4 entry daha
  • seyircilerin büyük kısmı filmin yarısına ulaşamadan salonu terk ettiği, geri kalanların çoğu da horladığı ve horlayanlara hişt pişt diyenlerin sesleriyle bölünüp durduğum için sinirlendiğim film oldu bu. daha sonra benzer bir durumu başka bir filmde daha yaşadım ne yazık ki (bkz: #9396095)

    her bir karesi resim gibi, fotoğraf gibi bir film bu. ancak çok ağır olan temposu bir yerden sonra yorucu olmaya başlıyor, özellikle de böyle bir izleyici grubuyla birlikte seyredince. tabii böylesi bir film başka türlü de yürümezdi sanırım. ölüme, geride bırakmaya - geride kalmaya dair bir tema üzerinden dönüyor film.

    bu denli ağır ilerlemesi, ölümle yüzyüze gelircesine, zamanın böylesi yavaşlayıp durma noktasına geldiği bir süreci anlatıyor olmasından ileri geliyor bence. ve filmin yorucu, bunaltıcı olarak algılanmasının altında yatan da ağır temposundan ziyade, izleyicide yarattığı bu yüzleşme - kaçınma duygusu sanırım. izlerken hissedilen o bunaltı, film bitip aradan 3,4 saat geçtikten sonra yerini başka duygulara, düşüncelere bırakıyor.

    --- spoiler ---

    ana oğul arasındaki, o geride kalan her şeyi dışarıda bırakan ilişki de ilginçti. aslında anneden çok oğul için söylenebilir bu durum. çünkü anne zaten seçtiği değil, mecbur kaldığı bir hayatı yaşıyor. oğulsa hayattan kaçarcasına bir sığınmışlık hali içinde. içe dönercesine sığınıyor bu ilişkiye. bazı ödipal atıflarda da bulunabiliriz rahatlıkla filmin geneline dair.

    ölüme giden bir süreç içinde bile, geçmişin, çocukluğun yaralarına geri dönülüyor olması çok etkileyiciydi. son bir çırpınışçasına yaraları sarma telaşı..

    --- spoiler ---
13 entry daha
hesabın var mı? giriş yap