9 entry daha
  • 1922 yapımı klasik nosferatu eine symphonie des grauens ile arasında bazı ciddi farklılıklar bulunan film.

    ilk olarak şunu söylemek gerekir: f.w. murnau'nun nosferatu'su filmin sonunda ölürken, çiftimiz hutter ve ellen ise birbirine kavuşur, olaylar bu şekilde son bulur. fakat werner herzog versiyonunda nosferatu öldükten sonra, jonathan'ın vampire dönüştüğünü ve yeni nosferatu olduğunu anlarız. herzog versiyonunda film bu şekilde kapanır. bu yüzden herzog'un filmi daha karamsar bir yapıya ve de finale sahiptir. sonsuzluk, ebedi bir ödül olmaktan çıkıp ezeli bir cezaya dönüşmüştür.

    belki de bu karanlık yoruma yol açan faktörlerden birisi iki film arasına giren ii. dünya savaşı'dır. insanlığın hatalarına ısrarla devam ettiğini gören, bu hataların sonuçlarının katlanarak arttığını fark eden herzog, nosferatu'yu sonsuzluğun çekiciliğine sahip bir vampir olarak değil; lanetlenmiş bir garip olarak tasvir etmiştir. şüphesiz onun nosferatu yorumundaki bu farklılık, insanlığın gidişatı üzerine bir kehanettir.

    nosferatu phantom der nacht'ın bir diğer başkalığı ise, klasik filmde bolca kullanılan grotesk, korkunç ögelerin daha az kullanılmasıdır. tabii ki klasik filmin ekspresyonist bir eser olması bu ögelerin daha fazla kullanmasının nedenini açıklar. açıklayamayacağı şey ise herzog'un nosferatusu'nun melankolik ve zavallı, hatta acınacak bir halde olmasıdır. nosferatu, lucy'i yakaladığında onu hemen öldürmez, ondan kocasına karşı gösterdiği sevginin benzerini kendisine göstermesini ister. yani sevgi dilenir. ölümsüzlüğün lanetinin kendisini "sürekli" sevebilecek bir insan bulamadığında yattığını söyler. işte bu noktada herzog'un nosferatusu, sevgi problemi yaşamaya başlayan modern insanın, kült bir eser üzerindeki yansımasına dönüşür.

    bahsettiğimiz bu motivasyon farkı iki film arasındaki en ciddi farktır. lineer kurguları hemen hemen aynı olsa da, bu motivasyon farkının itkisiyle iki film farklı şekilde sonlanır. ilk filmde ilgili çift kavuşurken, ikinci filmde bruno ganz karakteri karısının kim olduğunu dahi hatırlamaz. filmin sonunda ise vampire dönüştüğünü anlayıp, kontun şatosuna doğru yol alır. bu netice ile diyebiliriz ki vampire dönüşmenin (vampirleşme) en kötü sonucu sevgililerin ayrılmasıdır, yani bir çeşit sevgi eksikliği sorunu oluşmasıdır. peki ama vampirleşmekten kastedilen nedir? bu durumu toplum üzerinde okumak istersek, vampirleşme neyi temsil eder? yabancılaşmayı mı, yalnızlaşmayı mı, yoksa şiddeti ve ölümü mü? veyahut deliliği mi?

    kara ölümün yani vebanın olduğu yerde deliye ve deliliğe değinmeden olmaz. klasik filmde, 'knock' karakteri akıl hastanesinden kaçmadan önce görevliden bir veba kılavuzu çalar. daha sonra görürüz ki akıl hastanesinden kaçış ile nosferatu'nun kente gelişi hemen hemen aynı zamana denk gelir. kent, klasik filmde vebanın nedeni olarak akıl hastanesinden kaçan deliyi suçlar ve onu linç eder. fakat herzog'un filminde deliye karşı bir linç yoktur. esasen bu nokta da iki film arasındaki önemli bir ayrımdır. foucault'a göre deliler, veba salgınından sonraki dönemlerde, toplumun dışına atılması gerekenlerin yerini alanlardır, yani bir çeşit yeni vebalılardır. nosferatu kurgusunda delinin kaçışı ile vebanın yayılmasının kronolojik birlikteliği adeta bu düşünceyi destekler. yani ilk filmde vampirleşme ve etkileri deliliğe işaret eder diyebiliriz, ikinci filmde ise yalnızlaşma ve melankoli söz konusudur.

    salgını şehre getiren fareler bu filmde sinemada eşi benzerine az rastlanan muhteşem bir görsellikle sunulur. bakınız. herzog'un kıyamet tasviri kanımca daha çarpıcıdır. son bir konuya değinmek gerekirse, ilk filmde kimsenin korkudan gidemediği şatoya posta gönderilmesi bana biraz saçma gelmişti. herzog bu noktaya da ufak bir dokunuş yaparak, postane sistemini filme koymamış. sırf bu yüzden jonathan karısıyla haberleşemiyordu. dr. van helsing karakteri de ilk filmde zayıf kalan bir karakterdi. bu filmde daha fazla derinlik kazanabilmiş.

    sonuç olarak iki film de korku sinemasının unutulmaz kültlerindendir. sinemaya ilgisi olanlar tarafından ikisi de mutlaka izlenmelidir. hatta başta dracula olmak üzre ilgili kitaplar da okunmalıdır. eğer bir gün gerekli okumaları gerçekleştirirsem, filmler ile kitaplar arasındaki farklılıkları da incelemek istiyorum. şimdilik bu inceleme iki film ile sınırlı kalsın...
8 entry daha
hesabın var mı? giriş yap