125 entry daha
  • daha önce hakkında bir şeyler yazmıştım, bu bölüme eleştirel bakmaya çalıştığım: (bkz: psikoloji/@silverleaf) buna devam edeceğim ben çünkü benim için, daha önce de yazdığım gibi, sürekli bir mücadeleye dönüşmüş gibi oldu bu. her an bir şey dikkatimi çekiyor. biraz da "üretilen" psikolojik rahatsızlıklardan bahsetmek istiyorum.

    şimdi birkaç ufak örneğe bakacağız beraber. bu dönem gelişim psikoloji'si kitabımdan alınmış bir hastalık tanımına eleştirel gözle bakmaya çalışalım. (kitabın adı, life-span development "yaşam boyu gelişim", yazarı john w. santrock)

    öncelikle şu. diyor ki, öğrenme güçlüğü çeken çocuk, (bu arada burası erken çocukluk, yani 4-7 yaş arasından bahsediyoruz) konuşma ve yazma dilinde zorluk çekebilir filan. lütfen fotoğraftaki paragrafın geri kalanını da okuyun.

    aynı gelişim çağında görülen 3 temel öğrenme bozukluğu var:

    disleksi, disgrafi, diskalkuli.

    disleksi, okuma ve heceleme becerilerindeki bozukluk.
    disgrafi, el yazısından görülen bozukluk. bu hastalığa sahip olan çocuklar yavaş yazarmış, ortaya çıkan yazı okunaksız olurmuş, imla hataları yaparlarmış.
    diskalkuli de matematiksel işlemlerde çekilen zorluk.

    bunların hepsi tanımlanmış bir şekilde tanı kitabımız dsm'de mevcut. resmi olarak "bozukluk" diye geçiyor.

    bunlara baktığım zaman gördüğüm tek şey, ben dahil çevremdeki herkesin çocukken bu hastalıklardan muzdarip olduğu. hatta inanır mısınız, bende hala diskalkuli var, matematik özürlüyüm çünkü. hatta matematikten kaçarken yolum buraya düştü bile denilebilir.

    iğrenç derecede kötü yazıları olan abim ve kardeşim kesin disgrafik. bunları şaka yollu olarak söylesek her şey çok kolay olurdu ama çocuklar bu tanıları alıyorlar ve bu tanılar yüzünden ilaç tedavisi görüyorlar. ilaç tedavisi konusu çok uzun. oraya sonra geleceğiz.

    şimdi bir başka ekran görüntüsü. yine bize okutulan kitaptan aldım bunu. şurada

    bu paragraf, aynı yazının devamı. diyor ki, öğrenme güçlüğünün nedeni henüz tam olarak belirlenememiştir ama magnetik bilmem neler kullanılarak yapılan bilmem neler falan filan.

    şu gördüğünüz paragraf, bilimsel olarak nasıl yalan söylenilir'in anlı canlı kanıtıdır esasında. orada mri yönteminin olmasının tek nedeni de işin içine bilimsel bir şeyler katılması. teknik olarak, beynin hiçbir lobu ya da bölümü, sadece tek bir şeye odaklanmamıştır. görsel korteksimiz olarak bilinen oksipital lobumuz bile görme işini tek başına yapamaz. bu paragrafta da ne deniliyor, "tek ve belirli bir bölümüne bağlı olmadığını göstermektedir." geçiniz efendim bunları, geçiniz. beynin yapısı itibariyle zaten böyle bir şey mümkün değildir. ama parantez içinde verilen görkemli akademik çalışma göndermelerine bakarsak bu denilenlerden çok etkileneceğimiz kesin. (burada bir parantez açmak istiyorum. psikoloji'yi anadilde okumak tam bu noktada çok önemli. size bir şeyleri anlayabilmeyi ve eleştirebilmeyi sağlıyor. burası ingilizce olsaydı ne yapacaktık? psikolojiyi ingilizce okumak, psikoloji alanında ingilizce bilmek çok önemli ama ben anadilde eğitimi savunuyorum, kimse kusura bakmasın. her neyse.)

    özünde, hiçbir şey demiyor bize.

    öğrenme güçlüğü dediğimiz şey için elimizde hiçbir canlı kanıt yok ama biz hemen biyolojik faktörlerden şüpheleniyoruz çünkü bir şeyin biyolojik olması, daha doğrusu bir rahatsızlığın biyolojik olması, otomatik olarak ilaç tedavisini zorunlu kılar. kimyevi bir şey katar işin içine.

    bugün, ilaç şirketlerinin tıbbi hastalıkları türetmesi şu şekillerde olur:

    *bazen az bilinen bir hastalığa dikkat çekilir.
    *bazen eski bir hastalık yeniden tanımlanır ve yeni bir isim verilir.
    *bazen de yepyeni bir hastalık türetilir. (v. parry, ‘bir hastalığı markalaştırma sanatı’, mm&m, mayıs 2003, sf.43)

    en temel hastalık satış stratejilerinden biri, insanların genel rahatsızlıkları algılama şeklini değiştirerek «doğal süreçleri» hastalıklara dönüştürmektir. insanlar, daha önce belki sadece küçük bir sıkıntı gibi görülen kellik, kırışıklıklar, cinsel sorunlar gibi dertlerin tıbbi müdahale gerektiğine ikna ediliyorlar. (j. coe, ‘yaşam tarzı ilaçlarının genel görünümü, 2008’, ibid, sf.43) yoğun reklamlar ve iki yüzlü bilinçlendirme kampanyaları, sağlığına dikkat eden sağlam insanları endişeli hastalara çeviriyor. ufak sorunlar ciddi hastalıklarmış gibi resmedildiğinden, utangaçlık sosyal anksiyete belirtisi sayılıyor. işyerlerinde dikkati dağılan çalışanların ise artık dikkat eksikliği sendromu isimli bir hastalığı var.

    hastalık tanımlarının birçoğunda, sağlıklı ile hastayı birbirinden ayıran çizginin nereden çizileceği konusunda büyük belirsizlikler var. normal ve anormali ayıran sınır genellikle son derece esnek. bu sınır ülkeden ülkeye, hatta zaman zarfında değişiklikler gösteriyor. hastalığı tanımlayan sınır ne kadar geniş çizilirse, potansiyel hasta havuzu o kadar geniş, ilaç üreticileri için satış yapabilecekleri pazar da o kadar büyük oluyor. günümüzde bu sınırı çizen uzmanlar ellerinde ilaç şirketleri kalemleriyle toplantıya oturuyor ve her toplantıda sınırı gittikçe daha da genişletiyorlar.

    başta da dediğim gibi, yazacak çok şey var, ben sadece bir kısmını yazdım. kaynaklar, alıntılar parantez içinde verildi.
443 entry daha
hesabın var mı? giriş yap