8 entry daha
  • 1940 yapımı film, elbete muhsin ertuğrul'un. kimin olacak? zaten o yıl bir de faruk kenç film yapmış hepi topu. şimdi muhsin ertuğrul'un tiyatroculuğu herzaman ön planda tutması ve bomboş sinema tarlasında onlarca yıl canının istediği gibi at koşturması kendi hanesine kusur olarak yazılamaz. daha iyisi, daha beceriklisi çıksaydı da o yapsaydı. adamın günahı ne? olsa olsa kurduğu bağlantılarla kimsenin sivrilmesine müsaade etmemesi gösterilebilir. tiyatroya kayıtlı oyunculara, başkalarının işlerinde çalışmaları için izin vermez falan filan. çok da önemli değil. zaten fakirlikten kırılan bir ülkenin yokluk içinde yeşermeye çalışan sinemasından çok da bir şey beklememek lazım. ammavelakin bu muhsin ertuğrul değil midir rusyası, almanyası, fransası diyar diyar gezen, setlerde takılan, filmlerde çalışan ve hatta film yapıp eline yüzüne bulaştıran. insan hiç mi bir şey öğrenmez? çuvalla film gelip oynuyordu istanbul'da, biri bile mi dikkatini çekmedi acaba? yaklaşık 91 dakikalık filmin ilk 9 dakikası o kadar boş ki fenalık geçirtiyor insana. veznedarın mutlu mesut batı kültürünü yalamış yutmuş aile portresini çizmesi ve olaya girmesi derken 15 dakika geçiyor.

    senaryo nazım hikmet'in. filmin adının şehvet kurbanı olması da ayrı dava. şehvet, adamı kurban, yani mağdur eden uzaydan gelme bir yaratık olduğu için, bir boklar yiyenin tarafına sıfır sorumluluk yüklenir. bu bakış, bugüne kadar devamedegelmiştir bu arada. sorumluluğun doğrudan sıçıp batırana değil de kavramlara ya da soyut varlıklara havale edilmesi bu toplumu en pişkin haliyle ayakta tutan gizli güçtür. kader kurbanından pay biçin.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap