4 entry daha
  • 2014 senesi aralık ayıydı, kışları sürekli karlı olan bir şehirde üniversite öğrencisiydim. okuldan dönmüştüm, evimde tek başıma oturuyordum. balkonun kapısını açmıştım, balkon karla kaplıydı, kar hala yağmaya devam ediyordu.

    o gün doğum günümdü.

    bir defter aldım elime, kendime kendimce bir doğum günü mesajı yazdım.

    o esnada arkada çalan parça da underground tango idi. o gün en az 2 saat bu parçayı dinledim. balkonun kapısını kapatmadım, üşüdüm, düşündüm, dua ettim, kendimi dinledim; bu parça başladı, bitti, yine başladı, yine bitti.

    hava iyice karardı, akşam oldu. sonra kapı çaldı, daldığım düşlerden çıkmam gerekti. defterimi kaldırdım, müziği yarıda kestim ve kapıyı açtım.

    gelenler gittikten sonra kaldığım yerden devam ettim dinlemeye.

    nedense o gün çok büyük bir aidiyet hissetmiştim bu esere, hala da hissederim. içimde, arkalarda bir yerde hep çalmaya devam ediyor aslında.

    underground tango

    (bkz: goran bregovic)
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap