• (bkz: funny dünya)
  • akrep nalan şarkısı.
  • eski güzel günleri hatırlatan bir akrep nalan şarkısı

    en karanlık gecemde, bir kulaç sesin yeter
    kapanmış kapılardan, bir süzme ışık yeter

    yeter ki çağır beni
    yeter ki özle beni

    en umutsuz anımda
    yalan da olsa ara beni

    dünya fani ölüm ani
    sevdan yetmez
    ara ara ara beni

    https://www.ttnetmuzik.com.tr/…20d%c3%bcnya%20akrep
  • yoldan geçen birisi, evinin bahçesinde tuhaf hareketler yapan bir adama sorar:

    – niye öyle tepinip duruyorsun?..

    – keçe tepiyorum. sıkıştırıp pazarda satacağım. ne yapalım, fani dünya işte, üç-beş kuruş kazanıyoruz.

    – başındaki çıngırak ne?..

    – çevredeki bahçelerin ekin ve meyvelerine kuşların gelmemesi için ses çıkarıyorum. sahipleri de bana bir miktar ücret ödüyor. ne yapalım, fani dünya işte, üç-beş kuruş kazanıyoruz.

    – peki, sırtındaki yük nedir?..

    – bu yayıktır. yoğurttan yağ çıkarıyorum. sonra da götürüp pazarda satacağım. ne yapalım, fani dünya işte, üç-beş kuruş kazanıyoruz.

    – o elinde döndürdüğün nedir?..

    – bu bir kirmendir. komşuların yünlerini eğiriyorum. onlar da ücretini ödüyor. ne yapalım, fani dünya işte, üç-beş kuruş kazanıyoruz.

    – ağzınla ne mırıldanıyorsun?..

    – hatm-i tehlil okuyorum, isteyenlere hediye ediyorum. onlar da bana çeşitli hediyeler veriyorlar. ne yapalım, fani dünya işte, üç-beş kuruş kazanıyoruz.

    – niye öyle sağa sola bakıyorsun?..

    – komşu çocuklarını takip ediyorum. onları tehlikelerden korumak için bakıcılık yapıyorum. komşular da bana ufak-tefek hediyeler veriyorlar. ne yapalım, fani dünya işte, üç-beş kuruş kazanıyoruz!..

    -peki ya dünya fâni olmasaydı daha neler yapardın?..

    – ona göre tedbir alırdım!..
  • çıkamayayım diye zincirlendiğim mağaramı çok sevmiştim.
    küçüktüm çünkü, doğduğumdan beri başımı bile çevirmemiştim, çevirememiştim ve başka mağaraların varlığından bihaber zihnim, kıyas yapabileceğim emsalleri kurgulamaktan acizdi.
    içinde olduğum haldeydi etrafımdaki herkes ve herkesle aynı haldeydim. öyleyse, doğrusu buydu! mutlu olmamam için sebep yoktu.

    gölgeleri gerçek sanıyorduk. sanıyormuşuz.
    gölgeler?

    arkamızda bir yerlerde, mağaranın girişine yakın, ateşler yanıyordu. şenlik ateşleri belki. belki ölülerimizin bedenlerini huzura eriştiren türden. ya da hiç bir anlamı yok, öylesine yakılmış ateşler işte.

    mağaranın dışında hareket varmış. mesela, rüzgar esiyormuş ve bir ağaç kendi köküne secde ediyormuş. dökülen yapraklarını avuçlarına alıp savuruyormuş çocuklar. çocukların anneleri gelip onları kucaklıyormuş. düşüp kanattıkları dizlerini öperek iyileştiriyormuş. köpekler kedileri, kediler kuyruklarını kovalıyormuş. incecik bir delikanlı, uzun saçlı bir kızın elini tutuyormuş, tuttuğu eli hiç bırakmayacağına söz verip savaşa gidiyormuş. savaş, kızıl boyayla boyuyormuş kızın saçlarını, başının üstüne kızıl cinleri topluyormuş boya. kocakarılar, onları kovmak için ağacın etrafında dönerek şaman dansları yapıyormuş. erkekler avlanıyormuş, kadınlar bitki köklerinden umut topluyormuş.

    hareket varmış.
    ateş,onları duvara yansıtıyormuş.
    gölgeler böylece can bulup bedene erişince, ben ve mağaramın halkı gerçek sanıyormuşuz onları.

    rivayet gibi anlatıyorum ya şimdi, çünkü bize de biri hikaye etti bunları.

    mağaramı ve gölgelerimi ve zincirlerimi sevdiğim günlerdi. gölgelerimin gerçekliğinde yaşayıp giderken bir adam geldi. bazıları ona bilge diyormuş ama bence yalnızca korkak bir hayalciydi. ölümden korkuyordu. yok olmaktan korkuyordu. hiçlikten, masal devlerinden ürken bir çocuk gibi ürküyordu.
    korkuları ve hayalleriyle geldi.
    uzun boyunu, kocaman gövdesini, içinde cinler oynayan sakallarını kucağına alıp mağaranın ortasına bağdaş kurdu, oturdu.
    rivayet gibi size anlattıklarımı, bize anlattı.

    "yaşadıklarınız gerçek değil" dedi.
    "sizin gerçeğiniz, zincirlerinizden kurtulup asılları görmek için mağaradan çıktığınızda başlamakta. suretlerle oyalanıp duruyorsunuz. zavallı kağıt kuklalara olmadık canlılıklar atfediyorsunuz. zaman diye bir yanılsama icad etmişsiniz, sonra ona kul olmuşsunuz. zaman dininin ibadeti olarak, ömür dediğiniz bozucu, çürütücü, yok edici denizde uzaklara yüzüp boğuluyorsunuz.

    aslolan bu gölgelerin dünyası değil.
    burası fani.
    bir de salt zihinle anlayabileceğiniz bir yer var.
    her şeyin gerçeği orada.
    orada zaman yok. zamana bağlı bozulmalar yok. değişme yok.
    başınızı çevirin ve mağaranın dışına bakın. göreceksiniz gerçeği. oyalanmayın bu ölümlü kımıltılarla.

    hayır, sizi yeni bir dine çağırmıyorum.
    o işi benden sonra gelecek bir takım adamlar yapacak zaten."

    bu ve buna benzer şeyler söyledi. sonra da uzun boyunu, geniş omuzlarını, içinde cinlerin oynadığı sakallarını toplayıp gitti.
    adına eflatun diyorlardı.

    mutluydum. mağaramı seviyordum.
    ama küçüktüm. baştan çıkmaya hazırdım.
    merakın küçük kurtları içimi oymaya başlayınca, başımı çevirdim.

    belki şimdi, mağaranın dışında gördüklerim, gölgelerin gölgesi. o denli sahteler ki belki, yalnızca zihnimin zavallı ürünleri.
    emin olduğum tek şeyse, artık korkuyor oluşum. korkuyorum ben de o adam gibi ve yok olmak yerine mağaramı küçümsüyorum, ona fani diyorum. sonsuzluğun olduğu o mekana gitmeyi bekliyorum.
  • bazen gerçekten insanlar fani dünyada yaşadıklarını unutuyorlar, sürekli birbirlerini yiyorlar. onca enerji tüketimi, onca ego savaşı, cidden çok yazık. hepimizin gideceği tek yer var: toprağın altı... dünyevi şeyler insanı yorar ama bu denli değil. oldukça yorulduk hem fizik olarak, hem de manevi olarak... aynı topraklarda yaşayan insanlar gibi değiliz, sadece husumet ve öfke var. insanların içindeki öfkeler dinmedikçe, hırs duygusu güçlenip onların kimliklerini yiyen bir canavara dönüşüyor ve o canavar hep aç, hiç doymuyor.
  • nükhet duru'nun bana rağmen (2001) albümünde şarkısı. arto tunçboyacıyan'ın vokali nefistir. *

    yine geceler düğümlendi güne
    ahh yine aklıma geldin yine
    sen adımı çoktan unuttun yar
    bana acılar kaldı yadigar

    yine penceremden hasretin sızar
    ah gördüğüm dostlar seni sorar
    neden anılardan rahat yok hala
    yeter bedelini ödedim yar

    ahh fani dünya bu son aldanışım yalancı aşklara
    ahh fani dünya bu son ağlayışım yaşanan uğruna

    yine kapımda uykusuz akşamlar
    ahh yine yalnızlığım dört duvar
    neden anılardan rahat yok hala
    yeter bedelini ödedim yar

    ahh fani dünya bu son aldanışım yalancı aşklara
    ahh fani dünya bu son ağlayışım yaşanan uğruna

    söz: zeynep talu
    beste: cenk taşkan
    düzenleme: tansel doğanay
    gitar: erdem sökmen
    davul: cengiz baysal
    perküsyon, vokal: arto tunçboyacıyan
  • kargo bunu 2005 yılında yıldızların altında albümünde akustik olarak çalıp, gecelerimizi piç etmişti. iki dakika yirmialtı saniyelik bir kıyaktı..
  • çok az kişinin haberdar olduğu efsane kargo şarkısı. bir adet gitar ve bir adet koray candemir'le bu güzel şey ortaya çıkmış. müzik ne güzel şey lan.

    http://www.youtube.com/watch?v=oth5tyiyni0
  • gelip gecici yasam anlamında kullanılan bir sozdur.
hesabın var mı? giriş yap