5 entry daha
  • genellikle, şehirlerimizdeki güzide mimarî örnekler için kullanılan lâf öbeğidir. gelgelelim, iş sadece mimarîyle sınırlı kalmamaktadır.

    kent hayatı içerisinde, pek çok gösteren'le karşılaşıyoruz: binalar, tabelalar, arabalar, ama hepsinden önemlisi de insanlar. binaların çarpıklığı; içiçe girmiş ve hepsi de aynı tornadan çıkmışçasına dizilen apartmanların nahoşluğu; altlarından eğilerek geçmek durumunda kaldığınız ve albenili olmak adına, kitsch kültürünün nadide örneklerini sergileyen tabelalar elbette ki midenizdeki karışımları ağzınıza getirebilmekte, bizlere lânet okutmakta.

    gelgelelim, bu kirliliğin insan boyutu biraz daha çetrefilli. hani edip cansever'in bir dizesi vardır, mendilimde kan sesleri'nde geçen:

    ah güzel ahmet abim benim
    insan yaşadığı yere benzer
    o yerin suyuna, o yerin toprağına benzer

    işte, insanın bu 'yaşadığı yere benzemesi', üzerinde uzun uzadıya durulması gereken bir şey; zira, bu 'benzeme' durumu, çevremizde yapısal olarak gördüğümüz bu çarpıklığı/kirliliği insanlara da taşımakta. ama tabii ki bu tek taraflı olan bir şey değil. kültürün/toplumsal ilişkilerin yeniden üretiminde olduğu gibi, burada da karşılıklı bir etkileşim söz konusu: bu görüntü banyosunun kirli suyunda yıkanan insan, çevresine de aynı gözlükle bakmaya başlıyor; böylece, geri dönüşüm sağlanmış oluyor. kirlenen insan, aynı zamanda da kirletmeye başlıyor. görüntü kirliliğini oluşturan zevksizlik, bir zaman sonra içselleştiriliyor.

    hani marx'ın bir lâfı vardır: "yaşantıyı belirleyen bilinç değil, bilinci belirleyen yaşantıdır". bilmem bu konu için yeterince mânâlı mı bu söz? fakat, bu görüntü kirliiğinin karşılıklı boyutunu görmek için -marx bunu başka minvalde söylese de- faydalı gibime geliyor.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap