• akadcada moru simgeleyen "argamannu" kökeninden gelmektedir. erguvan rengi doğal yollarla üretilebilecek en zor renk olduğu için tarihte sadece asiller giyermiş bu rengi. roma imparatorluğu döneminde erguvan rengi, kararlılığın, gücün ve imparatorluğun rengiymiş. imparator dışında hiç kimsenin mor pelerini yokmuş. osmanlı’da ise erguvan moru yine asaleti simgeleyen renk olmuş, hatta hürrem sultan’ın da en sevdiği renk olarak bilinirmiş.

    nisan ayı sonuyla mayıs ayı başında yalnızca birkaç haftalığına baharın müjdecisi kabul edilen morumsu pembeye çalan renkte çiçekler açar. bursa ve istanbul için simgesel niteliktedir, özellikle istanbul boğazı etrafında çok güzel bir görüntü oluşturur. eskiden erguvan bayramı ile bahar karşılanırmış, ahmet hamdi tanpınar da; "bu topraklarda gülden sonra bayramı yapılacak bir çiçek varsa o da erguvandır" diyerek hayranlığını belirtmiştir.
  • baharda baştan başa pembelerle dolan bir ağaç. gülen bir insanı hatırlatır genelde insana. hristiyanlara göre isa'nın havarilerinden birisi onu ele verip, çarmıha gerilmesine sebep olduktan sonra pişmanlık duyup kendini bu ağaca asmış. ağaç da dallarında can veren bu adamın alçaklığından dolayı utancından kıpkırmızı olmuş. o günden bu yana böyle rengarenkmiş.
  • geldiler, sayıları az da olsa,
    geldikleri zaman güzellikleriyle,
    taze nefesleriyle geliyorlar,
    tabiatın bize aldırdığı yok aslında,
    geldikleri zaman şehrin tarihi yeniden yazılıyor
    ve eski insanlar yeniden yürümeye başlıyor bizimle,
    geldikleri zaman rüzgâr yine saçlarımızın etrafına bir çizgi çekiyor,
    geldikleri zaman istanbul'un mor mürekkebi kendini yazıyor,
    geldikleri zaman gözlerimizde başka bir ışık oluyor,
    geldikleri zaman
    "senin her şeyi bilmemeye daha bir ömür vaktin var"* diyorlar,
    zamanın farkında mıyım bilmiyorum,
    bildiğim tek şey erguvanların açmış olduğu
    ne güzel geldiler, ne güzel gelmişler.

    öyle miymiş?, s. 62
  • insanlar hep boğaz sırtlarındaki güzelliğiyle bilir erguvanı. oysa ege'nin güzelidir erguvan, sonra da rüzgarıyla savrulduğu akdeniz'in.

    ne dünyanın bütün güzellikleri, ne de erguvanın en güzel tonları istanbul'da. ege'ye gidenler, çanakkale'den başlayarak yol kenarlarına ve kasabalarda bahçelere bakmalı.
  • öğrencilik hayatımın bahar ayları süresince boğaziçi üniversitesi güney kampüs yollarında mütamidiyen polenlerini yüzüme cumshot yapmış olmasından olsa gerek, kendisine olan nefretimi suratına hapşırarak, tıksırarak yüksek sesle anasına küfrederek anlatmaya çalıştığım bitki. ama anlamadı, hatta diğer bitkilere de kahvede anlattı heralde. artık ofise giren her çiçeği 45 metreden farkediyorum. tanıyanlar hapşırmamdan çiçek dedektörünün alarm verdiğini söylüyorlar. evleneninden, nişanlanından, doğum günü olanından ayrı ayrı tiksindim. bütün özel günleri kaldırmak gibi bir projem var. yıl boyunca bütün özel günler için tek bir "özel gün" olacak, herkes herşeyi bugün kutlayacak. çiçek sadece o gün alınacak. ben de bugün boyunca gaz maskesiyle dolaşağım. düşün bunu sözlük neden olmasın?
  • dalindan govdesinden cicek acan bir agac. kupkuru bir dal nasil cicek acar insan hayret ediyor. sonra o cicekler dokulup yerini, diger bildigimiz agaclardaki gibi yapraklara birakiyor.

    istanbulda, besiktastan uskudara taka ile gecerken anadolu yakasinin gorunumu yilin bu zamanlari bugulu bir mora kesilir. iste o renk erguvanidir.
  • ingilizce adini judas tan aldigi rivayet olan agac, judas in kendini astigi, bu nedenle de rengi degisen agac, bu utanctan nasibini almayan albino türleri de mevcuttur.
  • nick inin rengine bakmadan italyan toplumundaki pembe meraki yuzunden italyanlara kizan biri imis.
  • pembeye yakın, fakat biraz daha mavimsi bir renk.
    erguvanın çiçeği de pembe değildir. adı üstünde erguvandır.
  • bizans çiçeği ismiyle de anılan bir çiçek ve onun dallarında açtığı ağaç.
hesabın var mı? giriş yap