3 entry daha
  • tanımak istediğim bir adam. anlamaya gönüllü olduğum bir adam*. verdiği derslerden birinde bulunmak için biraz geç kalmışım ankara ya..

    kendisinin ağzından kendisi:
    ..
    kişiliğinde anasının az buçuk arnavutluğu ile, babasının geçmişi belirsiz türklüğünden hiçbir iz bulunmayacaktı. o, evrenkentli olacaktı. kişiliğinin altyapısı, canlının yüzmilyonlarca yıldır yaşama uyarlanma çabasının ürünü olarak kazanılan 'ham yetenekleri' açımlayacak genler ile; bu genlerin ürünü 'boş bant' beynine yapılmış toplumsal 'kayıtlar' idi. ama, başta adı olmak* üzere, bu kayıtların bir bölümünü yadsıyacak, bir bölümüne, bilerek bilmeyerek sahip çıkacaktı.
    ..
    doğumu, bir rum evinde oldu. o doğarken babası, ikinci dünya savaşı nedeniyle çağrıldığı askerlik görevini yapmakta olduğu çanakkale boğazı sularında boğulmaktan kıl payı kurtuluyordu. bir hafta süreyle, anasının, sütün yanı sıra kan ve irin emdiği hasta göğüslerine sülük gibi yapışarak yaşama tutunmaya çalıştı. sonra, kan ve irinle birlikte insan sütünü de elinin tersiyle itti. belki bu yüzden ilerde insanların sömürülmesine karşı çıkacak, kanlı yiyeceklere ağzını bile sürmeyecek, kurban kavramından hoşlanmayacak, savaşa karşı savaş açacaktı. "hiroşima bombalanırken tanrı neredeydi?" diye bir yazı yazacaktı. emek sömürüsüne, sınıf devletine sol, evliliğe, çocuk edinmeye soğuk bakacaktı.
    ..
    ilkokula başladığı gün, işini yitirmiş babasının, kendisine dünyanın en güzel potinlerini yapan o adamın aldığı, burnu çarık gibi yukarıya kalkık lastik ayakkabıları, çocuk onurunu kırdı. bu kırığı, bir yandan okurken bir yandan çalışarak kazandığı harçlık ve kendine güven duygusu ile, sorduğu soruları bildiği için öğretmeninin armağan ettiği alfabe onaracaktı. çocukluk onuru, bir maden ilkokulunda, bir memur kızının defterine 'kızlar kralı sevil' diye yazdığı için, sarışın bir bayan öğretmenin kendisini, kardeşinin ve arkadaşlarının önünde sopayla, evire çevire dövmesiyle bir kez daha kırılacaktı. kırığı, ortaokulda velisini çağırıp "öğrettiklerimi fotoğraf makinesi gibi kapıyor" diyen bir başka öğretmen sarmış olacaktı.oysa, kurcalanıp bozulmamışsa, her çocuğun kafasında böyle bir makine vardı.*

    ortaokul çağlarında, yaşamın yükünün küçük omuzlarında taşıyamayacağı kadar ağırlaşması üzerine, bir mangal kömürle kendine kapattığı odadan, güzel bir uyku çektikten sonra sağ çıkmasaydı, dünyada adam senel diye biri olamayacaktı. bu olaydan kısa bir süre sonra, bir müteahhit kızına tutulacaktı. kafasını bir kez daha 'sınıf gerçekliğine' çarpacaktı. aşkın, sevgiyi sömüren toplumsal bir hastalık olduğunu ise neden sonra anlayacaktı.
    ..
    üniversitede, bir gün cebine attığı yüz gramlık leblebi bitene kadar başkentin* gecekonduları arasında dolaşırken, kafasında iyi bir toplum projeleri geliştirmeye başladı. ama geliştirdiği ütopyadan başka bir şey olmayacaktı. üstelik bu düş ona özgün bir düş de değildi, marx'ın yeryüzü cennetine benziyodu.

    iş yaşamı sırasında, arkadaşları derneklere, örgütlere girerken, hiçbir örgüte katılmaması, düşüncelerinde ve eylemlerinde yalnız kalmasına neden olacaktı. ama bunu kontr-gerilla ya anlatamayacaktı. orada elektriği tattı. falakada insanlık onuru kırıldı. ancak 'insanlığa' inancını kıramadılar. kırık, insanların günlük sorunlarını çözmeye yardımcı olurken, hem kendi sorunlarını çözmüş olduğu hem de gizligüçlerini ortaya döküp geliştirdiği yıllarda, yeniden kaynaştı. ne var ki, gözetmen olarak bulunduğu bir sınavda, kendisine de emanet olan bir kalemi verdiği öğrenci salondan "ş. kürt ayağa kalksın" denerek sivil polislerce alınıp götürülürken, bir şey yapamaması yanı sıra, ona gerekebilecek kalemi istemek gibi bir aptallığı ile kişiliğinde açtığı (ya da ortaya çıkardığı) yara hiç kapanmadı.
    ..
    *
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap