• bugün dışarıda öğle yemeğimi yediğim yerde çocuklar saklambaç oynuyordu. diğer çocuklardan daha şişman ve ufak düzeyde özürlü olabileceğinden şüphelendiğim bir çocuk ebe oldu. çocuklardan nispeten biraz büyük olan 10 yaşlarında dünyalar güzeli bir abla, ebe olan çocuğun kendisini yakalayıp ebelemesine izin verirken yüzünde huzurlu bir gülümseme vardı.

    ben bütün bunları hayranlıkla izlerken aklımdan 24 genç ölmüş dendiğinde türk mü kürt mü diye soran arkadaşlarım, depremin ardından "van'da da olsa" diyen spikerler geçti.

    çocuk olmak gerek sözlük. çocuk kalabilmek gerek.
  • bir şeye sahip olunduğu zaman ona sahip olmayla doyuma ulaşma birilerine gösterip "bak ben buna sahibim" dürtüsünden sıyrılmadır.bu bağlamda erdem sahibi olmanın en büyük ödülü ona sahip olmaktır
  • biz bazı kimseleri zaman zaman çok sıkıcı bulup, "ay içi geçmiş bunun", "yaşlanmış bu ayol, eğlenmekten ne anlar?" gibi cümlelerle anıp, ağırbaşlılığını ukalalık , hoşgörüsünü eleştiri, anlayışını hakaret olarak algılayıp, onları dışlarız.
    gözlerinin içi güldükçe, bize tebessüm ettikçe, sesini yükseltmedikçe, dürüst oldukça, dalkavukluk yapmadıkça, güzellik yahut zeka şöleni sunmadıkça, üslubunda kırıcı-yıkıcı-kınayıcı bir anlam bulamayınca biz, bu bazılarını farketmeyiz. fark etmemek için çaba harcarız. gıcık oluruz. gözardı etmek isteriz. olmasın isteriz. hasbelkader olursa, bize benzesin isteriz. dünyamızı bozmasın isteriz. bize yalan söylesin isteriz. olumsuz olsun isteriz. bizi küçük görsün isteriz, hatta zaman zaman bizi görmesin ki ona iyice hayran olalım isteriz. hayır hayır onu kıskanalım isteriz. böylece ona yaranmak isteriz ki ruhumuzu karartıp, yaralayıp dursun ve yeniden tamir etsin ve bozsun ve oyuncak etsin bizi kendine ve tak diye gitsin ve bitmesin, bu döngü sonsuz olsun isteriz ki en büyük korkumuz sevgi bize uzak olsun, alışık olduğumuz kaygımız baki kalsın.
    yine de inanırım ki, dünyanın çivisini tutan onlar; öcü sandığımız güzel insanlar.
    haklarını, "bilgi zekisi", sistem prototipi, popülizm yahut alt kültür lideri riyakar ve hilekar, iş bilen ağızlı, "çekici" kişilere atfettiğimiz kimselerin rütbesi; erdem.
  • özgürlüge * giden yolda cesaretin yol arkadasi.
  • en büyük erdem sakinliktir, sakin kalabilmektir.
  • bence iki ciddi ayağı var..

    toplululuğun konuşmaya korktuğu yerde konuşabilmek, herkesin konuşma ihtiyacı hissettiği yerde ise susup bilgeliğini korumak..
  • bu konuda bişiler yazmışım çizmişim zamanında. insanın değişimi çok ilginç. çok yabancı onları yazan çocuk şu an bana. zira şu an erdem insanara bedavaya mesai yaptırmak için, hiç efor sarfetmeden kontrol altında tutmak için uydurulmuş, kişinin narsisistik kişilik bozukluğunu kişinin kendisine karşı bir silah olarak kullanmak için geliştirilmiş, geliştirenler tarafından zerre miktarda umursanmayan bir kavram gibi geliyor.

    erdemli olmaya öykündüğüm zaman, biri bana bi kötülük yaptığında o kendi kötülüğü deyip kenara çekiliyodum. muhteşem bi insan olmam lazımdı kendimi sevebilmem için çünkü. sonradan bunun yalan dolan olduunu farkettim. kendimi sevebilmem için herhangi bir şey olmam gerekmiyor. bırak başarılıyo, başarısız bile olmam gerekmiyor. herkes bir şey, ben de bir şeyim. bu böle yani, bi kılıfa, açıklama, meşrulaştırmaya gerek yok. e bunun sağladığı liberalite ile, bana zarar verene zararı iade etmemde bi mahsur yok gibi geliyor şu an. %10 fazlası ile hatta. : ) ha bu bi evrensel adalet anlayışı da değil, bi beklenti, bi takıntı falan da değil. sadece, elimde imkan varsa, ve çok uğraşmam gerekmeyecekse, bana zarar verene "erdem" uğruna "başkasından bulsun" demiyorum, "onun cezası kendisi gibi biri olmak" demiyorum, ağır abi ağır abi konuşmuyorum. veriyorum pisliği. "şimdi o düşünsün" diyorum. bi de üstüne tüm ortak tanıdıklara neden öyle yaptığımı açıklıyorum, açıklıyorum ki aq evladı, arkadaşlara ağlayamasın "tk bana durduk yere beele beele yaptı" diye. bazen yapamıyosun tabi. ya da çok uğraşman gerekiyo, eyh deyip bırakıyosun peşini...

    erdemli değil. ama daha keyifli bi hayat bu.
  • insanın insanüstüne ulaşmak için harcadığı çaba.

    --- böyle buyurmuş nietzsche efendi ---
  • bir budist tapınağı, bilgeliğin gizlerini aramak için gelenleri kabul ediyordu ama burada sadece sezgisel buluşmaya inanılıyordu. geçerli olan ölçüt: anlatmak istediklerini sessizce ve incelikle açıklayabilmekti.
    bir gün tapınağın kapısına bir yabancı geldi. tapınağa girmek ve burada kalmak istiyordu. kapıda öylece durdu ve bekledi. bir tokmak, vardı ama çalanın doğrudan reddedileceğini biliyordu. bir süre sonra kapı açıldı, içerideki rahip, kapıda duran yabancıya baktı. bir selamlaşmadan sonra rahip bir süre kayboldu, sonra elinde ağzına kadar suyla dolu bir kapla döndü ve bu kabı yabancıya uzattı. bu, yeni bir arayıcıyı kabul edemeyecek kadar doluyuz demekti.
    yabancı tapınağın bahçesine döndü, aldığı bir gül yaprağını kabın içindeki suyun üstüne bıraktı. gül yaprağı suyun üzerinde yüzüyordu ama su taşmamıştı. budist rahip saygıyla eğildi ve kapıyı açarak yabancıyı içeri aldı. suyu taşırmayan bir gül yaprağına her zaman ihtiyaç vardı.

    (alıntıdır)
  • "bütün erdemler kişisel, bütün kötülükler toplumsaldır. toplumsal erdem gözüyle bakılan şeyler, örneğin; sevgi, bencil olmayış, hakkaniyet duygusu, özveri, gücünü şaşılacak ölçüde yitirmiş toplumsal kötülüklerdir."
    (bkz: kafka)
hesabın var mı? giriş yap