8 entry daha
  • varlık dergisinin temmuz sayısında bir söyleşisine rastladığım öykücü. yenice'nin nisan ayında çıkmış olan ilk kitabı tekme tokatlı şehir rehberi'ni okuma isteği uyandıran güzel bir söyleşi bu. kendisi hakkında fikir edinmek adına, söyleşinin bir kısmını buraya almakta yarar görüyorum:

    * tekme tokatlı şehir rehberi'nin yazılma sürecinizden bahseder misiniz? bu kitabı ne kadar sürede tamamladınız? çöpe attığınız öyküleriniz oldu mu? bu derlemeyi yaparken nelere dikkat ettiniz, öyküleri nasıl seçtiniz?
    - bu kitap son halini alana dek iki yıl üzerinde çalıştım diyebilirim. derlemeyi yaparken veya öyküleri yazma aşamasındayken belirli bir tema seçmedim, ama bir şekilde uyum içinde olmalarına özen gösterdim. bütüne uymadığını veya yeterince iyi olmadığını düşünerek baştan veya sonradan elediğim kimi öyküler oldu. bir öyküyle vedalaşmak bu anlamda çok zor. veli toplantısında çocuğunun sınıf tekrarı yapacağını öğrenen bir annenin yaşadığı hayal kırıklığına benzetiyorum ben bunu. yarattığınız bir şey başarısız oluyor. üzücü ama kabullenince de yararlı bir sürecin ilk adımı. bunu göz önünde bulundurarak sınıfta kalan öykülerimi sınıf tekrarından sonra başka bir dosyaya koyma kararı aldım ve daha çok son dönem öykülerimi dosyaya koymaya çalıştım.

    * içlerinden favori öykünüz var mı?
    - favori öyküm zaman zaman değişiyor. neye göre değiştiğini ben de bilmiyorum. ama "tilkiler aç mı kalsın"ın nedense bende sanki daha özel bir yeri var.

    * kitabınızın ithaf kısmı da oldukça sıradışı. bu gördüğüm en ilginç ithaflardan biri. "ablamın eltisinin dayısının küçük oğluna". kitaplarda, özellikle de ilk kitaplarda daha duygusal ithaflar görmeye alışığız. neden böyle bir ithafta bulunmayı tercih ettiniz?
    - dosya mizanpaja gitmeden son bir okuma yapana dek ithaf sayfası boştu aslında. son kez okurken kendi yerini buldu ithaf diyebilirim. neden böyle bir şey seçtiğime gelince, bakmayı bilen için o ithaf bence yazılmış en duygusal ithaflardan biri.

    * kitabınızı okurken en çok, ironiyi hiç elden bırakmamanız etkiledi beni. öykülerinizi gülümseyerek okurken bir an durup düşündüğümüzde aslında çok trajik bir yanı olduğunu fark ediyoruz. tıpkı az önceki ithaf konusunda olduğu gibi. siz ne düşünüyorsunuz bu konuda?
    - bu benim hayatı algılayış biçimimle alakalı sanırım en çok. kendimle ilgili büyük meseleleri de ironiyle karşılıyorum. olaylara farklı açılardan, farklı duygularla bakabilmek bence hayatı renkli ve katlanılabilir kılıyor. bizi insan yapan, zenginleştiren ironi, bence öyküye de aynı derinliği sağlıyor.

    * kitabın bütününe bakınca bir şey daha dikkatimi çekiyor, öykü isimleriniz. "tilkiler aç mı kalsın", "muz ve kovboylar", "tekme tokatlı şehir rehberi", "yalandan kim ölmüş ltd şti". öykülerinize isim koyarken neler düşünüyorsunuz?
    - öykü isimlerine çok önem veriyorum. fakat çarpıcı olmasından çok öyküyü iyi tanıtmasına veya metne yön vermesine dikkat ettim dosya hazırlarken. bazı öyküler kendiliğinden ismini buldu aslında. ama bazılarına da isim seçerken bir o kadar zorlandım. belki aradan bir fikir yakalarım diye zaten defalarca kez okuduğum öyküleri yine bıkmadan okudum. öyle bir şey ki doğru ismi bulunca zaten anlıyorsunuz. bu da yazmaya, bir şeyler üretmeye dair güzel anlardan biri.

    * öykülerinizin yarısından çoğunun kahramanı erkek. karşı cinsi ele almanın, konu edinmenin daha zor olduğu söylenir. klişe, kalıp, tip tuzağına düşmek kolaydır. oysa siz oldukça gerçekçi, ete kemiğe bürünmüş erkek karakterler yaratmışsınız. bu bir tercih miydi?
    - kadın dünyası yakın ve tanıdık. o nedenle karşı cinsten karakter yaratmak bana kendi öykücülüğüm açısından kendini aşmak, üstüne bir şey koyabilmek gibi geliyor. dolayısıyla bunu bir oyun, bir meydan okuma olarak görüp yaratma sürecinde daha çok keyif alıyorum. bu yönden bakarsak evet, bu bir tercih. yakın gözlemlerim kahramanın ete kemiğe bürünmesinde önemli rol oynuyor diyebilirim.
12 entry daha
hesabın var mı? giriş yap