6 entry daha
  • çayları, kahveleri, börekleri, kekleri hazırlayın!

    tarih meraklılarına viasat history’nin belgesel serisinden derleme geliyor.
    ingiltere’nin tarih sahnesinde yükselişi nasıl başladı?

    bu, tarihin en kanlı hanedanlıklarından birinin hikayesidir: plantagenet hanedanı.

    ortaçağın kaosu, şiddeti ve karanlığında bir aile, ingiltere’nin kontrolünü ele geçirmek üzere yükseldi.

    arda arda nesilleri 300 seneden uzun süre ülkeyi yönetti. her türlü rekabeti acımasızca bastırdılar.
    ve tüm zamanların en büyük ingiliz hanedanı oldular: plantagenet’lar…

    plantegenet’ların hikayesi, kurgudan bile daha vahşi, daha şok edici ve daha büyüleyici. plantagenetlar, kıskançlık, ihtiras, nefret ve intikam duygularının esiri insanlar. iyisiyle kötüsüyle hanedanın bir krallık olmasını sağladılar. ingiltere’yi bir savaş alanından avrupanın süper gücüne krallığa dönüştürdüler.

    ıı. henry ihanet :1154-89

    1153 fatih william’ın istilasından 90 sene sonrası ingiltere, parçalanmış bir ülke...

    zorlu bir iç savaşta hak sahibi kraliçe mathilda, krallığın kontrolünü kuzeni stephen’a kaybetti.
    mathilda’nın oğlu henry plantagenet, fransa’da kendi doğum hakkının elinden gitmesini izliyordu…
    1153’te henry plantegenet bir istila gücüyle ingiltere’ye yelken açtı tahtı geri almayı hedefliyordu. sadece 20 yaşındaydı ama şimdiden tecrübeli bir askerdi. annesi, tahtın onun hakkı olduğuna ikna etmişti. henry’nin randevusu kaderiyleydi.

    henry, güçlü kişilikli, enerji ve hırs doluydu. 1 sene içerisinde stephen öldü. henry, çok istediği taca kavuştu ve ilk plantagenets kralı olmuştu. tabii ki, tek kelime ingilizce bilmiyordu. tuhaftır 90 sene boyunca norman fransızların yönetimindeki ingiltere de köylüler hariç kimse ingilizce bilmiyordu! henry, buraya köylülerle değil baronlarla savaşmaya gelmişti. düşmanı baronlardı!

    (o zamanlar ingiltere parsel parsel baronlara peşkeş çekilmiş ancak kimse sesini çıkartmamıştı )

    baronlar, nesiller boyunca yakıp yıkmış, köylülerin ürünlerine el koymuş, tecavüz etmişti. elbette henry’nin ve ingiltere’nin geleceği bu baronlara diz çöktürmesine bağlıydı. onları kolayca alt edebilirdi, ordusu yeterince büyüktü, bunun yerine hiç beklenmedik bir şey yaptı. galler sınırlarında, bir zamanlar ingiltere’nin en büyük kalelerinden olan wigmore kalesi bulunuyordu. burası en zorlu baronlardan biri olan hugh mortimer’ın güç merkeziydi. henry’e karşı geliyor, nuh diyor peygamber demiyordu! kimse henry’e karşı gelip bununla kurtulamazdı. henry, bir orduyla kaleye geldi ve kuşattı. hugh wigmore, teslim oldu. henry, gücün kendisine olduğunu çok net anlatan bir şey yaptı. kaleyi, mortimer’lardan aldı ve sonra geri verdi.

    mesaj açıktı; burası benim! istediğim zaman alırım! ve sen benim için çalışıyorsun!

    henry’nin bu kadar güçlü baronlara savaş açabilmesinin ve kontrol altına alabilmesinin önemli nedenlerinden biri de güçlü bir müttefikinin olmasında saklıydı. akitanya düşesi eleanor, henry’den on yaş büyüktü, güzelliği ise dillere destandı. tüm avrupa’daki öğrenciler onu yatağa atmakla ilgili cesur şarkılar söylüyordu.

    kadın, 1152 senesinde fransa kralını boşayıp, sadece 2 ay içinde henry’le evlenmişti. onlar iyi bir çiftti. hemen bir erkek çocuk vermişti. ama bu kraliçe sadece bir bebek makinesi değildi. akitanya düşesi olarak ciddi bir politik güce sahipti. her başarılı erkeğin…

    henry güç, eleanor prestij sağlıyordu. birlikte herkese rakip olabilirlerdi. birliktelikleri plantagenet imparatorluğunu iskoçya sınırından, pirenelere kadar uzanmasını sağlıyordu.
    (henry ii of england map) google dostunuzdur arkadaşınızdır yeri gelir sevgiliniz olur.

    böyle büyük bir bölgenin kontrolünü elinde tutmak oldukça zordu. baronlarını farklı bölgeleri kontrol etmek üzere gönderebilirdi. bu standart ortaçağ uygulamasıydı, ancak henry, baronların yalnızca kendi çıkarlarını düşündüklerini anlamıştı.(istifalarını istediğinde ofislerine kapanıp tek twit dahi atmıyorlardı)

    bu sorunun çözümü henry’nin dehasıyla çözülecekti. farklı bir şey yapması gerekiyordu. henry’nin dehası yeni bir ordu yaratmaktı ancak bu ordu askerlerden değildi. eğitimli sıradan halk! baronların aksine sadece onun istediklerini yapacaklardı. henry, günümüzdeki sivil hizmetin temelini icat etmişti.

    (elin oğlunun 900 yıllık belgeleri, arşivleri var)

    krallığının ikinci senesinden kalan bir el yazması şöyle diyor:

    kralın resmi talimatı dorset şerifine, bir çiftliği sahibine geri vermesini emrediyor. bunlardan yüzlercesi günümüze kaldı.
    basit değil mi? aslında altında yatan neden kralın, krallığındaki her çiftliği, tarlayı, merayı kontrol etmek istediğini gösteriyor. sadece bu kadar da değildi. maliye aracılığıyla bir kraliyet ekonomisi oluşturuyor, yargıçlarını kırsal bölgelere göndererek hukuk ve düzen sağlıyordu. bütün bunlar henry’nin kontrol takıntısını gözler önüne seriyordu.
    henry, için yönetim iplerinin ardında bir tüccarın oğlu olan thomas becket vardı. doğuştan bir soylu olmayabilir ama becket çok iyi bir yöneticiydi. henry, onu bakanı yaptı.

    becket, ve kral kısa sürede dost oldular. ama becket yüzünden henry’nin başardığı her şey tehdit altına girecekti… (paralel becket)
    sorun canterbury’de başladı, ingiltere’deki bir güç merkezi kralın kontrolü dışındaydı. tahmin edeceğiniz üzere; kilise! her beş ingilizden biri din adamıydı ve yasaların üzerinde sayılıyorlardı. her türlü suç, cinayet ve tecavüz durumunda bile, onları sadece kilise mahkemeleri yargılayabiliyordu. alacakları en büyük ceza para cezasıydı! kral onlara dokunamıyordu.(uzak bir galakside böyle bir yer var ama dilimin ucunda)

    bu yüzen 1161 senesinde canterbury, baş piskoposu öldüğünde henry, yerine thomas becket’i getirdi. kiliseyi dize getirmenin harika olacağını düşünüyordu. rahiplere baskı yaparak becket’i seçmelerini sağladı. ne de olsa becket, en iyi dostu ve her şeyini krala borçluydu. yanlış giden ne olabilirdi ki?

    henry, büyük bir kibir sorununu göremedi, ortaçağ’da kraldan daha güçlü tek şey tanrıydı ve becket, tanrıyı bulmuştu! hemen hemen yaptığı ilk şey bakanlık görevinden çekilmek olmuştu. krala çok kaba bir mesaj göndererek :

    “artık her dediğini yapmayacağım şimdi yeni bir patronum var!”
    tanrıyı arkasına alan becket kralın kiliseyi dize getirmek için verdiği her emri reddetti.

    elbette henry, bunu hoş karşılamadı. henry, öfke kontrolüyle, daha doğrusu kontrol edememesiyle ünlüydü. bir tartışma sırasında o kadar sinirlenmişti ki yerde yuvarlanıp, yatak örtüsünün dikişlerini ağzına sokmuştu. yani henry sadece sinirli değil aynı zamanda kendini kaybeden biriydi.

    1170’e gelindiğinde henry 16 senedir ingiltere’yi yönetiyordu. kraliçesiyle 4 erkek olmak üzere 6 çocukları vardı. 2. henry’nin en büyük oğlu henry,(lanet olsun bu da henry) ingiltere kralı olarak taç giyiyordu veliaht kral olmuştu. bu durumun kralın dünyasını yıkması değil mirasını sağlamlaştırması gerekiyordu ama orada bulunması gereken ama henry’nin davet etmediği biri vardı; thomas becket!
    ingiltere krallarına taç giydirmek canterbury baş piskoposunun göreviydi ve daima öyle olmuştu. becket, genç kralın taç giydiğini öğrendiğinde öfkeyle ihtiyatsız bir şey yaptı. törene giden tüm din adamlarını aforoz etti. ona göre cehenneme gitmeyi hak ediyorlardı.
    bu haber henry’e ulaştığında sonradan çok pişman olacağı bir şey söyledi:

    kibariye’nin anası gibi öfkeyle bağırıyordu:

    “becket! becket! ne sefil hainleri göreve getirmişim böyle, aşağıda tabakadan bir rahip, tanrıya utanç verici bir biçimde hizmet ediyor! buna inanamıyorum! lanet olsun.”

    henry, sadece öfkeyle böyle konuşuyordu ama şövalyelerine durum böyle görünmüyordu. onların kulaklarına bu kraldan gelen doğrudan bir emirdi! bu basit yanlış anlaşılma felakete neden olacaktı. günler sonra dört şövalye canterbury’deki kapılardan zorla içeri girdi ve katedrealin içerisinde ilerleyerek baş piskoposla yüzleştiler. becket, silahsızdı piskopos kıyafetleri üzerindeydi. onlarsa zırhlı ve silahlıydılar. boğuşmalar ve hakaretler yükseliyordu, şövalyeler becket’i dışarıya sürüklemeye çalıştı ancak becket, direniyordu o sırada şövalyelerden biri kılıcını becket’in kafasına vurmuş kafatasını parçalamıştı.

    henry’nin yaptığı her şey bir anda silinip gidebilirdi. çünkü hep bu olayla hatırlanacaktı. kimse yanlış anlaşılma olduğunu söylemiyor herkes bunun bir emir olduğunu düşünüyordu. bu kutsal hakaret dillerdeydi, henry’nin krallığı sorgulanıyordu. henry, durumun farkına varmakta gecikmedi, aşağılanan kral bir süre ortadan kaybolmak için irlanda’ya sefere çıktı.

    bu süreçte ailesi de kendisine cephe almıştı, büyük oğlu veliaht kral da babasının oğluydu. o da kral gibi hırslıydı. sefere irlanda’ya götürülmesi gerekiyordu ancak oluşan problemlerle ilgilenmesi için geride bırakılmıştı. babasına karşı yavaş yavaş kinleniyordu. kalan belgelerde veliaht kralın utanç verici(!) bir halde olduğunu görüyoruz.
    1172 yılından kalma belgelerde henry, irlandalılarla savaşıyor. belgelerde büyük oğluna verilen bütçe de mevcut 30 şilin (günümüzde birkaç bin pound) bu büyük bir para gibi görülebilir ama kralın oğluysanız bununla yetinmezsiniz. normalde krallar oğullarına gelirlerini alacağı araziler verir, ama henry bunu yapmadı, her şeyi kontrolünde tutmak istiyordu. düşünün babanız kral ve avrupa’nın en zengin adamlarından biri, siz de veliaht kral olarak kraliyet memurlarından para dileniyorsunuz. nasıl hissederdiniz? (bir dernek kurar paraları man adasına yollamaz mısınız?)

    ailenin geri kalanında da memnuniyetsizlik artıyordu. yıllarca yabancı bir ülkede yaşayan eleanor, en sevdiği oğlu richard’ı da alıp doğduğu topraklara akitanya fransa’ya dönmüştü. o güçlü bir kadındı. oğlunu eğitmek ve öldüğünde topraklarını ona bırakmak istiyordu. açıkçası burada yiyecek ve hava da daha güzeldi, şehir yenileniyordu. görkemli bir katedral inşa ediliyordu. burası sadece bir kilise değil plantagenet’ların kendilerini pazarlama yöntemiydi.

    akitanya’da henry’nin mutlak gücü göze çarpıyordu, henry’nin adamları vergi topluyor ve şehirde fink atıyorlardı. eleanor, evlilik yoluyla akatinya’yı kocası henry’e bağlamış olabilirdi ama tamamen ona ait olduğu anlamına gelmiyordu. eleanor’un hakkı olan topraklarda henry, affedilmez bir hata yapmıştı. politik bir ittifak kurmak için toprakların bir kısmını ondan habersiz başkasına vadetmişti. eleanor, bunu öğrendiğinde çılgına döndü. sadece karısı değil oğlu richard da beklediği mirastan olunca küplere bindi. kral, iki güçlü düşman daha kazanmıştı. ancak bunun farkında bile değildi. ailesine karşı körlüğü ve kibri patlamak üzere olan bombayı daha da ısıtmıştı. son olarak veliaht kralın beklediği fransa’nın kalbinde bulunan chinon kalesini 6 yaşındaki oğluna bırakması büyük oğlunu çileden çıkartmıştı. kral ve veliaht birbirine girdi.

    veliaht hiçbir şey alamayacağının farkına vardığında kralı tahttan indirmek için yemin etmişti.
    1173 ıı. henry, 19 senedir kral.
    şöyle bir özet geçersek biiiir tüm avrupa canterbury baş piskoposunu öldürdüğü için onu suçluyor.
    ikiiii, ailesi de kazan kaldırmak üzere.
    veliaht kral, babasının himayesinden kaçıp paris’e, fransa kralı 7. luise’nin kollarına koştu.
    bu açık bir ihanetti. veliaht tahtı ele geçirmek için fransa kralından yardım istiyordu.

    peki ama fransa kralı neden böyle tehlikeli bir oyuna girmişti?
    luise’ henry’den nefret ediyordu! henry, maço kaba ve savaşçıydı. 7. luise ise tam tersiydi.
    henry, 7. luise’den daha zengindi ve bunu her fırsatta fransa kralının gözüne sokuyor; jet skisiyle fransa kralına su sıçratıyor, tobleronları kürekle yiyordu.
    elbette kişisel ve en önemli neden, eski karısının ayrıldıktan 2 ay sonra henry’nin kollarına koşmasıydı. sebepler oldukça geçerliydi. evlendikten hemen sonra eleanor 2. henry’e erkek çocuklar doğurmuştu. luise ve eleanor ise yıllarca çalışmış ancak başarılı olamamışlardı. bütün bu durumun 7. luise, açısından nasıl acı verici olduğunu tahmin etmek zor değil. tüm bu sebepler düşmanlığı daha iyi açıklıyor.

    genç kralın paris’e gelmesi luise, için bir sürpriz olmadı, bu öfkeli oğlun anlık bir hareketle aldığı bir karar değildi. çünkü tek başına hareket etmiyordu. erkek kardeşleri de onunlaydı ve tüm ihaneti mümkün kılan bir kişi vardı: eleanor… kraliçe, eski kocasıyla 2. henry’nin yerine genç kralı geçirmek için planlar yapıyordu. derhal paris’teki abisine katılması için richard’ı oraya gönderdi.

    birkaç gün sonra eleanor, onun peşinden gitti erkek kılığına girerek fransa’yı at sırtında geçmeye çalıştı ama başaramadı 2. henry’nin adamları tarafından yakalandı. chinon kalesine bir kraliçe değil tutsak olarak getirildi. çocuklarınızın size ihanet etmesi bir şeydir. ama tüm bunların arkasında eski kocasıyla plan yapan karınızın olması… bu kabul edilemezdi.

    bu skandal orta çağ avrupasını sarstı. ancak elanor’un başlattığı ihanet dalgasını durdurmak mümkün değildi. paris’te, 7. luise, ve henry’nin oğulları saldırı planları yapıyordu. sadece fransa’da da değil, onu, canını en çok acıtacak yerden vuracaklardı; ingiltere…
    baronlardan çoğu güçlerini ellerinden aldığı için ıı. henry’e öfkeliydi. veliaht kral, onlara tüm güçlerini geri vermeyi vadediyordu. (iktidara gelmek için yılanla bile sevişebilir üzerine aslanlarla dans edebilirdi. öyle hırslıydı.) bedel ne olursa olsun sadece kazanmak istiyordu. politik sağduyu sıfır!

    (veliaht) genç kral, henry’nin diğer ölümcül düşmanı olan iskoçya kralıyla da anlaşma yaptı. henry’e kuzeyden saldırması halinde büyük topraklar vadediyordu. geleceğin ingiltere kralı için tehlikeli bir oyun oynuyordu ama işe yaradı.

    1174 baharında henry, kusursuz bir fırtınayla karşılaştı. tüm imparatorluğu boyunca büyük bir ayaklanma başlamış hepsi de kendi ailesinin başlattığı kıvılcımla ateşlenmişti. ıı. henry, fransa’da savaşırken ingiltere, bir felaket bölgesine dönüşüyordu. iskoçya kralı kuzeyden istilaya başladı, baronlar ayaklandı, fransa’da bulunan topraklar yangın yerine dönmüştü. (henry, meydanlarda çapulculaaaar diye bağrıyor çağırıyordu. sinirlenmişti, iktidarını kaybetmek üzereydi.)
    henry, radikal bir şey yapmazsa ingiltere kaybedilecekti. kanalı geçip ayaklanmayla karşılaşan çoğu kral aynı şeyi düşünürdü. bir ordu topla, onları gücünle ez! ancak henry’nin başka bir numarası vardı. imparatorluğu tehdit eden şeyin baronlar, hatta oğulları bile değil toprağın altından çıkanın ölmüş olan thomas becket’in eli olduğunu fark etmişti. becket, öldürüleli üç sene geçmiş, bu sürede kralın sorunları daha da beter bir hal almıştı.

    12 temmuz 1174’te 2. henry, centerbury’e yöneldi. gelecek 24 saatte yapacakları tüm dünyayı şoke edecek ve plantagenet hanedanlığının geleceğini belirleyecekti.

    şehir duvarlarının dışında durdu, botlarını çıkardı ve yolda çıplak ayaklarıyla yürümeye başladı.
    izleyen insanlar çaresiz kralın delirdiğini düşünmüş olmalı. onun kral olduğunu biliyorlardı arkasından sancağı geliyordu ama sıradan bir hacı gibi giyinmişti. üzerinde kaba yün vardı ve çıplak ayaklıydı. yollara henüz asfalt atılmamıştı (istiklal caddesi gibi değildi!) çamurlu, pis, kırık çömlek ve sivri taşlarla doluydu. ayağını paramparça ediyordu. ingiltere kralı çamurun içinde yürüyüp arkasında kanlı ayak izlerini bırakıyordu. bu utanç vericiydi! henry’nin gösterisi en açık pişmanlık ifadesiydi tanrıya ve becket’a kendisinin affedilmesi için yalvarıyordu bu durum tek bir yerde sona erebilirdi canterbury katedrali…

    bu zorlu 5 km yürüyüş bir propagandaydı. bunu gören herkes kralın pişmanlığını yaydı. henry’nin işi henüz bitmemişti. krallığındaki kalpleri ve akılları kazanmak için tek bir şansı olduğunu biliyordu. ve hayret veren bir şey planlıyordu.

    büyük finalin sahnesi eski arkadaşı, thomas becket’ı yanlışlıkla öldürttüğü tapınaktı.
    henry, katedrale tükenmiş halde girdi. becket’in mezarı yer altındaydı. mezarın önüne geldiğinde sıra dışı bir şey yaptı; diz çöktü ve rahiplere kendisini kırbaçlamalarını söyledi.

    (kırbaçlı çıplak rahipler benim kralımı dövdüler)

    yüz tanesi sıraya girip her biri ona beşer kez vurdu. henry, becket’in kanına karşılık kendi kanını döküyordu.(koltuk sen nelere kadirsin) onlar becket, öldürülürken sütunların arkasında duran rahiplerdi . henry, toplamda 300 den fazla, eti yırtan yara aldı. buradakiler gördüklerini yazıp dünyaya anlattılar. henry’e ceza vermiş olabilirlerdi ama onun propagandasına istemeden alet olduklarının farkına varamadılar.

    bu henry’nin kendisine karşı düzenlenecek seferi durdurmak için tek şansıydı ama garantisi yoktu.
    sonra olağanüstü bir şey yaşandı. ertesi sabah bir elçi geldi çok önemli haberler getiriyordu.

    iskoçya kralı esir alınmıştı. kuzeyin istilası sona ermişti. ( allah allaaaah diye çığlık atmak istiyor ama yapamıyordu) zamanlama daha kusursuz olamazdı. doğruca henry’nin propagandasının işine yaradı. becket’in ölümünden beri, o kendisini tanrının isteğiyle kral olarak tarif ediyordu. artık tanrının yanında olduğuna dair tartışmasız bir kanıtı vardı.
    başka kanıt isteyen?

    henry’nin mucizesi ingiltere’deki isyan ateşini söndürdü. baronlar savaşmadan pes etti. henry, yeniden kontrolü sağladı. 1 aydan kısa sürede fransa’ya geri dönüp savaşı hain oğullarının cephesine taşımaya hazırdı.
    fransa’ya gidince isyan sona ermişti önce büyük oğlu veliaht kralı, taraf değiştirmeye ikna etti. bu durum diğer oğlu richard’ın da pes etmesini sağladı.

    savaşı henry, kazanmıştı. kral onları ezmişti. ancak ikilem büyüktü hain ailesine ne yapacaktı?

    eleanor’u affedemiyordu çünkü karısı olarak kocasına isyan etmiş ona ihanet etmişti. bir daha ona güvenemezdi. onu sürgüne gönderdi.
    ancak hanedanın devamı için oğullarına ihtiyacı vardı. halka açık bir törenle onlarla barıştı.

    onlara para ve kaleler bile verdi. oğulları affedilmiş olabilirlerdi ancak onlara asla gerçek bir güç vermeyeceğini biliyorlardı.
    henry, ailesinin ihanetinde kendi kontrol takıntısı olduğunu göremiyordu. ve kendi kusurlarına karşı bu kadar kör olması sonunda onu yok edecekti.

    1183 ıı. henry 29 senedir kral ve 50 yaşında.
    isyandan 8 sene sonra barış hüküm sürüyordu.
    ama uzun sürmeyecek.
    1183 yazında beklenmedik bir olay henry’nin dünyasını karmaşaya sürükledi. en büyük oğlu genç kral öldü. ama savaşta değil dizanteriden. onursuz bir oğul için onursuz bir ölüm!
    henry, yas tutuyordu, üzüntüsünün diğer sebebi de miras hakkındaki planlarının da boşa gitmiş olmasıydı. geride kalan iki oğlu da bu konum için yarışırken henry kontrolü kaybediyordu.
    hayatta kalan en büyük oğlu olan richard, kendi isminin açıklanmasını istiyordu. ancak henry’nin favori oğlu john’du. o babasına hiç ihanet etmemişti. yine de henry, her ikisinin de ismini söylemedi. richardı, sadık ve kontrol altında tutmak istiyordu. bilmediği ise birileri richarda isyan etmesini fısıldıyordu. bunları fısıldayan kişi ise fransa’nın yeni kralı ıı. philippe’ti. (flip)

    richard’ın korkularını körükledi ve babasının varis olarak john’u ilan edeceğine dair onu ikna etti.
    richard, babasından kendisini resmi olarak varis ilan etmesini talep etti. henry, tabii ki reddetti.
    richard, philippe’yi yanına alıp, bir kez daha babasına karşı savaşa girdi. 1 aydan kısa sürede her savaşı kazanarak henry’nin fransa topraklarının içlerine kadar girdi. henry, kısa bir süre sonra kendisini chinon kalesine sıkışmış olarak buldu. oğlu ve fransa kralı kapılarındaydı onlar genç hırslı ve saldırgandı. henry, ise yaşlı ve yorgun… dışarıda hanedanlığın en önemli toprakları ele geçiyordu. inşa ettiği, 30 sene yönettiği her şey kendi oğlu tarafından elinden alınıyordu. bu son ve kesin bir yenilgiydi.

    3 temmuz 1189 henry, chinon’dan dışarı at sürerek richard’la buluşmaya gitti. hayatının büyük bölümünü at sırtında geçirmekten bacakları eğrilen bir adamdı, düşmesin diye eyere bağlanmak zorunda kalmıştı.

    richard’ın talepleri okundu: para istiyor, toprak istiyor ve en önemlisi bir sonraki kral olmak istiyordu. henry’nin tek yapabildiği hafifçe başını sallayıp kabul etmek oldu. sonunda son bir kez onu kucaklamak için eğildi ve richard’ın kulağına şunu söyledi: “ umarım tanrı senden intikamımı alana dek yaşamama izin verir.”

    bu yenilmiş yaşlı adamın içinde ingiltere kralı 2. henry hala yaşamaktaydı. ama bu meydan okuma son bir çabaydı. ingiltere’nin ilk plantagenet kralı olan 2. henry, 2 gün sonra öldü.
    2.henry chinon’dan 30 km uzaklıktaki bir kilisede aile türbesine gömülü yanında eşi eleanor ve ardılı richard’ın bedenleri de gömülü ama en sevdiği oğlu john, yok.

    henry, daima krallığını sıkı sıkıya elinde tuttu çünkü onların bu işi kendisi kadar iyi yapamayacağını düşünüyordu. önce richard sonra john kral olduğunda bunu kanıtladılar. 15 sene içinde platagenet imparatorluğu isyanlar ve savaşlarla parçalandı. işte john, bu nedenle buradaki kilisede anne babalarıyla gömülü değil. çünkü john kral olduğunda bu yer fransa’nın elindeydi.

    1. bölümün sonu.

    gelecek bölümde 3. henry ve simon de montfort’un bozulan arkadaşlığı ülkeyi kanlı bir katliam ve iç savaşa sürükleyerek ingiltere ve monarşiyi tamamen değiştiriyor.
    bir ara onu da yazarım şimdilik burada bırakalım.
    kaynaklar:
    viasat history’nin britain's bloodiest dynasty: betrayal belgeseli’nden alınmıştır.
    izlemek isteyenler için youtube'da mevcuttur.
    wikipedia.
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap