3 entry daha
  • onaltıncı yüzyılın bir kalesi. bu flaman besteciye uğramadan, müziğe başlamak ayıp karşılanıyormuş bazı mıntılarda, öncelikle bunu belirtip yüzyılının belki de en önemli bestecisinin önünde saygıyla eğilelim.
    mons'da doğar bizimkisi. affınıza sığınarak bizimkisi diye kısaltacağım kendisini, zira hangi adına gönderme yapacağımı karıştırdım da. evet roland de lassus ya da orlande de lassus diye imzasını atan, vaftiz adı orlandus lassus ile de tanınan, sahne adı orlando di lasso ile bütün avrupa'da müseccel marka olan bir isme, sadece müsaadenizle bizimkisi diyeceğim. ufacıkken sesi nedeniyle dikkatini çekmiş mıntıkasındakilerin. tevatür o ki kaçırılmış durmuş bizim velet. efendim adam olacak çocuk yedisinden belli ya, sesinden anlamışlar tabii. anası babası paket edip gonzaga ailesinden ferrante beyefendiye verilmişti. mantua'nın yolunu taşıyan ufaklığın önü ziyadesiyle açıktı...
    italya'nın değişik köşelerini arşınlayan ufaklık madrigalci büyüklerinin de etkisiyle bu yola baş koymuştu. tabii zamanının modasına uymakta fayda var, gidip caz yapmasını beklememek lazım.
    italya'da giderek ünlenen isim, bir anda almanların listesine girmişti. almanlar, italyanların esteler, mediciler, gonzagalar, borgialarla şaha kaltıklarından haberdar olduklarından, o topraklarda ekmek yiyen en yetenekli iki adamdan birini transfer etme başarısını göstermişlerdi. diğeri giovanni pierluigi da palestrina'nın malum işi papalarlaydı, ikinci bir papalık tahsis edilmeden ikâmetini değiştirmesi rüyalarda bile görülemezdi...
    münih'te yaşamaya başladıktan sonra, bu sefer tersine dönmüştü dünya. önce amca andrea gabrieli, ardından yeğen giovanni gabrieli dergâhına kabul edilmişti kendisinin. her ne kadar papalık palestrinacı da olsa, şövalyelik onurunu bahşetmişti bizimkisine. kralların peşine düştüğü adam, münih'ini, evini, bahçesini bırakmak istemiyordu. arada sırada evini terk edip, italya, fransa değişik yerleri uğruyordu. her gidişi bir olaydı bizimkisinin. ferrara mıntıkasında dinlediği madrigaller, bir manada kulaklarının ayarını bozmuştu. yaşlılığının da etkisiyle giderek "saf"laşan müziği, muhafazakâr duruşuyla benim dedi, kendini sevdirdi. gider ayak döşediği lagrime di san pietro ile papa sekizince clement'in sevgisini alan besteci, gözlerini kapadıktan sonra derhal cennette yerini almıştı.
    ikibini aşkın ses için bestelenmiş missa, motet, chanson, lied, villanellasıyla dikkat çeker. dikkat buyrun besteleri sadece dini değildir rahmetlinin. milletin içki sofrasına da, tiyatro sahnesine de hükmetmiştir. şekispir efendide bile duyulduğunu söylemeden bitirmeyelim kendisini. bakalım kendisine tek bir isim ne zaman biçecek plak şirketleri, müzik tarihçileri. bu isim hususu kafalarınızı karıştırmasın zira önemini tartışabilen henüz anasından doğmamışmış...
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap