• bir edip cansever şiiri. -ilkyaz şikayetçileri/xii-

    yakasında kağıttan bir gül
    yana kaymış soluk kadife şapkası
    gözleri, eski gözleri
    kendinden binlerce mil uzakta
    sonuna dek açılmış bir çift gemici lambası şimdi

    sıkıcı bir kış ikindisi dışarda
    kirli kar bulutları, rüzgar
    üzünçlü bir tiyatro afişi gibi lokanta
    -ah bu yalnızlık ikindileri!-
    kısacık eteğini sürekli çekiştirmekte
    ve işte
    yoksulluğuna eklenmiş bir yoksulluk daha
    beni süzüyor bir yandan da. öyleyse
    neden olmasın, uzatsam da ona bir sigara
    ya da
    bir içki mi göndersem masasına daha önce
    -ah bu uzaklık ikindileri!-
    en iyisi kalksam yanına gitsem

    sevgiyle, sıcak, içten
    şöyle bir merhaba desem.

    kaçırıp bakışlarımı kirli dizkapaklarından
    ce çürüklerle dolu bacaklarından
    o biçimsiz, daracık alnını
    katmasam mı hesaba
    ve aldırmasam mı hiç
    çenesindeki o yapma bene
    -ah nasıl noel çanları da çalmakta dışarda
    taksim' de bir kilisede ya da tarlabaşı' da-
    yapabilir miyim istesem

    evet, sahi, ne çıkar
    ona bir merhaba desem

    önce yemeğe mi götürsem
    ya birden alınırsa
    salata, bonfile, şarap
    üstüne elma tatlısı, kahve
    dışarı çıksak sonra da, biraz yürüsek
    olmaz mı -neden olmasın- birlikte geçirsek geceyi
    (odasında birkaç iskemle
    kırık aynaya tutturulmuş resimler bolca
    ve pirinç bir karyola
    dökülmüş sıvaları duvarların)
    çekip çıkarsam mı onu bu kış ikindisinden

    ama her şeyden önce
    ona bir merhaba desem.

    ve sabah
    düşünce ilk ışıklar odaya
    çizince bu üzünçlü oyun' un son dekorunu
    (uyanmış benden önce, çay demliyor olmalı
    kırık dökük bir asa
    bir sürahi -sapsarı dibi-
    nedense göz göze gelince hemen
    yöneliveriyor mutfağa
    biçimsiz bir terliği sürükleyerekten
    -ah bu kirlilik sabahları!-
    ve gümüş yüzüğünü parmağındaki
    haberi çevirerekten)

    evet, ne çıkardı vakitten
    ona bir merhaba desem

    çekip gitti az sonra hafifçe sallanaraktan
    geri vermiş oldu kurduğum düşü bana
    gitti
    kağıttan gülü ve kadifeli şapkasıyla

    ah nasıl noel çanları da çalmakta dışarda
    titrek kış ikindisinde ve yalnızlıklarda.
hesabın var mı? giriş yap