9 entry daha
  • ince memed romanı; ince memed’in ne kadar incelikli olduğudur.

    ilk bildiğim ozan aşık veysel’dir benim. şairliğin şuurunu da; şuurun şiirini de ölçüyü de haddi de ondan öğrendim. ilkokulda okuduğum cahit külebi, i. hakkı talas gibi önemli şairlerden sonra içimin ateşini korlandıran bir yan buldum onda. “uzun ince bir yoldayım” diyordu ozan. bu dünyayı uzun ve ince bir yola benzetiyordu. demek ki bir şekilde bu yolda birilerine elimiz, kolumuz ve belki yüreğimiz değecek diyordu. ince yolda, incelikliği bırakmadan; ezmeden, ezilmeden uzun yolu kat etmeye, vazifeyi elden bırakmamaya insanlık vazifesini unutmamaya sözü yormadan bir gönderme yapıyordu.

    vazifeli asker; haytadır. hayta; vazifesinin şuuruna sahip olduğu için asla nöbet vaktinde tembellik etmez; onun memuriyeti vatanın memnuniyetiyle aynı çizgide ilerler. işte bu ince yolda; bu uzun bu sarp yolda bir menzile varacağımızın hayaliyle milim milim ilerleriz. koşa koşa çıktığımız yokuşlar; üçer beşer atladığımız merdivenler de birilerini üzmüşlüğümüze delalettir. çok az insan koşarken birilerine çarpmadan; bir başkasının gönlünü incitmeden ilerler. böyleleri uzun ince yolun inceliklisidir.

    ince memed; uzun ince bir yolda incelikli bir haytadır. görevini, göz açıp kapayıncaya kadar dahi aksatmamış hakikatli bir memuriyet içindedir. haytalığının hakkını verir; hele ki gözlerinin içine bir parıltı çaktığında. ince, keskin bir parıltı uzun ince bir yoldaki inceliklinin tüm bedeninde bir silah görevini alır. her yapacağının g noktası gözlerindedir. rotasını çizer; bir patik örgüsü çevikliğiyle ilmek ilmek örer; dört yandan şişler düşmanını. patik örgüsü çevikliğinin meyvesi de ağızlarını birbirine dayayan öpüşen kuş nakışları olur hatice’nin elinde. bir sevdalığın nakşı olur. insanlığa olan adanmışlığın her ne yaşarsa yaşasın kendi çizgisinden çıkmayanların temsilidir ince memed; koca kafasında taşıdığı tüm fikirlerle; tertemiz, pür-i pak.

    yaşar kemal’in dilini tüm yalınlığıyla tüm şaşasıyla ortaya koyduğu cümle dizilimleri çok oturaklı. gereksiz söz dizimi yok; sözü uzatmadan; bir tablo çizer gibi sözcükleri nakış nakış işlemiş ve insanın zihninde olay örgüsünü bir bir canlandırmış. okurken yaşadım; okurken izledim; okurken ellerim kollarım bağlı abdi ağa’ya kızamamanın, hatce’ye yardım edememenin ıraz teyze’nin rıza’ya olan yakarışına; ağıtına paydaş olamamanın acısını yaşadım.

    yaşar kemal, bu kitabı benim için yazmış; ben okuyayım, anlaşıldığımı bileyim diye. “keçe, sen yalnız değilsin”, dedi bana her satırında. “hislerini yaşayan bir koca memleket dolusu insan var.” ben de “belî, ne dersen öyledir; başım gözüm üstüne”, diyerek okumamı iştahla sürdürdüm. seni okudum yaşar kemal babam, seni dinledim. sen kızına anlatır gibi anlattığın bu romanla gönlümü tarumar ettin; beni bir kez daha tanıdığını hissettirdin. kimseler bilmez senle benim aramdaki o latif iletişimi. sen oturur uzun uzun yazarsın bana zamanın ötesinden yazacaklarını. bir baba sıcaklığıyla anlatırsın. her hikayen, her romanın bana yazılmış bir mektuptur. “ser sera ser çawa.”

    “bir parça araziyi ilk çeviren ve " burası benim" deyip kendisine inanacak kadar saf insanlar bulabilen ilk kişi, sivil toplumun gerçek kurucusudur.”
    jean- jacques ousseau, insanlar arasındaki eşitsizliğin kökeni ve temelleri üzerine düşünceler

    toprağı anadan üryan geldiği gibi kendi malı bellemiş; sivil toplumun vicdansız kurucusu olmuş bütün abdi ağalar;”çiğ süt emmiş”ler için bir ağıttır.
    ince memedlerimiz, kaoslarımız, adaletsizliklerimiz de bunlara karşı koyan kahverengi şalvarıyla gözlerine bir şimşek parıltısı çökenlerimiz de bitmeyecek. ince memed; incelikli memed, çocuğa/yaşlıya/gence umut olan varlığıyla dağların gönendiği tatlı memed… sen baştan aşağı safi yüreksin. sabiliğin bitti; babalığın dağlara değildir artık; yalnız beş köye değildir; tüm insanlığadır; tüm mazlumlaradır.

    bu kesinlikle bir inceleme değil, bir hislenme; iç dökmedir.
9 entry daha
hesabın var mı? giriş yap