilmiyor. tabanca dahil merhumenin bütün şahsi eşyalarına el konuluyor. babamın cesedi görmekte ısrar etmesine ve dava açma tehdidine karşı hakim aynen şöyle diyor :

    'bu gibi şikayetler, hakkınızda hayırlı olmayacak neticeler doğurabilir. başınız sağ olsun enver bey.' "

    başka söze gerek var mı? bir batıcı olarak, yani türkiye'nin askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel olarak batı kampında yer almasını isteyen biri olarak atatürk'ün yaptığı katkılara saygım sonsuz. ancak, tarihte kimse siyah beyaz değildir, hemen hemen herkes gridir. atatürk'ü hiçbir hatası olmayan kutsal bir varlık olarak yansıtan, kendine güvensizliğin bir örneği olan 5816 sayılı kanun kaldırılmalı ve insan olan atatürk'ü tanımaya başlamamız gerekiyor.
  • 30 mayıs 1924 - fikriye hanım'ın ankara'da
    intiharı.

    ve mustafa kemal'in kendisi için yazdığı şiiri:
    "içsem de bir kadeh hayat iksirinden,
    zamansız ayrıldım, bilinsin fikriye'den.
    bıkmadım ki doyayım o narin ellerinden,
    ümmid-i aşkım saracak seni, cefakâr teninden."
  • bu sıralar annemi çok anar oldum ama bir anda aklıma geldi fikriye hanım kaç yaşında ölmüştü diye.

    annemin adı da fikriye idi. annemin de fikriye hanım'ın da 37 yaşında ölmüş olmasıyla içim ürperdi resmen.

    fikriye hanım hakkında hiçbir şey karalanmamış olması da burada çok ilginç.

    en azından şöyle bir bilgi vermiş olayım:

    fikriye hanım (d. 1887, yenişehr-i fener - ö. 31 mayıs 1924, ankara), atatürk'ün annesi zübeyde hanım'ın ikinci eşi ragıp bey'in kardeşi memduh hayrettin bey ile vasfiye hanım'ın kızıdır.

    düzeltme: hanryk arkadaşımız, fikriye başlığı olduğunu hatırlattı, lakin fikriye hanım şeklinde hafızalarda yer ettiğinden öyle aratmıştım. teşekkürler kendisine bilgilendirme için.
  • halide edip, fikriye'yi ilk kez safkan atlar tarafından çekilen bir at arabasında gördü. at arabası mustafa kemal'e aitti, fakat kendi arabasını kullanmayı yeğlediği için at arabasını ender olarak kullanırdı. halide edip, at üstünde yolda ilerlerken karşıdan gelen at arabası kendisine yaklaştı ve sürtünürcesine yakınından geçti. edip şunları yazıyor: "at arabasının içinde oturan kişinin mustafa kemal paşa değil, yorgun ve soğuk görünmekle birlikte hoş yüzlü bir kadın olduğunu gördüm -burnunun ucu mavimsi, dudakları solgun ve renksizdi. esmer, narin, oval biçimli yüzü çok etkileyiciydi. koyu kahverengi gözleri, çok uzun ve kıvrımlı kirpikıeri beni uzak geçmişin bulanık anılarına götürdü. gördüğüm kişinin iyi terbiyeyle yetişmiş genç bir kadın olan kuzen fikriye hanım olduğunu düşündüm.
    fikriye hanım, üzerindeki zevkli ama sade elbiseleri içinde, mustafa kemal paşa'nın canlı, renkli bayan arkadaşlarından çok farklı görünüyordu. birine benziyordu, ama kime? yüzü beni neden böylesine etkilemişti? solgun yüzü bana dönmüş, bana belli belirsiz bir gülümsemeyle bakmıştı ve at arabası yanımdan geçip uzaklaştığında onun bir tarif edilmez hüzünlü bakışı adeta beni çarpmıştı. özellikle, kendimi bakmaktan alıkoyamadığım gözleri . . . sonra olanı anladım. bu gözler, yaşantımda hep belli belirsiz seçilen, hayali, bulanık bir gölge olarak kalmış annemin gözlerini andırıyordu. bunu dr. adnan 'a söylediğimde gülümsedi ve şöyle söyledi: "doğrusu bu durum beni şaşırtmadı. bana annenin veremli olduğunu söylemiştin, korkarım fikriye hanım da veremli"

    ölümsüz atatürk-vamık d. volkan, norman itzkowitz
  • ne zaman kuğuluya yolum düşse aklıma gelir, içim cız eder . ''acaba şu ağaçların altında mı ? yoksa havuzun daha derininde mi uyuyor ? ''

    garip bir hayatı var. tutkulu, hırslı ve takıntılı bir kadın olduğu da aşikar . güzel olduğu pek çok kişi tarafından söylenir. adeta parlarmış göründüğü yerde . fotoğrafları da bunu kanıtlar nitelikte. acaba yaşasaydı kırk elli yıl sonra ne der ? ne konuşurdu ? sırlarını da yanında götürdü. gittiği yerde mutlu olsun .

    --- spoiler ---

    “içsem de bir kadeh hayat iksirinden,
    zamansız ayrıldım, bilinsin fikriye’den.
    bıkmadım ki doyayım o narin ellerinden,
    ümmid-i aşkım saracak seni, cefakâr teninden.”
    --- spoiler ---

    ekleme :fotoğafı
  • gazi mustafa kemal atatürk'ün annesinin ikinci eşinin yeğenidir.

    gece gece ciğerim dağlandı.
  • fikriye hanım sanılanın aksine intihar etmemiştir.bozok tarafından öldürüldüğünü düşünmekteyim.

    bir gün köşkü basan fikriye hanım latife hanım ile karşılaşır ve olaylar patlak verir.bir çok tarihi kaynak fikriye hanımın bu olaydan sonra intihar ettiğini savunur.dr rıza nur'un hatıratlarında yer alan bilgiye göre ise latife hanım silah patladıktan sonra şu lafı söylemiştir.”aman allahım vuruldum,adamın teki beni vurdu!”

    kesin bir kanıtlanmış bilgi yok ama latife hanımın bu lafını duyduğunu adı gibi iddia eden rıza nur'un bu itirafı bende acaba sorularını sorgulamama neden oldu.kaynak yetersizliğinden dolayı tarihin tozlu sayfalarına kazındığını düşündüğüm tarihi bir entrika.
  • salih bozok anılarında çokça yer verir fikriye hanım'a..der ki,

    “fikriye ankara'nın çorağında açmış bir akgül gibiydi .. herkes onu görüyor , beğeniyor ; fakat kimse koklamaya ve koparmaya cesaret edemeden ona saygı ve sevgi ile bakıyordu ..

    latife hanım ' ın çok zıddı bir karaktermiş .37 yıllık kısacık ömründe arkasından hiç kötü bir şey okumadım ben .kadınlar için ortalama boyun üzerinde , ince ,çok güzel aydınlık yüzlü bir kadınmış . güzelden çok alımlıydı diye geçer .

    atatürk ' ün de en sevdiği özelliği olan istediğinde varlığını duyuran istediği zaman da oda da dahi olsa fark edilmemesiymiş.paşa ' nın yalnız ihtiyaçlarını karşılamakla kalmayıp sabah yürüyüşlerine yarenlik edermiş ve mustafa kemal çok hafiflemiş dönermiş o yürüyüşlerden ..

    çankaya ' nın en huzurlu yemekleri onca fırtınalı tartışmalı konulara gündem olsa da fikriye varken yenmiş .derler ki çankaya fikriye hanım varken hiç güneşsiz kalmadı .

    sonrası latife ile evlenme dönemi , fikriye ' nin hastalığı , münih tedavisi , çankaya ' ya kabul edilmemesi ve bir fayton da intiharı . acı , kederli zamanlarmış. paşa sık sık anmış onu hatta fikriye ile baktıkları bir köpeğe fikriye ' nin ölümünü unutup latife hanım varken “acaba bu kışı da görebilecek mi fikriye ?” diye kendi kendine konuşması üzerine büyük kavgalar yaşanmış ..

    acaba latife hanım olmasaydı fikriye ile bir evlenme ümidi doğabilir miydi merak etmişimdir hep ..salih bozok kesin bir dille hayır yoktu dese de keşke olsaydı diye düşünmüyor değil insan ..
hesabın var mı? giriş yap