9 entry daha
  • görsel
    sene 1999
    taşkışla
    derste 109 anfisi , 213 kütüphane gibi okulun hala kullanımda olan nadide örnekleri, araştır öğren diye bize ödev olarak verilmiş.
    zamanında nezih hocam tasarlamış.
    tabi ben tanımıyorum bilmiyorum kimdir.
    sordum, emekli ama odası var dediler
    belki yakalarsın odasında diye de verdiler umudu.
    1,3,5 git gel nafile belli ki sık gelmiyor okula.
    kitaplarda var bilgi.
    yaz gitsin, ver ödevi değil mi?

    yok öyle değil işte.
    illaki sonuna kadar gidip herkeste olmayan farklı birşey bulacağım ya, sonunda odanın kapısındaki kartta yazan telefonu alıp arıyorum.
    amacım basit bir kaç soru cevap ama pek şans vermiyorum da kendime.
    diyorum koca hoca,
    açmaz bile
    açsa dahi telefonu, verir iki cevap savar beni diye aklımdan geçiyor. değil mi ya adam koca prof benle mi uğraşsın...
    derken bi cesaret arıyorum.
    telefonda zayıf bir sesle fakat bir o kadar naif ve duru bir türkçeyle bir istanbul beyefendisi yanıtlıyor beni.
    kim olduğumu neden aradığımı söylemem akabinde hocam ertesi gün saat öğlen 12'ye okulda randevu veriyor ve kapatıyor telefonu.
    bense ne yaptığının farkında olmadan herhalde ertesi gün işi vardı bana da arada randevu verdi diyerek önemsemeden güne devam ediyorum.

    ertesi gün yaratığım etkiyi anlatamam nezih hoca daha güvenlikten içeri girerken görevlilerin teşrifatı ile başlıyor.
    değerli hocam her zamanki şıklığıyla iki dirhem bir çekirdek elinde bastonu yanımda bense üzerinde kot tişort saç baş karışık yaşayacaklarımdan habersiz ana girişte buluşup yürümeye başlıyoruz.
    kapıdan 109 a gidene kadar ki kısa mesafede neredeyse okuldaki tüm hocalar sırayla toplanıyor.
    ben ne yaptım demeye kalmadan nezih hocam gelen herkese kendisinden istifade etmek isteyen zatı muhterem bendeniz öğrencisinin telefonu üzere okuldaki çalışmalarını anlatmak için geldiğini biraz da kibar bir sitemle söyleyerek bir anda tüm akademinin beni tanımasına sebep oluyor.
    sonra beni yanına alıp tüm okulu tek tek dolaştırıyor.
    109 'daki o kalıpları nasıl tasarlayıp çaktırdığını, kalfaya anlatana kadar ki uğraşmasını; kütüphanemizin o modernist çelik tasarımını ve içerde kullandığı mavi renk ve armatür şapkalarının sebebini; eski çatı sınıflarını onların çelik yapılarını nasıl yaptırdığını ve son olarak da dinlenirken en üst kattaki akademisyen dinlenme odasındaki döner merdiveni nasıl düşünüp demirciye uygulattığını tek tek anlatıyor.
    tabi bu arada o dönem rektör olan hocamız dahil tüm kadro tavaf edercesine önümüzden sırayla ve derin bir hürmetle geçiyor.
    ve ben artık okulun en popüler öğrencisi oluveriyorum.
    ertesi sabah okula girdiğim andan itibaren gören tüm hocalar "hocayı neden buralara kadar yordun cık cık cık" diyerek, bir şey lazım olursa mutlaka önce bana gel diyip tembihliyor beni kibarca.
    uzunca bir zaman nezih hocayı okula getirten öğrenci olarak mimlensem de hocanın öğretme hevesi, enerjisi ve nezaketini bilen herkes bunun nezih hocayı ne kadar bahtiyar ettiğini bildiğinden bana ilişmiyor.
    sonra bir kaç defa daha okula geldiğinde karşılaşıyoruz. her defasında ismimle, hatırımı ve derslerimi soruyor.
    şimdi düşünüyorum da değerli hocamın bir saatlik gezide anlattığı pek çok şeyi senelerdir örnek alıp yapmaya çabalıyorum. her ne kadar onun gibi bir istanbul beyefendisi olamasam da.
    nur içinde yat hocam.
    sevgi ve hürmetle...
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap