4 entry daha
  • sait faik'in yalnızlık destanı alemdağ'da var bir yılan'dan sevdaya bir selam.

    "inmem" değil, "inemem". nereye? "çarşıya". nedir çarşı? "çehar"dan gelir; dört yolun kesişimi gibi. "sekiz sokak önceden sezmeniz adımlar yöneldi," kalabalıklığın, insanların ortasına aktığı şey bir taraftan. peki kötü müdür insan? var işte puşt esnafı, muhabbetlisi. sever misin, severim. amma inemem. neden? çünkü severim.

    üzerine kafa patlatılmadığında "nefret söylemi" kötü "sevgi söylemi" iyi görülebilir. halbuki birinden nefret etmek, çok başına bir hâl getirmezken, ya sevmek? nefret söylemi, ondan doğulup boğulacak bir anneyse kötü telakki edilir. örneğin, aklıma hastasıyla kafa bulan hemşire kız geldi. ya da şu atatürk'e hakaret eden kız. bunlar aşağılandı çünkü üzerinden onun yaptığının bin katı nefret geliştirme olanağı tanıyordu, gayrısı öyle başına pek iş açmaz. nietzsche; yaşamın inkarını, yadsınışını, reaktifliği anlattı, tekerrüre lüzum yok. miyop gözler hafif kısılsa görülecek ki yasak olan nefret değil sevgi.

    derler ki sait faik'in homoseksüel aşkı memnusu bu hikaye.

    " evet bana çarşı haram oldu. şimdi gözümde küçücük yirmi beş mumluk sinekli ampulleriyle ışıklı çarşı tütüyor. anlatmak istiyorum. çarşıya niçin inemem. ama neye yarar? kimi ilgilendirir.

    kafama kasketi, üstüme balıkçı ceketini, suratıma baştan aşağı dişim ağrıyormuş gibi bir kaşkol bağladım. sokağa çıktım. kahvenin önünden geçtim. orada, orada idi.

    ...

    giyindim tekrar sokağa çıktım. kahveye girdim. karşısına geçip oturdum. beni görünce sapsarı kesildi. dudakları titriyordu. kahvenin aynasında sapsarı, bembeyaz bir adam gördüm. ürktüm, bendim. defolup kahveden gitti."
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap