• icindeki dostluk a$ktan sevgiden daha otede olduguna kanaat getirdigim, bet sesli evliya nefesli adam $arkisidir. l.cohen ve dostu ana rollerdeyken, jane olsa da olur, olmasa da olur. jane olmami$ susan olmu$, susan olmami$ sally olmu$, coupling olmu$, ne farkeder.

    hemen ustaya kulak verelim:
    "it's four in the morning, the end of december
    i'm writing you now just to see if you're better
    new york is cold, but i like where i'm living
    there's music on clinton street all through the evening. "

    sabahin dordunde aklimda sen varsin, iyi olup olmadigini merak ediyorum. soguk buralari, ama i$te iyiyiz (nasil buyuk yalan, eksiksin oglum sen, neredesin?)

    "i hear that you're building your little house deep in the desert
    you're living for nothing now, i hope you're keeping some kind of record."

    haberin geliyor bana, bir haltlar yiyorsun allahin siktir ettigi yerde. arayan soran tipte bir adam olmadigindan e$ten dosttan duyuyorum ne yaptigini. salmi$sin kendini, yapma lan. yapma.

    "yes, and jane came by with a lock of your hair
    she said that you gave it to her
    that night that you planned to go clear
    did you ever go clear?"

    jane'e verdigin sacini hala sakliyor, ara sira ben de bakiyorum. kendini kurtarip gidecegin gun vermi$tin ona, kurtarabildin mi hic dallama? hayatin yalan, hep dedim.

    "ah, the last time we saw you you looked so much older
    your famous blue raincoat was torn at the shoulder
    you'd been to the station to meet every train
    and you came home without lili marlene"

    al i$te, seni son gordugumuzde iyice cokmu$tun, ustundeki unlu mavi yagmurlugun omzu yirtilmi$ti. onu sana ben almi$tim, daha toy oglan cocuklariydik. ben hep saglam kalacagini ummu$tum oysa. yine kendini kaptirmi$tin yabancilarin hayallerine, yaban arasinda tanidik yuz ariyordun...sen de benim gibi almi$tin babayi.

    "and you treated my woman to a flake of your life
    and when she came back she was nobody's wife."

    kadinima hayatinin onemsiz zerresi gibi davrandin, benim icin o kadar degerliydin ki, onunla senin aranda kalsam seni secerdim. sen onu secmedin.

    "well i see you there with the rose in your teeth
    one more thin gypsy thief
    well i see jane's awake --

    she sends her regards."

    sipa seni, pic herif. gonulcelen. yap bakalim numaralarini. bu arada jane uyandi, selami var. sana bu satirlari o yazabilir miydi bilmiyorum, bu kadar umursamaz olmasina inanamiyorum. seni benden daha fazla ozlemesini beklerdim...

    "and what can i tell you my brother, my killer
    what can i possibly say?
    i guess that i miss you, i guess i forgive you
    i'm glad you stood in my way."

    dostum, karde$im, agzima sican adam... ne diyeyim lan ben sana? sanirim seni ozluyorum ve sanirim seni affettim... iyi ki kar$ima cikmi$sin.

    "if you ever come by here, for jane or for me
    your enemy is sleeping, and his woman is free."

    eger yolun buralara du$erse, du$manin belledigin adam uyuyor ve kadini serbest. ne sikime beni du$man bellediysen...

    "yes, and thanks, for the trouble you took from her eyes
    i thought it was there for good so i never tried. "

    bu arada, sagol jane'in gozlerindeki sikintiyi sildigin icin. sonsuza kadar sikintili kalacak diye hic ugra$mami$tim bile. ugra$sam ne farkederdi ki?...

    "and jane came by with a lock of your hair
    she said that you gave it to her
    that night that you planned to go clear"

    jane'e verdigin sacini hala sakliyor, ara sira ben de bakiyorum. kendini kurtarip gidecegin gun vermi$tin ona, kurtarabildin mi hic dallama? hayatin yalan, hep dedim.

    sevgilerimle, l.aragorn

    p.s. dostum, hayatimin en keyifli anlari da, en buyuk dertleri de senden gelmi$ti. itsindir, gotsundur, ipinle kuyuya inilmez ama, paramparca ettigin her $eyin altinda senin dallamaliklarinin bile degi$tiremeyecegi bir $ey var. yolun acik olsun.
  • kaybedenler kulübünde, fonda famous blue raincoat çalar; kaan çaydamlı anlatır:
    "...anahtarınla sessizce girersin eve...ev karanlıktır...sonra onu duyarsın...içerideki odada bu şarkıyı mırıldanmaktadır...işte o an aynı sessizlikte çık evden, çünkü terkedileceksin..."
  • şarkının duygusu kendi dışındaki başka öykülere de uyuyor. söyleyecek şarkı bulunamayan karmaşık durumlarda dinlenebilecek kaç tane şiir var? bu sebeple bir de ben çevireyim dedim. ben dedim.

    sabahın dördü
    aralık sonu...
    sana şimdi
    sadece daha iyi olup olmadığını öğrenmek için yazıyorum.
    new york soğuk,
    ama seviyorum yaşadığım yeri.
    müzik çalıyor clinton caddesinde akşam boyu.

    duydum ki küçük yuvanı çölün ortasında kuruyormuşsun
    hiçbir şey için yaşıyorsun şimdi
    umarım bir şekilde kayıt tutuyorsundur

    ve
    jane elinde saçından bir tutamla çıkageldi.
    onu senin verdiğini söyledi,
    her şeyi temize geçip, adam olmayı planladığınız o gece.
    sen adam olabildin mi hiç?

    seni son gördüğümde
    çok daha yaşlı göründün gözüme
    ünlü mavi yağmurluğunun omzu yırtılmıştı
    istasyona gitmiştin, gelen tüm trenleri karşılamak icin
    ve
    eve lili marlene'siz gelmiştin

    benim kadınıma
    hayatından bir döküntü ikram ettin.
    eve döndüğünde hiç kimsenin kadını değildi artık...

    işte, dişlerinin arasında bir gülle gözümün önündesin...
    bir ince adam, bir çingene hırsız daha...
    jane uyandı,
    selam söylüyor sana.

    şimdi sana ne söyleyebilirim kardeşim benim, katilim benim!
    ne söylemek mümkün?
    galiba seni özlüyorum,
    galiba seni affediyorum.
    yoluma çıktığın için memnunum.

    eğer buralara gelirsen
    jane için ya da benim için,
    bil ki düşmanın uyuyor,
    kadınıysa özgür.

    evet, teşekkür ederim,
    çekip aldığın bela için onun gözlerinden
    onun orada hep kalacağını düşünürdüm,
    bu sebeple almayı hiç denemedim ben.

    ve jane saçından bir tutamla geldi
    onu senin verdiğini söyledi
    her şeyi temize geçip adam olmayı planladığınız o gece...

    sevgiler, l. cohen

    *çok birebir bi tercüme ama.. işte..

    ** yaşayan bir tercüme
  • tori mori karıştırılmaması gereken muhteşem şarkı.
  • famous blue raincoat, leonard cohen ile hayranları arasında şifrelenmiş bir mesaj gibidir. cohen dünyasına yerleştiğinizde ve ancak o evrenin bir parçası haline geldiğinizde sırrına erebileceğiniz bir gerçeği saklar dizelerinde:

    o mektubu cohen, ihanet eden bir arkadaşına yazmamıştır, hayır. aksine, her bir dizeyi arkadaşının ağzından kendisine yazmıştır. şarkı boyunca hitap edilen “hayırsız dost”, cohen’in ta kendisidir.

    pişmanlığının en koyu anında bile narsizmden güç alan bir adamın ayak izlerini, şarkı boyunca takip etmek mümkün. ustanın hayatı boyunca attığı adımları, kadınlarla ilişkisini, kaçış ritüellerini, ruhsal gelgitlerini iyi analiz etmiş bir hayranın, gözden kaçırmasına imkan olmayan bir günlük gibidir “famous blue raincoat”.

    leonard cohen, söyleşilerinde her şarkısının otobiyografik öğeler taşımadığını özellikle belirtir. ancak famous blue raincoat’taki “arkadaş” cohen ile öyle örtüşür, hatta cohen bu örtüşmeyi kimi dizelerde öyle gözümüze sokar ki, hem bu günah çıkarma seansının saklı kalmasını ister gibi altına sahte imzasını atar, diğer yandan duyduğu pişmanlığı (kendisini anlayacak kadar çaba sarf etmiş) hayranlarıyla tüm içtenliği ile paylaşır.

    aslında cohen’in aldatılan değil, aldatan olduğunu daha şarkının başında, kaçış rotasından anlarız.

    “i hear that you're building your little house deep in the desert
    you're living for nothing now, i hope you're keeping some kind of record.”

    tıpkı bütün şarkı gibi, bu dizeler cohen’in ruhsal yolculuğundaki rutinleri ve inzivaya çekilme ihtiyacı hakkında samimi göndermelerle dolu. medeniyetten uzak, sade bir ev... buradaki diğer bir gönderme de, “kayıt tutmanın” salık verilişinde gizli. cohen açıkça, kendi edebi yanına vurgu yapıyor. hatta şarkının yazılış sebebini itiraf ediyor.

    “and you treated my woman to a flake of your life
    and when she came back she was nobody's wife.”

    cohen mektubu kendi ağzından yazıyormuş gibi görünse de, dikkat edilmesi gereken esas nokta, aldatılan adamdan çok, aldatan kadının durumuna odaklanması. bir dostun ihanet karşısında yaşadıklarından çok, kadının terk edildikten sonra içine düştüğü zor duruma endişeleniyor. neredeyse kendinden nefret ediyor:

    “did you ever go clear?”

    bu dize, yaşamı boyunca ruhsal arınma peşinde koşmuş cohen’in, etik olmayan bir ilişkinin de ötesine geçerek, tüm hayatını sorgulamaya başladığı anı yansıtıyor. bir dostun ithamından ziyade, kişinin kendiyle cebelleşmesi sonucu kendinden duyduğu derin hoşnutsuzluğu dile getiriyor.

    fakat cohen için, pişmanlığın da bir sınırı vardır. nitekim şarkının bir noktasında mektubu kaleme alan kişi, arkadaşından yergiyle değil, övgüyle söz etmeye başlar. belki cohen’in deşifre olduğu an tam da budur. çünkü şarkıda sözü edilen, böylesi bir ihanetin arkasından bile özlenecek kadar değerli bir dosttur. kadın ruhundan anlar. kadının, sevgilisinin bile anlamadığı dertlerini hisseden, onu mutlu eden bir “ruh cambazı”dır. asla sıradan bir zampara değildir. bir çingenenin tutkusuna ve bir sanatçının duyarlılığına sahiptir. cohen, vicdani vebalin boyunduruğundan kurtulmak için, bedenindeki narsist damardan beslenmeye niyetlenir.

    “i guess that i miss you, i guess i forgive you
    i'm glad you stood in my way.”

    “yes, and thanks, for the trouble you took from her eyes
    i thought it was there for good so i never tried.”

    “well i see you there with the rose in your teeth
    one more thin gypsy thief”

    “if you ever come by here, for jane or for me
    your enemy is sleeping, and his woman is free.”

    mektubun bir yerinde jane uyanır ve selam söyler. nihayet bu dize, cohen’in şarkıyı yazarken içinde bulunduğu halet-i ruhiye ile ilgili çok önemli bir detay verir. duyduğu pişmanlık ve kendi ruhuna olan aşkı arasında bocalayan cohen için kurtuluş, arkadaşının değil, kadının onu affetmesinde gizlidir. kadını, ona yazılan bir mektupta selam gönderecek kadar iyileşmiş hayal etmek, cohen için şüphesiz tam da aradığı tedavidir.

    “she sends her regards.”

    “famous blue raincoat”, cohen’in en kişisel şarkılarından biridir. fakat sırrına erebilmek için önce, cohen’in dünyasına ait girift dehlizlerde fink atmalı, ondaki derinliğe bakacak kadar yükselik korkunuzdan arınmış olmalısınız. ondan sonra anlayacaksınız ki, bu büyük şarkı, aslında cohen’in pişmanlık dolu bir itirafıdır.

    hatta şarkı cohen için öyle kişiseldir ki, sanatçı yıllar sonra “famous blue raincoat”un sözlerinin içine sinmediğini söyler. parçanın melodisini beğendiğini, ancak sözlerde tam oturmamış yerler olduğuna dair hissiyatını dile getirir.

    sadece bu detay bile, şarkının cohen için önemini göstermiyor mu?..

    not: bu entriyi zamanında, eski sözlük üyeliklerimden birinde yazmıştım, giderken de beraberimde götürmüştüm. hazır cohen de tekrar bu ülkeye şeref vermek üzereyken, yeniden koymanın iyi olacağını düşündüm.
  • leonard cohen orijinli olanı:

    it's four in the morning, the end of december
    i'm writing you now just to see if you're better
    new york is cold, but i like where i'm living
    there's music on clinton street all through the evening.
    i hear that you're building your little house deep in the desert
    you're living for nothing now, i hope you're keeping some kind of record.

    yes, and jane came by with a lock of your hair
    she said that you gave it to her
    that night that you planned to go clear
    did you ever go clear?

    ah, the last time we saw you you looked so much older
    your famous blue raincoat was torn at the shoulder
    you'd been to the station to meet every train
    and you came home without lili marlene

    and you treated my woman to a flake of your life
    and when she came back she was nobody's wife.

    well i see you there with the rose in your teeth
    one more thin gypsy thief
    well i see jane's awake --

    she sends her regards.

    and what can i tell you my brother, my killer
    what can i possibly say?
    i guess that i miss you, i guess i forgive you
    i'm glad you stood in my way.

    if you ever come by here, for jane or for me
    your enemy is sleeping, and his woman is free.

    yes, and thanks, for the trouble you took from her eyes
    i thought it was there for good so i never tried.

    and jane came by with a lock of your hair
    she said that you gave it to her
    that night that you planned to go clear

    sincerely, l. cohen
  • famous blue raincoat ile ilgili konuşurken "o günlerde mavi bir yağmurluğum vardı..." diyor cohen. muhtelif yerlerde bu şarkının kendisine hissettirdiklerinin çok karmaşık olduğunu, bir üçgenden bahsettiğini ancak kimi zaman kendisinin bir çiftin hayatına müdahil olduğu gibi bir his duyduğunu, kimi zaman da üçüncü bir şahsın kendi ilişkisine müdahil olduğu hissine kapıldığını belirtiyor.

    şarkıda iki dostun arasına giren kadının adının jane olması ve cohen'in chelsea otel no 2'da anlattığı üzere vaktiyle janis joplin ile kısa süren bir ilişki yaşaması gibi rastlantılar aslında cohen'in şarkıdaki aldatılan/mazlum taraf değil, bilakis arkadaşının "kadınını" ayartan taraf olabileceğini akla getiriyor. bu açıdan bakılınca şiirin/şarkının aslında cohen'in kendisini arkadan vuran arkadaşına yazdığı bir metin/mektup değil, aksine arkadaşının gözünden kendisine yazmış olduğu bir arınma metni olduğu söylenebilir.
  • iki kişilik bir şeyin üçüncü kişiyi üşütmesidir bu şarkı..
    aşksa aşktır.. ihanetse ihanettir.. acıysa acıdır.. özlemse özlemdir.. ama hepsi cohen'indir.. dinleyense, durduk yere üşür..
    öylesine müthiş bir etkisi vardır bunun.
  • aldatılmanın fon müziği
  • leonard cohen'in iyi şarkıları var, kötü şarkıları var. bilen bilir, bundan daha güzel şarkıları bile var adamın (sayıları fazlaca olmasa da). ancak dinler iken gecenin sabaha yakınsayan, muhtemelen sakin ve usul bir anına denk geldiyseniz şayet; bırakın cohen'i, başka hiçkimsenin bundan daha iyi bir şarkısı yok. hiçbir zaman olmadı. ve asla olmayacak da. famous blue raincoat'un sihri burada. o sihri yaratan anı bulmaksa size kalmış, bana değil.
hesabın var mı? giriş yap