4 entry daha
  • yusuf atılgan'ın bir otoerotizm ve postmodern çerçevesinde çizdiği bir iktidar ve özne'yi betimlediği enfes öyküsü.

    hikâye yalnızlık ve yabancılaşma girdabında bütün dünyanın bir yaşam borçlu olduğunu düşündüğü, intihara meyilli küçük bir memurun daracık dünyasını anlatır. yaşlı bir kadına ait pis bir pansiyonda kalan anlatıcı; küçüklüğünden beri babası, öğretmeni, sınıf arkadaşları ve çalışma arkadaşları dâhil herkes tarafından horlanmıştır. sokakta yürürken yanındaki kadına baktığı gerekçesiyle bir adam tarafından yumruklanır ve yere düşer, üstü başı toz içinde kalır. ali adında tanımadığı bir adam ona yardım eder; etrafına toplanıp onunla alay eden kişileri de paylayarak oradan uzaklaştırır. adam, onu yalnız kendisinin kaldığı pansiyondaki ikinci kattaki odasına götürür. yüzündeki kanları siler. yabancılaştığı, alaya alındığı “bütün dünya bana bir yaşama borçlu, böyle bir dünyada yaşanmaz” diyen anlatıcı, diğerlerinden farklı, kendisine yakın bulduğu adamı öldürmek ister. böylece kötülüklerle dolu bu dünyadan onu kurtaracaktır. adamın kaldığı pansiyona gider. odasında yoktur. üst kata çıkan merdivenin boşluğunda onu bekler. epeyce bekledikten sonra adam gelir. beraberce odaya girerler. adam sarhoştur, oldukça da mutludur. kendi evinden aldığı havanelinle başına vurup onu öldürür. ötekilerden biri olmayan ali’nin ölümüyle sivrisinek gibi hafifleyen anlatıcı, bir süredir düşündüğü intiharını gerçekleştirebilecek gücü kendinde bulur.
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap