82 entry daha
  • dünya üzerinde bulunan en fantastik, en merak edilen ama bir o kadar da en kırılgan virüslerden biri.

    tanımımızı tamamladığımıza göre; hiv -türkçe adıyla insan immün yetmezlik virüsü- dünya üzerinde en korkulan ama basit bir grip için bile aşı olduğumuz düşünülürse belki de en az dikkat edilen virüslerden birisidir. bağışıklık sistemi, yani immün sistemi kümemizin alt basamaklarından olan adaptif immün sistemimizin yardımcı t hücrelerine saldırarak vücutta kendine yer bulan, tek başına hiçbir şey yapabilme kapasitesine sahip olmayan retrovirüs ailesine ait bir virüstür. kendi başına hiçbir spesifik patolojiye sebep olamayan ama bağışıklık sistemimizin en önemli yapı taşlarına saldırıp onları ele geçirerek bağışıklık sistemimizi önce sekteye uğratan sonra da bağışıklık sistemimize tamamen zarar açan bir virüstür hiv.

    bağışıklık sistemimiz; en temel olarak vücudumuzun en büyük organı olan ve onu dış çevreden tamamen izole eden deriyle başlar. basitçe anlatacak olursak derinin birçok katmanı vardır. bu katmanlardan sonra da şayet herhangi bir zararlı ya da yararlı olsa da vücudun deri altı tabakalarına geçebilecek olursa zararlı olabilecek mikroorganizmaları engelleyebilecek olan ancak spesisifik bir yeteneğe sahip olmayan özel hücresel bağışıklık elemanlarından olan bazı temel savunma mekanizmalarından oluşur. bağışıklık sistemi, bu mekanizmalardan sonra da özel mikroorganizmalara ya da özel hastalıklara spesifik olarak çalışan belli hücreler tarafından tamamlanır. en sonda bahsettiğim bu hücrelerden olan cd4 t helper hücreleri belki de spesifik bağışıklığımızın en önemli hücreleridir. işte hiv de vücuda girdikten sonra bu önemli hücrelere tutunarak, onların içine girerek ve onları harabiyete uğratarak hayatta kalır. kendi başına özel bir etkisi olamayan kırılgan hiv bu hücrelere girdikten sonra onları zayıflatarak bağışıklık sistemimizin de çökmesine neden olur.

    insan immün yetmezlik virüsü vücuda cinsel ilişkiyle, kan ve kan ürünlerinin transfüzyonuyla, ortak iğne kullanımıyla, açık yaralarla, vücuttaki kesiklerle girebilir. virüs anneden çocuğa emzirme yoluyla, doğumla ya da gebelik sırasında bulaşabilir. kabaca ama gerçekten kabaca söylemek gerekirse hani o tüm vücudumuzu kaplayan kalın deri katmanının olmadığı her nokta virüs için bir geçiş terminalidir. kısaca mukozalar hiv için tam bir cazibe merkezidir diyebiliriz. nereler peki bu mukozalar? ağız, dil, burun içi, gözler, tırnak altları, vajina, sünnetli penisler için penis başı idrar kanalı açıklığı, sünnetsiz penisler için penis dış derisinin çekilip sulu mukozanın olduğu her nokta, savunmasız barsak lümeni vs. daha da açacak olursak enfekte vücut sıvılarının ya da enfekte kanın temas ettiğinde risk oluşturabileceği noktalar bunlar. cinsel ilişki için oral, anal, vajinal her türlü korunmasız cinsel ilişki riskli kabul edilebilir. normal doğum ya da emzirme bulaştırıcı kabul edilir. göze ya da burun mukozasına sıçrayan ya da dudaktaki bir çatlağa temas eden her türlü kan ve kan ürünü ya da enfekte vücut sıvısı riskli kabul edilebilir.

    temas yollarını da açıkladığımıza göre, peki ne yapar bu hiv? hiv vücuda girdikten sonra kişinin bağışıklık durumuna göre çok uzun yıllar kendini göstermeyebilir. ilk aşamalarını tamamladıktan sonra da en başta da anlattığım cd4 t helper bağışıklık hücrelerine saldırarak onların görevini sekteye uğratır. böylece vücut, normalde rahatça baş edebileceği envai çeşit viral, bakteriyal ya da fungal enfeksiyonla baş başa kalır. ya da normal şartlar altında oluşmayacak özel kanser türlerinin istilasına uğrayabilir. elbette bu aşamaya gelmek için kişinin bağışıklık durumuna göre çok uzun yıllar geçmesi ve hiv(+) kişinin bu süre zarfında hiçbir tedavi almamış olması gerekir.

    hiv taşıyıcısı bir bireyin birçok klinik aşaması vardır. bunlardan sonuncusu aids adı verilen klinik tablodur. aids, cd4 hücrelerinin bazı kaynaklara göre 500, bazı kaynaklara göre 400 rakamının altına düştüğü ya da bazı kaynaklara göre 200-500 arasında yer aldığı özel bir klinik tablodur. hiv virüsü taşıyıcılığının son aşamasıdır. kişinin bağışıklık sisteminin tamamen çöktüğü ve normalde enfeksiyona yol açamayacak tüm fırsatçı enfeksiyonların vücutta doya doya at koşturabileceği özel bir tablodur. hiv ve aids birbiriyle ilişkili ancak birbirinden farklı kavramlardır. her hiv(+) kişi aids değildir ancak her aids tablosuna sahip kişi hiv(+)'tir. bunların birbirinden iyice ayrılması gerekir. kişiler hiv(+) konumlarından asla kurtulamasalar da uygun ilaç tedavisi, bakım ve korunma ile aids tablosundan kurtulabilirler. ya da zamanında tanı ve tedavi ile aids tablosuna hiç girmeden virüsü ömür boyu taşıyabilirler. burda unutulmaması gereken ise hasta ister taşıyıcı konumunda olsun ister aids tablosunda olsun, ister virüsü 12 saat önce kapmış olsun ister 5 yıl önce kapmış olsun virüsü kaptıktan sonra her zaman bulaştırıcı olma riskini taşımaktadır.

    elisa yöntemiyle yapılan hiv taraması 3-6 ay arasında pozitif sonuç verebilmektedir. yani virüs ile temasa geçen, virüsü kapan bir kişi bulaşıdan 1 gün sonra, 1 hafta sonra test yaptırdığında sonuç negatif gelebilir ancak bu, virüsü taşımadığı anlamına gelmez. yalnızca virüsün elisa yöntemiyle henüz bulunamadığı anlamına gelir. aynı test temastan 6 ay sonra tekrarlanırsa ve şayet bulaşı olduysa pozitif gelecektir. hiv için bu süreden daha önce pozitif sonuç verebilen testler de mevcut olup özel laboratuvarlarda yapılabilmektedir.

    hiv testi asla korkulmaması gereken bir testtir. şüphe içerisinde olan bir kişinin hem kendi sağlığı hem de çevresinin sağlığı için ivedi bir şekilde konuyla ilgili uzman hekime başvurması ve gerekli testleri yaptırması gerekir. hiv, bildirilmesi zorunlu bir durumdur. test sonucunuz pozitif çıktığında testi yapan laboratuvar, test sonucunu sarı bir zarf içinde sizinle ilgilenen uzman hekime bildirir ve başka kimseye açıklamaz. ilgili merkeze bildirim yapılması gerektiği zaman da isminiz açığa çıkartılmadan sizinle ilgili özel bir kod oluşturulur ve o şekilde bildirim yapılır. test sonucu hiv(+) olan kişiye test sonucu, başvurulan hekim tarafından gizlilik içinde açıklanır ve uygun tedavi yöntemleri anlatılır.

    bugünkü tedavi yöntemleri ve özel ilaçlarla hiv vücutta ölçülemeyecek kadar düşük bir miktara indirilebilmekte ve hiv(+) kişiler özel yöntemlerle sağlıklı çocuklara sahip olabilmektedir. virüs 90lardaki o meşhur ilgisini kaybetse de o günlerden bugünlere tedavisinde büyük aşamalar geçilmiştir. hiv(+) kişiler dünya sağlık örgütü tarafından aynı diyabet hastaları gibi kronik hastalar arasında sınıflandırılmaktadır. hiv(+) olmak hiçbir zaman dünyanın sonu değildir. ülkemizde de bulunabilen ilaçlarla hiv tedavisi en başarılı şekilde yapılabilmekte ve kişiler en uygun şekilde yaşamlarını sürdürebilmektedir. hiv dokunmayla, sarılmayla, hava yoluyla, yanaktan öpüşmeyle, aynı havuzda yüzmekle, aynı duşu kullanmakla, aktif bir kanama olmadığı sürece aynı tabağı aynı bardağı kullanmakla bulaşmayan bir virüstür. hiv(+) durumu, ülkemizde 10.000'i aşan hiv(+) kişi sayısına rağmen maalesef ki hala alışılamayan ve aynı şizofreni gibi stigmatizasyona uğrayan bir durumdur. hiv(+) kişiler uygun ilaç tedavisiyle günlük sosyal hayatlarına, iş hayatlarına kaldıkları yerden tüm rahatlığıyla devam edebilirler. nasıl şeker hastalığı, kanser vs devamlı moral desteği gerektiren ve toplumdan gerekli dayanışmayı gören klinik durumlarsa hiv(+) olan ya da aids tablosuna sahip olan kişiler de aynı desteği görmelidir. sosyal hayata uyum sağayabilmelidirler. hiv, asla benim başıma gelmez denilebilecek bir virüs değildir. her toplumsal sınıftan, her gelir grubundan kısaca herkesin karşılaşabileceği bir virüstür. her sağlıklı insan bir hiv(+) adayı olabilir. hiv(+) insanların kanlarında ve vücut sıvılarında taşıdıkları, açık havada görece kısa bir süre içerisinde ölebilecek dandik bir virüs dışında bizlerden hiçbir farkları yoktur. mutlaka toplumun her kesiminde, her iş kolunda yer almaları gerekir. aslına bakarsak bunları yazıp, o insanları ayrı bir sınıfa alıyorcasına konuşmak bile utanç verici ama anlatmak için başka yol yok sanırım.

    hiv asla belli bir zümrenin virüsü değildir. en zengin insanlar, en fakir insanlar aklınıza kim gelirse herkesin karşılaşabileceği bir virüstür. toplumda yer edinmekle, topluma katılmakla bulaşmayacak bir virüstür. yalnızca hiv(+) kişiler çevresinde kendilerinden etkilenme ihtimali olan belirli kişileri(örn; eş, partner vs) konuyla ilgili mutlaka bilgilendirmeli ve gerekli önlemleri almalıdırlar. kan bağışında bulunmamalıdırlar. ayrıca burdan seslenmek gerekirse; özellikle hekim kardeşlerime, hekim ağabeylerime, hekim ablalarıma kısacası tüm sağlık personeli meslektaşlarıma da söylemek isterim ki hiv(+) kişilerden korkmayın. gerekecek bir durum varsa sizlere öğretilen şekilde tıbbi önleminizi alın ve onlara da bir hastanın, bir insanın hak ettiği en iyi davranışı sergileyin. stigmatizasyona bir katkı da siz sağlamayın.

    1 aralık dünya hiv/aids günü vesilesiyle uzun süredir bir şeyler çiziktirmek istiyordum, şimdiye kısmet oldu. evet hiv fantastik bir virüstür, bulaştığı zaman insanı korkuya sürükleyebilecek bir virüstür ancak bugünkü tıbbi teknoloji ile kişinin normal yaşamına devam edemeyeceği bir durumu oluşturmaz. hiv(+) kişileri ya da aids tablosuna sahip kişileri asla toplumdan dışlamayın. bununla birlikte gerek cinsel konularda gerek yukarda da anlattığım gibi kan veya mukozal temas içerebilecek her konuda önleminizi almayı unutmayın. kimseyi toplumdan dışlamayın ancak kendiniz için özel durumlarda bazı ekstra önlemler almanın da gereksiz olmayacağını bilin. seksi yalnızca vajinal seksten ibaret zannetmeyin. her konuda önlem alın ve üstüne basa basa söylüyorum en ufak şüphede mutlaka test yaptırın. hiv testleri artık dünyada eczanelerde bile satılabilecek düzeyde basitleşti. kimseden çekinmeyin, basit bir burun akıntısı sebebiyle doktora gitmekle, doktora ben şüpheli bir durum yaşadım hiv testi yaptırmak istiyorum demek arasında hiçbir fark yok. hem kendi sağlığınızı hem de çevrenizin sağlığını düşünün mutlaka.

    not olarak şunu söylemek isterim: bu yazı doktor, hemşire ya da att gibi herhangi bir sağlık profesyoneli dikkate alınmadan, mesleki jargona özen gösterilmeden yalnızca tıp dışı kişiler açısından bilgilendirme amacı taşıması açısından mümkün olan en açık ifadelerle yazılmıştır. kişiler konuyla ilgili en uygun bilgiyi doktorlarından alabilirler. yazı herhangi bir tavsiye içermiyor olup sadece genel bir bilgilendirme amacıyla yazılmıştır. tavsiye ya da tıbbi yükümlülük doğurabilecek bir öneri içermez.
115 entry daha
hesabın var mı? giriş yap