8 entry daha
  • dissection'ın kapılarını zat-ı alime açan albüm oldu bu. daha önce başarısız bir storm of the light's bane kuşatmam olmuştu. saygıdeğer bi abim, storm of the light's bane için, "seni çok iyi keser, tam senlik bir albüm" demişti, ancak lezzetli olmasına rağmen yağlı olduğu için yenemeyen bir yemek misali, albüme bi türlü tutunamamıştım. yıllar sonra, hatta jon nödtveidt'in kendi hayatına son vermesinden bile sonra, aynı abimin bana verdiği albümler arasında bu albümü gördüm. olumsuz yorumları okumuştum tabi albüm hakkında, ama o zaman dissection'ı tabiri caizse pek sallamadığımdan çok da etkilenmemiştim. ne kadar kötü olabilir ki düşüncesiyle döndürdüm albümü. starless aeon'la göz kırpıyordu bana; ilk o parçaya hasta olmuştum. sonra beyond the horizon, dark mother divine, maha kali, black dragon... albümü baştan aşağı müthiş riff, solo ve melodilerle doldurmuştu jon ağabey. baştan aşağı kalite kokuyordu. sound ise, oh my goodness, black metali bırakması gerçekten hayırlı bir iş olmuş dedim jon reis'in. aldık albümün amerikan baskısını hammer'dan. eline kapağını alıp cd'den de dinleyince iyiden iyiye hastası oldum albümün. yalnız dissection'ın bir daha albüm yapamayacak olduğu gerçeği zamanla bana ağır gelmeye başladı. bu şekilde bitmiş olmamalıydı. yapılacak bir şey yoktu tabi. jon baba'nın takdiri buydu. bir kitap, o kitabı okumamaış herkes için yenidir gibi bir söz vardır. reinkaos sonrası bir şey olmayacaktı, ancak reinkaos öncesi dissection albümleri vardı ve bu albümler de benim için yeniydi. önce küskün olduğum storm of the light's bane'i tekrar markaja aldım. melodeath dissection'a aşık olduktan sonra bu albüme alışmam biraz zor olacaktı. belki alışamayacaktım da. ancak şans eseri, albümün eski baskısını internete gördüm ve satın aldım. kim ne derse desin, bir albümü orijinal (ya da fiziksel) olarak almanın o albümü sevdirmedeki etkisi yadsınamaz. hele ki elinizdeki format albümün orijinal baskısıysa... öyle de oldu. çok geç kalmıştım; ama şu veya bu şekilde kendimi dissection girdabına kaptırmıştım. akabinde the somberlain, ep'ler, single'lar, konser ve toplama abümleri dahil bi yığın dissection albümü satın aldım. bu boka alışmıştık bi kere, bunlar da kesmedi. aynı tayfadan sacramentum, vinterland gibi grupların da cd'lerine para saydım.
    sonuç olarak ailem beni amatem'e yatırdı bu illetten kurtulayım diye. doktorum klasik doktor edebiyatı yaptı. şimdi kesmem yeterli değilmiş; hayatım boyunca bununla mücadele etmem gerekiyormuş.
    her zamanki gibi jon nödtveidt'in mezarı başında yasin'imi okumuş, duamı tamamlıyordum. mezarda bitmiş olan erik ağacından bir yeşil erik koparıp ağzıma atıştım ki acı gerçeği fark ettim.

    hikayenin sonunu öğrenmek isteyenler bir boy portre fotoğraflarıyla birlikte mesaj atsınlar. belki ikinci talihli siz olursunuz.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap