• herhangi bir filmi izlemek, belirli ve beklenen bir filmi izlemekten cok farkli. tv'de geceyarisi tesadufen bir film yakalayip izlemek sirf cansikintisini kestigi icin filmi begenmeye bir sebep. halbuki, 7 milyon verip, otobuslere binip, yollarda yurudukten sonra ayni filmi izlesek, beddualarla cikiyor olabir idik. bununla birlikte elli + yedi (mutlu olmak, asik olmak, politik olmak, yasli olmak, edebiyat sevmek) tane daha motivasyon sayabilirim -sadece ben- bir filme dair fikir ve hisler icin. even the cowgirls get the blues misali, profesyonel elestrimenler dahi -armagan aglayan caglayan- boyle.

    moodyson'un lilya ve together filmlerinin izleyip begenmis biri olarak ben, bu filmin biletlerini alip fitasin gul doktum yollarina kirmizi halilarinda yururken filmin, little girl with blue eyes there is a hole in your heart and one between your legs, and you never wonder which one he's going to fill, inspite of what he says, diyen jarvis cocker in, annesine yazdigi gibi olacagina neredeyse emindim. bu yuzden bir hafta boyunca yakin cevremde ajit-prop calismalari yaptim. -herkesten de ozur diliyorum.

    filmi izlerken tabii depresyona girdim kisa yoldan. ama yanimdaki "plot mukemmeliyetcisi" bay z. gittikce cildirip niye cikmiyoruz dedikce filme daha bir sarildim. iki dur duzelecek diyerek filmde tutar bir yer bulma amaciyla daha ve daha da empatik izleyerek. -isin ozu filmdeki motivasyonlarin ozeti-

    empatik olursam eger, moodyson'un onemli bir motivasyonu var demeliyim. o da su, ezilenlerin, toplumsal, ahlaki ve ekonomik olarak dislanmislarin hayatina disardan, degil icerden bakmak. yani onlarin da bir "biz" ligi normallikleri, kendi norm ve degerleri ile kurduklari kendi hayatlari ve kendi yolunda akan yollari oldugunu "storytellingsiz" anlatmak. moodsyon, genc bir pornocu kadinin; bana ilk defa bu filmlerde oynamaya geldigimde bir insan gibi davranildi mealindeki sozunden yola ciktigini soyluyor. onlari merkezkac olarak gorenlerin ise bizlerin ve bizim kendi normlarimiz, tarz-i hayatlarimiz oldugunu ifsa etmek. erkek yonetmen ve oyuncu ve kadin porno oyuncunun gundelik hayatlari, ciplakligin normalligi, tacizin rahatsiz ediciligi, ve edemeyiciligi, uclu yemek partileri, dartlari. mavi gozlu genc kadin pornocunun, porno yildiz hayalleri - ne kadar, gelinim olur musun sinem e benziyordu tip ve karakter ve hayatin karsisinda durus acisindan-

    bu cabanin filmi seyirlik kilip kilmadigi iste, biraz motivasyon meselesi. ben sahsen hicbir filmi terkedip gitmem, saygidan da degil yani. geldim izleyim ne cikicam ya. diye. belki sikilmaktan sikilmadigim icin. ya da film de illaki bir mukemmel storytelling aramam bay z. gibi. yani izlerim allah ne verdiyse. ama simdi sen lukas efendi karsima gecip insanlar birbirlerinin hayatlarina nufuz edemezler dersen-acikliyciim nasil oldugunu- bozugumu da atarim bu herkesin sozlerinin bir gunde buharlastigi beyhude dunyanin kara kutusunda.

    simdi kara tisortlu, kuzeyli metalci cocuk varya filmdeki. fonksiyonel karakter, filmin rengini sozunu belli eden karakter. hic karakter omayan. karikatur karakter. tersi (bkz: karakter) filminde olan karakter. iste benim orda tellerim bir ati ati verdi. ayni evde yasamalarina ragmen, insanlarin birbirlerine ne kadar nufuz edemeyeceklerini, bir yudum bile birbirlerinin ruhlarini, acilarini anlayamayacaklarini, elestiremeyeceklerini ve herkesin icinde bulundugu hayat kuvezlerinde yasamak zorunda oldugunu ima eden iliskiler agi. bu pornocu grupla kara tisort sivilceli genc iliskisi. birbirleriyle hayati olarak bag kuramamlari. kara tisortun, kizi hep bir kurban olarak gormesi ( hani isa gibi ellerinden kan dokuluyor bir ara kizin) ama sonunda kendisinin kurban olmasi, dislanivermesi o evde. bu kurban elestirisi onemli aslinda iste hayatin merkezinde kim duruyor, kimin hayatina nerden bakiyoruz. ama bu ilisemezlik, anlayamama, deneyime asiri embe kalma durumu o kadar ve o kadar ve bir tane daha o kadar ki insan dogasi sanki boyle anlayamaz digerlerini imalari an meselesi. ve asil, herkes kendi hayatina baksin, herkes kendi hayatinin kurbani, beni mi elestiryorsun, tam elestirirken asil kurbanin sen oldugunu gormuyorsun oglum laflamalari, herkes kendi kuvezinin bebegi, kimse baska hayatlari elestirmeye muktedir degil bir salise meselesi.

    tabi birilerinin hayatini anlamak onlarin tuketim hazzi ile empati kurmak degil. zaten niye birilerinin hayatini anlariz ki. sevdigimiz icin sevmedigimiz ve elestirdigimiz ve degistirmek icin yada haydi abartalim dervis olmak icin. yani aslen o hayatlarla bir derdimiz oldugu icin. yoksa niye yani. yatarim cekirdegimi citlarim. neyse ben filmde ince ince islenen kuvez hayatlar-asil elestiren, kurbandir ama o da ayakta uyur imalarindan cok rahatsiz oldum. bu zaten ideolojik trend. nufuz edilemezlik, degistirlemezlik, host kopek sen de orta sinifsin ne ediyon yoksullarin yaninda yemezler benlik, kimlik politikaciligi. cilalari.

    istemiyorum arkadas kuvez hayatlar.
  • oyuncuların yüreklerindekiler dışındaki tüm deliklerinin görüldüğü film.
  • son zamanlarda seyrettigim en kötü filmlerden biri. porno eleştirisi mi yoksa porno çekilen bir evde küçük yaşta taciz edilmiş latent
    eşcinsel bir adam, sevgisizlikten mustarip 21 yaşında ünlü olmak için vücudunda düşünüp altalta yazabileceğiniz her yerinden estetik ameliyattan geçmiş cool(!) kızımız, penis kompleksli porno aygırı ve annem annem diye dolanan gothic aseksüel evin oğlundan oluşan sevimli topluluğumuzu kader kurbanı etmeye yeminli bir film mi anlayamadım. vücudun muhtelif sıvılarının değiştirildiği, genital organ operasyonun nakarat gibi aralarda tekrarlandığı sanatla, eleştiriyle ilgisi olmayan provakasyon yaratmaktan öteye geçemeyen başarısızlık örneği.

    gösterilmeyeni en basit haliyle göstermek, gidilebileceği kadar ileri gitmek, şaşırtmak adına kötüyü kötü göstermek ve insan halidir diye bir sapıkların aslında sapıklaştırılmış kurban olduğunu gösterip özür yaratmak sanat filmi yapmak için yeterli olduğu için günümüzde evet sıkı bir sanat filmidir. (!)
  • türkiyede gösterimi yasaklanmış film. sansür uygulaması, filmlerin kesilip biçilmesi kuşa çevrilmesi, yaş sınırlamalarının getirilmesi(tescili yepizyenidir) gibi olaylara yabancı değiliz; ancak ciddi ciddi "yasaklamak" ?

    birfilm'in konu ile ilgili basın duyurusu:

    "sinemaya bir başka yasak darbesi daha - "yüreğimde bir delik"in gösterimi yasaklandı

    değerli arkadaşlar,

    bir film olarak sizlerle bügüne kadar pek çok kez vizyona girecek olan güzel filmlerin müjdesini vermek amacıyla iletişim kurduk. ancak bugün üzülerek bir ilki gerçekleştirip, daha önce gösterime gireceğini duyurduğumuz, ünlü yönetmen lukas moodysson’un son filmi “ett hål i mitt hjärta – yüreğimde bir delik”i sansür nedeniyle vizyona çıkamayacağımızın bilgisi paylaşmak istiyoruz.

    geçtiğimiz yıl avrupa film ödüllerinde, “kötü eğitim”, “koro”, “duvara karşı”, “içimdeki deniz” ve “vera drake” ile birlikte, en iyi avrupa filmi seçilmeye aday altı filmden birisi olarak gösterilen, bergman’ın iskandinav sinemasının yeni ustası olarak işaret ettiği lukas moodysson’un son filmi “ett hål i mitt hjärta – yüreğimde bir delik” sinema filmlerini değerlendiren ve sınıflandıran kurul tarafından türk sinema seyircisi için zararlı bulundu.

    18 şubat 2005 tarihinde yürürlüğe giren ve tam metnini ekte bulabileceğiniz “sinema filmlerinin değerlendirilmesi ve sınıflandırılmasına ilişkin usul ve esaslar hakkında yönetmeliği”nin, tasarı aşamasında iken sinema için ileri bir adım olacağını umut etmiştik. tasarı yasalaştığında oluşan metnin bugün kabul edildiği haliyle, yoruma açık ve muğlak noktaları bulunan bir yönetmelikten oluştuğunu gördüğümüzde kendimizi endişelenmekten alıkoyamamıştık.

    benzeri değerlendirme ve sınıflandırma yasaları hemen hemen tüm uygar ülkelerde uygulanıyor. ancak yine uygarlığın bir ölçütü olarak bu yasalar bireylerin yorumlarına göre değişen, keyfekeder sonuçlara yol açan, muğlak metinler olmak yerine; tartışmanın asgariye indirildiği açık kriter ve örneklerle donatılmış ve üzerinde pek çok meslek grubu ve uzmanın onayı olduğu, denetleme işleminin bireysel dünya görüşlerine değil de, test edilebilir normlara dayandırıldıkları metinlerden oluşuyorlar. yine bu e-iletinin eklerinde, ingiltere’de bbfc’nin (british board of film certificate, britanya film sınıflandırma kurulu) değerlendirmeleri için esas aldığı kriterler yer alıyor. pek çok başka gelişmiş ülke gibi ingiltere de suç teşkil eden sahnelere yer vermediği sürece filmleri yasaklama yoluna gitmiyor. bbfc ve benzeri kurumlar, üzerinde uzunca düşünülmüş ve tartışılmış nesnel kriterlerden oluşan yönergeler sayesinde, denetçinin kimliğinden bağımsız bir denetleme ve sınıflandırma sürecine olanak sağlıyorlar. her türlü ayrımcılık ve ön yargıdan arındırılarak hazırlanan bu yasalar, ilgili kurullara ahlak bekçiliği değil, gençlerin gelişimine olumsuz etkileyecek filmlerin tespiti görevini veriyor.

    bugün ülkemizde yürürlükteki haliyle söz konusu yasa, bakanlık üyeleri ve bakanlığın kabul ettiği meslek birliği temsilcilerinden oluşan 9 kişiye belirgin bir kriter göstermeden, yoruma son derece açık olan “kamu düzeni, genel ahlak, küçüklerin ve gençlerin ruh ve beden sağlığının korunması, insan onuruna uygunluk ve anayasada öngörülen diğer ilkeler” gibi kavramlara karşı geldiği karar verilen filmlere sansür ve yasaklama hakkı tanıyor. getirilen yeni yasa düzenlemesi filmlere genel geçer ve nesnel kriterlerle değerlendirilme fırsatı tanımıyor. aksine değerlendirme üst-kurulunu oluşturacak 9 üyenin dünya görüşü çerçevesinde bir değerlendirmeyle, hangi filmlerin türk izleyicisi için sakıncalı olabileceğinin tayinine olanak sağlıyor. burada dikkat edilmesi gereken husus yasaların denetleme kuruluna, dilerlerse herhangi bir filmi kamu düzenine ya da genel ahlak gibi son derece yoruma açık kavramlara aykırı buldukları için yasaklama yetkisi veriyor olmasıdır. ülkemizde genel ahlak, kamu düzeni gibi olguların ne derece nazik ve zarar görmeye (!) meyilli oldukları düşünülürse, böylesi keyfi bir yasaklama yetkisinin ileride nelere mal olabileceği daha iyi anlaşılabilir.

    18 şubat 2005 tarihinden itibaren yürürlüğe giren yasa ile kaygılarımızın yersiz olmadığını maalesef çok kısa bir süre için anladık. şubat ayı içinde denetime giren “yüreğimde bir delik” alt kurul tarafından denetlenmek üzere üst kurula gönderildi. yasa maalesef yapılan başvurunun ne kadar zaman içinde değerlendirilmesi gerektiği ile ilgili bir zaman kısıtlaması getirmediğinden, filmin üst kurula intikalini takip eden 4 ay içerisinde filmin denetimi ver sınıflandırması ile ilgili hiçbir bilgi alamadık. neden sonra üst kurul toplanıp filmle ilgili görüşmeye karar verdiğinde ortaya sinema adına son derece üzücü bir karar çıktı. “yüreğimde bir delik”in kamuya açık alanlarda gösterimi yasaklandı.

    henüz yürürlüğe girişinin ilk ayında, 10 yıldır yapılmayanı yaparak “film yasaklamayı” tekrar sahneye çıkaran yasanın, türkiye’de vizyona giren film çeşitliliğine darbe vuracağı fikrindeyiz. denetim kriterlerin açık olmadığı ve filmin ticari gösterimini tamamen engellemeye olanak sağlayan denetim kurallarının olduğu bir ortamda, film ithalatçılarının seçimlerini yaparken kendilerine otosansür uygulamaları kaçınılmazdır. paralı kanallara dünyaca ünlü filmleri gösterdikleri için ceza verilen, filmlerin yasaklandığı ya da sinema ve televizyonda gösteriminin engellendiği, denetleme kurulunun bu koşullar altında ancak keyfi olarak nitelendirilebilecek kararlarının demokles’in kılıcı gibi ithalatçıların tepesinde durduğu bir noktada, sinema perdelerinin cesur ya da farklı örneklerden mahrum kalacağını tahmin etmek güç değil.

    bir film olarak karşısında durduğumuz fikrin filmlerin sınıflandırılması olmadığını ifade etmek isteriz. “yüreğimde bir delik” ve benzeri filmlerin başka ülkelerde olduğu üzere, gençlerin ruhsal gelişimi açısından değerlendirilip, belirli yaş sınırlandırmaları ile gösterime girmesinden yanayız. ancak bu denetleme sürecininin, yetişkin seyircinin özgür iradesi ile dünyanın başka yerlerindeki sinemaseverler gibi sinema salonuna giderek, dilediği filmi seyretme özgürlüğünü elinden almasına karşıyız. filmlerin gösterimini topyekün yasaklamanın, sinemadan ve sanattan korkulan bir kültürel ortam yaratmanın dışında başka bir toplumsal sonuç vermeyeceğini, bu tutumun olsa olsa halihazırda zaten yeterince güçlü olan korsan-film piyasasının ekmeğine yağ sürmekten başka bir anlam ifade etmeyeceğini düşünüyoruz.

    bir film olarak sonuna kadar sansürün her türlüsüne karşı çıkacağımızı ve türk sinemaseverlerine dünyanın diğer yerlerindeki sinemaseverlerle aynı filmleri, aynı koşullar altında izlemeleri için gerekli olan ortamı sağlamak için elimizden geleni yapacağımızı ve bu yasanın uygulamada oluşturduğu çarpıklığın ve çağdışılığın ilk örneğini teşkil eden “yüreğimde bir delik”e getirilen yasaklama kararı ile ilgili olarak yasal her türlü olanağı kullanacağımızı kamuoyuna duyurmak isteriz.

    bugüne kadar türk izleyicisini dünya sinemasının ilginç yapıtlarıyla buluşturma misyonumuzda, basının her zaman için desteğini hissettik. bu kez de basının, sinemaya uygulanan sansür hakkında toplumu aydınlatacağınızı ümit ediyoruz. türk sinema severlerinin kendilerini korumak için kimlerin hangi sebeplere dayanarak, hangi filmleri izlemesinin sakıncalı bulduğunu bilmesi gerektiğini düşünüyoruz. konunun kamuoyunda tartışılması için gereken ortamı yaratımına yardımcı olacağınızı ümit eder, sinemadan, sanattan ve fikirden korkmadığımız bir güzel bir gelecek dileriz."
  • gösterime girebilmiş olsaydı bile büyük ihtimalle, yaş sınırı ile gösterime giren filmlerin kesilmesi başlığına konu olabilecek olan film. en azından benim de içinde bulunduğum bir azınlık film festivallerinde kesintisiz olarak izleme şansı bulmuştur. sonuçta, herkese tavsiye edilmesi mümkün olamayan, izlendikten sonra insanın karnına yumruk darbeleri almış gibi hissettiren ve gerçekten de yüreğinde bir delik açan çok etkili bir filmdir. festivalin zor filmlerine dayanıklı izleyicisinin bir kısmının bile salonları terk ettiği düşünüldüğünde gösterime girse idi aynı şeyin olacağını ve seyircinin büyük kısmının filmi sevmeyeceğini düşünmek mümkün. ancak her şeye rağmen, her şeyi bizden iyi bilen büyüklerimizin bizim yerimize karar vermesi yerine, her seyirci kendi kararını kendi vermeli idi tabii ki.
  • hem senaryosuyla hem görüntü ve ses yönetimiyle insanı zorlayan bir film. yüksek dozda sansür eleştirisi de mevcut filmde. twistlerle de sadece görüntü ve sesin rahatsız ediciliğinin ön planda kalması önlenmiş ve sinemadan dışarı çıktığında insanın zihninde yalnızca porngore'a kaçan görüntülerin dönüp durması değil, hikayenin algılanışı ve çözümlemesi üzerine de kafa yorması gerekliliği tetiklenmiş.

    lukas moodysson'dan beklemediğim türde bir film oldu bu. dogma ve gore'a aşina kesmi etkileyeceği, beklentileri fazlasıyla karşıladığı/karşılayacağı tartışılmaz bir gerçek.
    ülkemizde festival(ler?) dışında vizyon görüp göremeyeceği de muallakta şuan. bekleyip görüciiz.
  • bu filme boktan demek herkesin işine geliyor gibi. satılan küçük bir kıza acımak ve onunla empati kurmak zor değil. kolaysa bu filmdeki insanlarla kurun diyor bence. yazar burada bayrağa seslenmiş bi yerde. filmden sıkılmak ve iğrenç bulmak garip değil, amaç bu kadar sıkıcı ve anormal tiplerin de aslında ne kadar yalnız ve çaresiz hissettiklerini göstermek ister gibi.

    --- spoiler ---

    mesela kusma sahnesi abartıldığı kadar değil. neyin iğrenç olduğuna hep kendi doğrularına göre karar veriyosun önyargılı izleyici! demiyorsa lukas kankam bu kalbimde deliğin hasını açar.

    --- spoiler ---

    sonradan aklıma geldi. imdb de 4.5/10 puanı filmin. vay ibişler. sinirlendim.
  • alexander the great'in bile alay konusu yapılabildiği ülkemizde kuvvetle muhtemel üç film birden muamelesi görecek bağımsız film. türkiye'de gösterime girmeyecekmiş,zaten girmesin,pek anlayan çıkmayacaktır. samimi bir niyetle izlenirse yüreğinizde koca bir delik açabilir gerçekten. özellikle björn almroth'ın canlandırdığı eric karakterinin öyle bir bakışı vardı ki sanırım filmin en vurucu sahneleri o bakışın yer aldığı sahnelerdi. kendimi 'normal' sandığım korunaklı yaşamımın içinde aslında bir azınlığın parçası olduğumu ve azınlıkların asla norm olamayacağını hatırlattı bana. bazılarımızın yüreğinde çok daha büyük delikler var. sadece bakarak görmek mümkün olamıyor. insanları vardıkları noktalara göre bir çırpıda yargılarken o noktaya getiren süreci düşünmeyi unutmuşum. çocukluk fotoğraflarımızdan ne kadar da uzağız ve solucanlar bile birbirinden farklıyken biz nasıl da birbirimize benzemeye çalışıyoruz.
  • mehmet eroğlu'nun kusma kulübü kitabı akıcı ve okunası bir kitap. edebi anlamda zayıf çok yanı olsa da anlattıkları ve göstermeye çalıştıklarıyla tüketim toplumunun, medyanın ve ülkenin doğusundaki olayların eleştirisini yapmakta. evet aslında bu yönüyle (doğu meselesi hariç) dövüş kulübüne benzeyen bir hikaye. küçük bir grup bu tüketim toplumunu yıkmak için eylemler yapar. nasıl yaparlar bunu? üstlerine kusarak tabi ki!

    a hole in my heart, gittikçe sertleşen bir üslubun son halkasıdır. fucking amal ile başlayan sonra together'ı çeken bunlarla toplumun isteklerinin ve ana akımın dışına çıkan moddyson, lilya 4 ever ile sertleşen tarzını iyce ortaya sermişti. ama a hole in my heart bunların ötesinde izlenmesi zor, yönetmenin fazlasıyla kişiselleştiği hatta minial bir film olarak karşımız çıkıyor. kalabalık filmler çeken yönetmen birden amatör porno film çeken iki adamın, onlardan birinin oğlunun ve filmde oynayan genç kızın bir evin içindeki 3-5 gününü göstermeye karar vermiş.

    moddyson görünen ardındaki rahatsız edici unsurları gösteriyor bu filminde. porno filmin ardındakileri, bir vajinanın ardındaki, baba oğul ilişkisinin ardındakileri ve tüketim toplumunun ardındakileri.

    bu herkese tavsiye edilmeyecek bir film. ama sevdiğimi hatırlıyorum. rahatsız etmişti.

    *
  • psikopat film. önce 'hönk' dedim, sonra da aklıma ' hadi gel köyümüze geri dönelim' şarkısı geldi anlamsızca. kaçacak bir yer kalmadı ki! belki bir kara delik gittiğimiz, ne bileyim.
hesabın var mı? giriş yap