5 entry daha
  • madenin girişinin sol tarafında bir resim asılı. ''sin mineros no hay potosi'' yazıyor, yani “madenciler olmadan potosi olmaz”. ne kadar doğru aslında! madencilerin ya da kölelerin sırtında yükselmiş bir şehir potosi. hâlâ daha varlığını madencilere borçlu. başka türlü 4.000 metrenin üzerinde hayatta kalmayı başaramazdı bu şehir. işin gerçeği; bu şehri doğuran ve besleyen köleler ve madenciler bu madenlerden ölüm ve yoksulluk dışında başka bir şey de görmemişler. şehrin en satafatlı ve zengin olduğu 200 yıl boyunca 8 milyon yerlinin ve kölenin sadece bu zenginliği beslemek için can verdiğini söylüyorlar.
    her şey diego hualpa adında bir lama çobanın lamasını kaybetmesiyle başlamis. gece oldugunda lamasini bulamayan diego, isinmak icin gecenin karanliginda ates yakti, ates isik sactikca dagin gumusten parladigini gordu ve gitti heryere bunu anlatarak, ıspanyollarin bunu fark etmesine neden oldu. dünyan'ın kaderini değışıtireceğinden kendisinin bile haberi yoktu.dünya tarihi de kendisinden bahsetmez pek, sadece potosi yi görenler bilir ismini. bugünün avrupa'in zengiliği potosi sayesindedir.
    eduardo galeano, “latin amerika’nın kesik damarları” kitabında potosi şehrinin kaderinden şöyle bahseder:

    potosi'nin tarihi ispanyollarla başlamamıştı. fetihten çok önce, inka imparatoru huayna çapaç, bazı üçbeylerinin 'güzel tepe' sumaj orçko'yu ballandıra ballandıra anlattıklarını duymuştu. hastalanıp da tarapaya ılıcaları’na gittiğinde görmüştü nihayet tepeyi. cantumarca köyü’ndeki saz kulübesinin eşiğinden, sıradağın yüksek dorukları arasında yükselen o kusursuz köni karşısında şaşkınlıktan küçük dilini yutmuşcasına uzun bir süre susup kalmıştı. tepenin sonsuza uzanan kızılımsı rengi, dev boyutlara ulaşan ince uzun biçimi bundan böyle hep bir hayranlık ve şaşkınlık vesilesi olacaktı. ancak imparator tepenin derinliklerinde değerli taş ve madenler olduğunu sezinlemişti ve cuzco'daki güneş tapınağı’na yeni sus ve hazineler eklemeyi koymuştu aklına. inkaların o güne değin çolque porco ve andacaba madenlerinden çıkardıkları altın ve gümüş, imparatorluğun sınırları içinde kalıyordu; bu madenler ticaret için kullanılmıyor, sadece tapınakları süslemeye yarıyordu. madenlerin işletilmesine karar verilmişti böylece. ancak maden işçileri güzel tepenin damarlarına ilk küreklerini sallamışlardı ki, dipten gelen boğuk bir sesle dehşete gark olup yere devrildiler. bir gök gürültüsü halinde yükselen ses, quechua dilinde şöyle diyordu: '’sizler için değil bu servetler, tanrı bunları çok uzaklardan gelecek olanlara ayırdı’. yerliler korku içinde kaçtılar maden ocaklarından. ve imparator da terk etti tepeyi; ona, ‘gürüldeyip patlayan’ anlamındaki ‘potosi’ adını verdikten sonra. ‘çok uzaklardan gelecek olanlar’ ufukta belirmekte gecikmeyecekti.
3 entry daha
hesabın var mı? giriş yap