• zirvesinde hava basincinin 33,2kpa (bkz: kilopascal) olarak ölcüldügü, dünyanin catisi olarak nitelendirilen himalaya dag sirasinin doruk noktasi.

    simdi haydi gelin, everest kisvesi altinda biraz dogabilimleri hakkinda atip tutalim. fizik yapalim, biyoloji yapalim, cografya yapalim.

    everestte en yüksek nokta, üst troposfer seviyesine kadar ulasir, ki bu artik, jet stream rüzgarlarina maruz kalinan cok tehlikeli bir nokta yapar everesti.

    bu rüzgarlarin hizi saatte 280km gibi seviyelere ulasirken, bilindigi uzere ticari ucaklarin, ayni mesafeyi dogu-bati istikametinde ornegin 11 saatte, ancak bati-dogu istikametinde 9saatte aliyor olmasinin sebebidir. yani surekli olarak batidan doguya dogru estikleri icin, ve bittabii cok hizli esiyor olduklari icin, batidan doguya dogru ucan jetlere guven, dogudan batiya ucan jetlere korku salarlar. tecrube edenler bilecektir, ornek bir shanghai-istanbul ucusunda yolculuk 11 saat 40 dakika gibi sürerken, istanbul-shanghai ucuslari 9saat 30 dakika gibi sürelerde tamamlanabilir. zira jetstream ruzgarlari, herzaman istanbul dan shanghai a dogru esiyor olduklari icin, istanbula yolculuk edenler sevdiceklerine biraz daha gec kavusmaktadir.

    bu ekstra bilgilendirmeyi de yaptiktan sonra devam edelim.

    efenim everest zirvesinde, kis mevsiminde sicaklik -70 santigrad derece selsiyüs seviyelerine kadar düsmektedir. mayis aylarinda ise -17 civarlarinda ortalama bir seyir hakimdir. ancak jetstream ruzgarlari, daha once belirtildigi uzere hic durmaz. yani -17 derece sicaklikta 160km/saat esen bir ruzgar, en iyi ihtimalle kulaginizi düsürür, kotu ihtimalle kıbleniz şaşar ve heyhat ki, cehennemlik olursunuz hafazanallah.

    burada en buyuk problem oksijensizliktir evet.

    ancak bu insan icin böyle.

    o seviyede, havanin icindeki oksijen orani azalir diye birsey yok. problemi aciklamaya calisayim.

    oksijen vardir. hatta havanin icinde orani daha fazla dahi olabilir. ancak, zirve o kadar yuksektir ki, insanin aliskin oldugu standart hava basincinin 101,7 kpa * yani 1 bar seviyesinin ucte biri seviyesinde, yani 33 kpa civarindadir!

    bu noktada, nefes alma (bkz: inhalation) dedigimiz hayati prosesin mekanigine bir goz atmak icabeder.

    nefes aldigimiz ortamin basincinin ne kadar onemli olduguna bir bakalim.

    nefes alma, kaburga kafesine bagli kaslarin daralmasi ile baslar. bu, gögüs kafesi boslugunun genislemesine sebebiyet verir. daha sonra diyafram kasilarak kuculur ve daralir, bu ise, akciger zarinin (bkz: intrapleural space) genlesmesine, ve boyle yasasi (bkz: boyle's law) geregi negatif basinc olusmasini saglar.

    bundan sonrasi, hollandali ustad daniel bernoulliye kalmistir. yani nispeten yuksek basincli ortamdan (bkz: dış ortam), dusuk basincli ortama (bkz: akciger) dogru gazlarin ve sivilarin (bkz: oksijen) akis egilimi.

    havayi icimize cekmeyiz. icerideki basinci dusururuz, hava kendisi girer iceri.

    butun bunlar 101kpa basinci icin cok kolay. yani yasanabilir ortamlarimiz.

    everestte, 33kpa gibi dusuk basinca, bir de ruzgarlar eklendiginde, ayrica %14 civari daha basinc dusumune sebep olurlar (bkz: venturi etkisi)

    neticede, cigerlerinizi daha cok, cok ama cok daha fazla cok genisletip icerideki basinci cok daha fazla azaltmaniz gerekmektedir ki, bu cok zordur. dolayisi ile yeteri kadar hava iceri hic girmez.

    insanin tek caresi adaptasyon, yani kandaki hemoglobin oranini arttirmaktir ancak everest icin bu denli bir adaptasyon mumkun degildir.

    butun bunlar yetmezmis gibi, akcigerlerin ihtiyaci olan gaz fazindaki oksijen, cok dusuk sicakliklarda nispeten artik eski alistiginiz gaz fazindaki kadar gaz halinde degildir.

    everesti ölümcül yapan, düsük basinc, sert esen jet stream ruzgarlari ve soguk havadir.

    oraya tirmanan dagcilar, butun bu yukarida anlatilanlari bile bile tirmanirlar oraya. bu yuzden de cok buyuk saygi hakederler. neden(?) diye sorulabilir. bu soruya, 1996 senesinde everest dönüsünde hayatini kaybetmis doug hansen , ayni isimli 2015 senesinde vizyona giren filmde cevap verir;

    --- spoiler ---

    i have kids. i thought i told you their’s… their elementary school back home. i have been going and talking to the kids there and they actual helped me raised some of the money to come and gave me a flag to plant on the summit and… so, i was thinking maybe it’s… they see an… a regular guy can, you know, follow impossible dreams. maybe they will be inspired to do the same, i guess.

    im climbing mount everest because i can. because, to be able to climb that high and see that kind of beauty that nobody ever sees, it’ll be a crime not to.

    --- spoiler ---

    bence yeteri kadar tatmin edici, bir o kadar da güzel bir cevap.
  • nasuh mahruki'nin eski çıktığı.
  • zirvesine varmak bir seçenektir, ama geri dönmek zorunludur! zirveye vardıktan sonra geri dönmeye başlamanız gereken zaman saat 14:00'ı geçmemelidir, aksi takdirde gece 8000mt üzerinde kalma ihtimalini göze alırsınız. bu yüzden zirve tırmanışı gece yarısı başlar, sabah 10:00 gibi zirveye varmak hedeflenir ve gün batmadan 4. kampa dönmek gerekir. 1996 da fırtına sebebi ile geceyi dışarıda geçiren ve oksijenin az olması sebebi ile verilen hatalı bir kararla eldivenini çıkaran bir dağcı :

    bu dağda 8000mt sonrası oldu da yürüyemez duruma gelirseniz ekip arkadaşlarınız sizi muhtemelen ölmeye terkedecektir, çünkü ellerinden gelen birşey yoktur. 8000mt üzerinde insan vücudu teknik olarak "ölmeye" başlar, o yüzden elinizden geldiğince çabuk bir şekilde tekrar 8000mt altına inmeniz gerekir. 1996 da yaşanan faciada ekip lideri rob hall'ın müşteri olarak zirveye götürdüğü dağcılardan birini, ana kamptan defalarca yapılan uyarıya rağmen, bırakıp aşağı inmemesi hayatına mal olmuştur. filmini gelecek yıl izleyebileceğiz sanırım.

    mayıs 1996 everest tırmanışı faciasında, ana kampta doktor olarak bulunan dr.kenneth kamler'ın yaptığı sunumdan gülümseten notlar:

    dr: zirve yapmak için gece yarısı gibi yola çıkmak gerekiyor.
    izleyici : neden geceyarısı?
    dr: aşağısı o kadar korkunç ki, aşağı baktığımızda korkmayalım diye.

    ...
    dr: işte bu resimde güneydoğu köprüsü görünüyor, burada dağcıları birbirine bağlayan ipler kullanılmıyor, çünkü düşen bir kişi bile tüm grubu aşağı çekebilir, o yüzden herkes tek başınadır. eğer sola düşerseniz nepal sınırı içindeki 2500 metrelik uçuruma düşersiniz, eğer sağ tarafa doğru düşerseniz 3650 metrelik tibet tarafındaki uçuruma düşersiniz.
    -10 sn kadar bir ölüm sessizliği-
    dr: yani tibet tarafına doğru düşmek daha mantıklı gibi, sonuçta daha uzun süre yaşarsınız.
    -salonun kopması-
    dr: çok da birşey farketmez gerçi, geriye kalan tüm hayatınız boyunca serbest düşüyor olursunuz.
  • jon krakauer tabiki de begenmez bu filmi. cunku kendisi 96 faciasiyla ilgili pek de hos anilmaz dagcilar camiasinda. filmde aynen gercekte oldugu gibi betimlenmistir kendisi. millet can derdindeyken kosar adim cadirina girip fermuari cekip, dinlenmeye almistir kendini. andy harris ile ilgili de yanlis bilgi verip daha buyuk uzuntulere sebep olmustur. yazdigi kitabinda da anatoli boukreev gibi efsane bir dagciya, hem de uc kisinin hayatini kurtarmasina ragmen bok atmaya calisip cevabi yemistir.

    kendisi ayrica neyin ustasidir bilinmemektedir. iki tane oldukca ses getirmis vakayi inceleyen bestseller kitap yazmis outdoor insanidir jon krakauer. kalifiye bir dagci degildir.

    film ile ilgili adam gibi bir dagci yorumu, hem de bizden cikmis bir efsanenin yorumunu okumak isterseniz:

    https://www.facebook.com/…i/posts/10153170413028657

    kisacasi nasuh mahruki'nin begendigi filmdir. koyayim jon krakauer'in gotune afedersin.
  • en gerildiğim sahnesi, dakikası 25 dolar olan uydu telefonuyla uzun uzun konuşmaları olan film. bu filmin neresi 3d onu hiç anlamadım.
  • yüksek hızlı internet erişiminin mevcut olduğu dağ. himalayaların en tepesi.
  • çok güzel bir film olmuş. yalnız ufak bir şey dikkatimi çekti, spoiler değildir. 32:15 civarı rob ile fischer konuşurken arkadan çay detiriyim mi gibi bir ses geliyor. everestde de mi varız demeden edemeyeceğim.
  • zirve meraklisi modern insanin tirmanirken arkasinda biraktigi, naylon poset, kagit,konserve kutusu,ivir zivirla, rezil kepaze ettigi ana zirve.
  • ekşi sözlük'ün yıllardır değişmeyen, tüm önerilere rağmen görmezden gelinen deli saçması yapısını tekrar hatırlatan dağ, film ve aynı zamanda apöllör.
  • ekşi sözlük'ün başlıklarda anlam ayrımını hala yapmamasına tepki olarak zirve, film, yayın evi ve hatta apöllör hakkında karışık bir entry olacaktır bu. yok yok sadece zirve, belki az biraz da film hakkında olacak.

    * ben arada belirli bir konuya dadanıp onu didiklerim. bu aralar da everest benim için öyle oldu. yazacağım şeylerin bir kısmını zaten biliyorsunuzdur. 8.848 m ile dünyanın en yüksek zirvesi. bu zirveye çıkmak isterseniz filminde yani 1996 yılı için 65.000 dolar denilen, ancak bugün izni, şunu bunu, yok everest'in yanında lhotse de alayım derseniz 100.000'lere yakınsayacağınız bir bedel ödemeniz gerekiyor. everest'e çıkış yolundaki kamplarınız ise şöyle bişi. burada base camp bile 5.334 metrede. türkiye'nin en yüksek dağı ağrı dağı'nın yüksekliğinin 5.137 metre olduğunu düşündüğünüzde ne saçma sapan bir yükseklikten bahsettiğimizi anlayacaksınız. camp 4 8.000 metrede ve bunun üzeri death zone olarak kabul ediliyor. bu yükseklikte atmosfer basıncı deniz seviyesinin üçte biri ve bu yüzden havadaki oksijen de aynı şekilde oldukça düşük seviyelerde. öyle ki deniz seviyesinde oturan birini alıp iklime alıştırmadan bu yüksekliklere çıkarırsanız 2-3 dk içerisinde bilincini kaybedebilir. oksijen yetmezliği, çok soğuk hava, buradaki yoğun buz nedeniyle düşme, yaralanma da cabası. camp 4'ten zirveye kadar olan kısımda, yani death zone'da o 800 metre o kadar zorlu ki dağcılar yaklaşık 12 saatte bu yolu alabiliyorlar. ve rotanıza göre etrafta yatan cansız bedenleri görmeniz de olası. hm cansız bedenler. gelcez buna.

    * eğer filmini izlesem mi diyorsanız bence izleyin. öyle pek de kültürel açlığınızı bastıracak bir film değil ama bu film sayesinde rob hall, anatoli boukreev, scott fisher, andy harris gibi önemli dağcıları ve beck weathersı tanırsınız.

    * allaam everessstt, zirve görmeee diye kendimizi parçaladığımız (ya da dünyanın bir kısmını kendini parçaladığı) konu biraz yenicene aslında. ne mi kastediyorum ilk zirve edmund hillary isimli bir yeni zelandalı ve tenzing norgay isimli şerpa tarafından 1953 yılında yapılıyor. şerpalara gelicem. everest'te zirveye çıkarkenki zorlu ve ünlü kısım olan hillary step`in adını nerden aldığını söylemeye gerek yok sanırım. neyse, edmund hillary yeni zelandalılar için oldukça önemli bir isim, üzerinde fotoğrafı olan para falan basılmış. zaten hayatı outdoor olan bir memleketten everest'te ilk zirve gören kişinin çıkması da hiç şaşırtmadı. çok şekerler keratalar. bu arada diğer efsanevi dağcı rob hall da yeni zelandalı.

    * everest ile ilgili en ürkütücü şey belki de dağda yatan cansız bedenler. 200'den fazla ölü bedenin hala everest'te olduğu düşünülüyor ve bunların bir kısmını tırmanışınız sırasında görüyorsunuz. google'a "dead bodies on everest" yazarak bakabilirsiniz. cansız bedenleri indirmek o kadar maliyetli ve zor ki onlar orada öldükleri şekliyle bırakılıyor (rob hall gibi bazı örneklerde ailesi orada kalmasını da isteyebiliyor). unutmayın hava çok ince. helikopter belirli yüksekliğin üzerine çıkamıyor.

    * yukarıda yazdığım everestteki ölü bedenler ile ilgili bence en ürkütücü şey aslında orada ölü bir insanın olması değil, nasıl öldükleri. everest'teki çoğu tırmanıcıya özelikle death zone'da kimseye yardım etmemeleri, yoksa kendi hayatlarını da tehlikeye atacaklarının söylendiğini okumuştum bir yerde. ama bu biraz tartışmalı bir konu. örneğin everest filminde yani gerçek hayatta da --- spoiler --- rob'un doug'a yardım etmek isterken öldüğünü, andy'nin de rob'a yardım etmek isterken öldüğünü görüyorsunuz. --- spoiler --- ancak beni burada bırakmayın diyerek yardım isteyen kişilerin yanından geçerek zirveye tırmanmaya devam eden insanlar düşünün. böyle örnekler de yaşanmış. sanırım en iç acıtan ölüm ise david sharp. kendisi bu sempatiklikte birisi. maalesef ki bu da everestteki bedeni. tırmanırken david kötü duruma düşüyor ve david'i gören herkes eğer bir şeyler yapılmazsa david'in o gün öleceğini biliyor. buna rağmen david'in yanından o gün yaklaşık 30 dağcı geçmesine rağmen kimse yardım etmiyor ve david ölüyor. şu videodan david'in ve diğer kişilerin hikayelerine bakılabilir.

    * everest ile ilgili bilinmesi gereken en önemli konu belki de; şerpalar. şerpalar everest'in yerli halkı. bu insanlar dağa tırmanmaya gelen insanlara rehberlik yapıyorlar, yüklerini taşıyorlar. daha da önemlisi dağcılar çıkmadan önce onların güzergahlarına geçişleri için merdivenleri yerleştiriyorlar, halatları bağlıyorlar. bizim "efsanevi" batılı dağcılarımızın yaptıklarını üzerine bir de onların yüklerini taşıyarak ve güzergahlarını kurarak yapıyorlar!

    * son olarak everest'e tırmanmak ciddi bir başarı evet ama eskisi kadar afilli bir şey mi tartışılır. dağcılar artık everest'in ana baba günü olduğundan, tırmanırken 2.5 saat sıra beklenildiğinden artık dev bir turizm fasilitesine döndüğünden şikayetçilermiş. 1990 yılında zirve denemelerinin % 18'i başarılı olurken; örneğin, 2012 yılında bir gün 234 dağcı birden zirveye ulaşmış.
    kaynak.

    peki aslında dünyanın en yüksek zirvesi olmasını bırakırsak, en zor tırmanışı everest mi? okuduğum kadarıyla hayır, çünkü; (bkz: k2). k2 pakistan'da yer alan dünyanın en yüksek ikinci dağı. ama k2 parkuru boyunca sürekli tırmanış yapmak zorundasınız (everest'in her anında kaya tırmanışı yapmıyorsunuz). k2'de iklim daha kötü. k2'nin ölüm oranı everest'ten çok daha yüksek. k2'de everest'e göre çok daha az kişi zirve görebiliyor. şu cümle sanırım iyi özetliyor : "but in general, while everest is all about attitude, k2 is all about climbing." kaynak

    edit : tüm ölü bedenleri tırmanış rotanızda görmediğiniz bilgisi eklendi. mesaj için usher house'a teşekkürler.
hesabın var mı? giriş yap