• *sopalı seçim olarak da bilinen bir adet seçimdir.

    chp içinden ayrılan dörtlünün (bkz: dörtlü takrir) yani celal bayar, adnan menderes, fuat koprulu ve refik koraltan ın 1946'nın hemen başında kurduğu demokrat partinin örgütlenmesini tamamlamasına fırsat bırakmaksızın aslen 1947'de yapılması gereken seçimler bir yıl öne alarak bir "baskın seçim" mahiyetinde yapılmıştır.

    seçimin baskın niteliği yanı sıra, rejim ve hatta devletin o dönem tek parti olan chp ile özdeşleştirilmesi (ki boşuna değildir, bir çok kararlar parti grubunda tartışılır, meclis genel kurulunda sadece oylama yapılır hale gelmişti. hatta sırf bu nedenle menemen olaylarına ilişkin görüşme ve sair belgeler meclis genel kurul tutanaklarında değil partiye ait zabıt ceridelerinde bulunabilmektedir. ayrıca parti ilkelerinden altı ok ve bazı kaideler 1937 yılında resmen anayasa'ya alınmış; hatta bundan çok daha önce serbest cumhuriyet fırkası ile olan çekişme sırasında fethi okyar'a tarafsız kalacağı sözü veren atatürk, partililerin ısrarı ile gazetelere "partinin başkanı" olduğu yönünde beyanatlarda bulunmuş, bu da fiiliyatta serbest cumhuriyet fırkasını bitirmişti*) bazı kadroların kraldan çok kralcı bir tutum almasına, bu yeni parti her ne kadar yasal bir örgütlenme de olsa gayrımeşru gibi görülmesine neden olmuştu. (sonuçlarını dönemin şartlarını da göz önünde bulundurmak kaydıyla hayal gücünüze bırakıyorum)

    bu nedenle, -her ne kadar bundan çok şikayet etseler de özellikle 50'lerin ikinci yarısında muhalefetten bunalan menderes'in vatan cephesi olayında bizzat yaptığı gibi- demokrat partililer vatan düşmanı gibi algılanmış ve bu şekilde muamele görmüşlerdir.

    aslen büyük toprak ağalarının* toprak reformu'na karşı çıkışı olarak başlayan demokrat parti hareketi, ilginç bir şekilde tabandan da talep görmeye başlamıştır. bu dönemi yakından yaşayan insanlardan dinlediğime göre, her ne kadar aşar vergisi ta atatürk zamanında kalkmış olsa da, ikinci dünya savaşı'nın kıtlık yıllarında insanların buğrayına arpasına -belki de mecburiyetten- jandarma zoruyla el konulmuş, hatta sakladığından şüphelenilenlerin bir araba sopa yemeleri ise nadirattan sayılmamıştır.

    bu ve benzeri eylemler özellikle ege, trakya'da (iç anadolu'da kısmen) chp'nin devlet veya örgütlerin davranışlarının tamamı ile özdeşleştirilmiş olmasının bir yan etkisi olarak demokrat partinin elini güçlendirmiştir. doğu illerinde ise zaten varlıksız konumda bulunan halk göçerliğe başlamış, devletle ilgili ne varsa uzaktan görmesiyle köyünü, tasını tarağını toplayıp bir başka mekana kaçması bir olmuştur. (aziz nesin'in bu konuyla ilgili iç acıtan bir hikayesi vardır.)

    ezanın arapça okunmasının veya din eğitiminin yasaklanmasının ise sanıldığının aksine kırlık alanda direkt bir etkisi olmamıştır. devlet örgütünün kırlık alanda tam olarak etkin olmaması nedeniyle bunların etkisi daha çok şehirlerde görülmüştür. aslen "şehir" yani istanbul ve kısmen izmir'in chp karşısında yer almasına neden ise ekonomik erk'in el değiştirmesi ile ilgilidir. artık "şehirli" yani bourgeoisie/burjuvazi etkin güç olmaktan çıkmış, yeni erk devletin hızla küçük burjuvalaşan ve uzun süredir açlığını hissettiği hazlara sahip olasına hasetle bakan "memur" sınıfının eline geçmektedir.

    varlık vergisi ile -her ne kadar büyük çoğunlukla etkisi azınlıklar üzerinde hissedilse de- sermaye tarafından haklı olarak padişah döneminin müsaderesinin cumhuriyet içinde canlı bir örneği olarak algılanan uygulama yine tepki doğurmuştur.

    tüm bu anlatılanların etkileri chp kadroları tarafından biliniyordu; bununla birlikte ikinci dünya savaşı sonrası dönem yeni bir dönemdi; devletin (aslında partinin) resmi gazetesi sayılabilecek bir gazetede* hitler'in doğum gününün kutlanması, recep peker'in (ateist faşist ekolünün ilk temsilcisi olarak bilinir) hitler'e benzer saç stili ile verdiği pozların zamanı geçmişti. recep peker de hemen bu politika değişikliği ile tasfiye edildi desek yanlış olmaz.

    dönem çok partili dönemdi, ikinci dünya savaşı koskoca üç (başta savaşta öbür tarafta olan stalin rusya'sını da saymak gerekir aslında benim kanaatim ama neyse) diktatörlüğe karşı verilmişti. nazi almanyası, faşist italya, japon imparatorluğu yıkılmış yeni dünya düzeninin demokrasiler üzerine kurulacağı kesinleşmişti; bu noktada en önemli meziyeti havayı koklamak olan inönü'nün farklı bir yol çizerek tek parti rejimini sürdürmesi söz konusu olamazdı. savaşın bitmesi kesinleştikten sonra hiç kurşun atmadan karşı cephede savaşanlara savaş ilan etmesi, bu sayede bm'nin kurucu üyeleri arasında yer almayı başarması da bunu teyid ediyordu.

    ayrıca dünyanın yeni patronu abd'nin truman doktrini çerçevesinde yapacağı askeri yardımlar ile marshall yardımı'nı hak etmek en azından demokrasi görüntüsü çizmeyi zorunlu kılıyordu.

    yapılacak tek şey vardı: türk usulü demokrasi!

    türk usulü demokrasi uygulamaya kondu: seçimler bu yeni partinin örgütlenmesini tamamlamasına fırsat vermeyecek şekilde hemen bir yıl erkene alındı. gözden saklanabilecek kuytu noktalarda fiziki baskı yapılmaktan da kaçınılmadı. açık oy gizli sayım gibi, bugünün insanına anlatılsa şaka zannedilecek bir oy sayımı uygulaması, chp'ye bir seçim kazandırdı. evet o dönemde türkiye'de seçimlerde yargı denetimi de yoktu; hatta bu seçim ve bu uygulamadan alınan dersler türkiye'nin dünya üzerinde seçimi yargı denetiminde yapan nadir ülkelerden olmasını sağladı (aslında ben başka bir ülke de bilmiyorum ama atmamak en iyisidir.).

    bu seçimlerde demokrat parti bu baskıya rağmen meclise 66 milletvekili sokmayı başardı.

    bir sonraki seçimlerde yani 1950'de (mecliste milletvekili olan bir partinin yasal olmadığı da iddia edilemeyeceğinden) daha şanslı olan ve örgütlenmesini tamamlamış olan demokrat parti, yeter söz milletindir gibi çok etkili bir sloganla iktidarı kazanacaktı.

    yeter söz milletindir sloganının ve dur işareti yapan bu elin başarısının altında, ilk seçimler öncesi, sırası ve sonrasında yaşananların payı aranmalıdır. (zaten aranmıştır; bu konuda master ve doktora tezleri vardır. ilgilenen yök'ten kolaylıkla bulabilir. toza bulanmayı göze alanlar siyasal bilgiler fakültesinin tozlu gazete ve dergi arşivine girmeli, zabıt ceridelerini yoklamalıdır. 1928 öncesi için de tabi ki osmanlıca öğrenmek gerekecektir.)
23 entry daha
hesabın var mı? giriş yap