5 entry daha
  • kesinlikle beklentinin üstünde tat veren bir film. dövüş sahneleri kesinlikle çok iyi. kafa kırmadan ziyade kol ve bacak eklemlerinin kırıldığı sahneler çoğunlukta. bu sahnelerin çoğunda insanın içi gidiyor; sanki gerçek.
    dövüşlerde jackie chan'i anımsatan sahneler de bolca var.
    filmde bir de oyunvari bir hava var. bosslar geçiliyor, arada sıradan ve daha küçük karakterler harcanıyor, gibi. tabii filmin akışı göz önüne alındığında bunun kötü birşey olduğu söylenemez.
    hata aramayan bir gözle izlediğinde yani film izlemek için izlediğinde zevk almamak zor. filmin başında fillerle insanlar arasında yaşananlar ve bundan doğan duygusal bağ çok iyi anlatılmış. bu yüzden dayak yiyenler zevkle izleniyor*. özellikle de restorantın en üst katında olanlar görüldükten sonra.
    merdivenli sahnede* dövüşler sırasında kameranın illa ana karakter üzerinde tutulmaması, görüş açısından çıktığında sabit kalması ve karakterin gittiği yerden kameranın alanına adamları fırlatması çok değişikti ve güzeldi.
    tapınakta olanlar ise ayrı bir güzel. yalnız dayak yiyen bossvari* tiplerin apansız kayboluşları ve yerini bir diğerine bırakışları kafaya takılabilir. ama fazla da irdelemeye gerek olmadan seyredilmesi gereken sahneler bunlar. dövüşlerdeki hareketler bunların hepsini unutturuyor.
    baş karakterin büyük filin nerede olduğunu gördükten sonra tekme tokat giriştiği kalabalıkta, dayak yiyip yere düşenlerin sayısı -geniş kadrajdan sayıldığı kadarıyla- 51-55 civarı di. ama kill bill deki sahneyle inandırıcılık açısından kıyaslandığında, bu sahnenin çok daha önde olduğu kesin.
    tapınakta en son gelen kalas, odun, maun kişiyle yarım kalmış olan hesabın sonradan tamamlanması ise ayrı bir güzellik kattı olaya. filin dişleri kadar kemiklerinin de ne kadar öldürücü olduğu buralarda görülmekte.

    filmde, filden bahsedilmeyen ve fillerin olmadığı sahneler görülmedikçe akla fil falan gelmiyor. buna artı olarak, işin içine pek çok insan için birşey ifade etmeyen hayvan sevgisi* ve üstüne de bir de alt küme olarak fil hayvanı eklenince, üzerine düşünüldüğünde gereksiz gelebilir bütün bu olan biten. yine de herşey mümkündür diyor ve izleniliyor tabi. ayrıca zaten konu da filmdeki aksiyon içinde kaybolup gidiyor. adamın ne için savaştığı ikinci planda kalıyor. burada hemen bir misal: godzilla'da filmin gerçeklerini kabul ettikten sonra bile çekilmez sahneler olan; madison square garden'da o 4 kişinin onca yavrunun arasından sağ çıkmalarına, godzilla'nın ağzının içinden taksiyle pati çektirip* kaçmalarına kafa yorulmayacaksa bir insanın da filleri için bütün bu yaptıklarına fazla yormamak lazım zaten*.
    ha bir de restorantın en üst katındaki sahneler ile çok alakalı olarak o sırada akla fino köpeğinin çükünden dinazor taşşağına kadar çeşitli hayvanların üreme organlarının yenildiği o restorant geliyor*.
    "be anasını siktiğimin evlatları, be orospu çocukları. tat duyunuzu, göz zevkinizi, dilinizi, damağınızı sikeyim." demek geliyor insanın içinden... mekanın kasabı ise dayaktan nasibini yeterince alamıyor, üzülmemek elde değil.
    ve kişisel bir soru: hep "nerde filim" dedin de babanın hesabını neden hiç sormadın be hey tony jaa.
    (bkz: filli boya)
16 entry daha
hesabın var mı? giriş yap