5 entry daha
  • 96'yılıydı sanırım; adanın çevresini yürüyerek dolaşabileceğimi varsaymıştım. sonra bir bira içmek için küçük kulübeye doğru ilerledim. yerli halk beyazları pek sevmiyordu; kadınların dışında( erkekler sadece balık tutup bira içiyordu, çünkü hava yaz-kış 38 derece civarında oluyor. yapacak bir şey yok. içip, unutmalı insan) hiç kimse, bir de 12 yaş altı çocuklar beyazlara ilgi gösteriyordu. bir keresinde kumsalda iki siyah gençle top oynarken, daha büyük olan iki genç gelip çocukları uyardı. oyun bitmişti. irkçılığı çok fazla takmıyordum.( midilli adasın da türk deniz sınırını ihlal ettiği gerekçesiyle 4 yıl hapis yatan bir balıkçıyla tanışmıştım. yorgo; hapisanede öğrendiği türkçe ile ki- akıcı değil fakat iyi konuşuyordu-uzo'ma kaç buz atacağımı soruyordu. gözlerin de nefretten iz yoktu, affetmişti. sabah 5'te balığa çıkar, evrenin yataylığını düşlerdim. nefret etmek için bile, zor günlerin iticiliğinde -bu dünya ayaklarımın altından çekilen bir balinanın sevimsizliğine bağlıyordu geçmişi. benliğim çok küçük ve önemsizdi.) bara girip bir margarita söyledim. köşedeki yaşlı kadın bana baktı. dışarıda ki yağmur, yalnızca belirli noktalara yağmaktaydı. iki gün önce altı saydam tekne ile korunaklı bölgelere gittiğimden içim rahattı bir şekilde. teddy'nin botu-evet adı buydu, teddy'nin küçük bir kulübesi vardı. bütün gün turistleri tur için ikna etmeye çalışıyordu. dışarı çıktım, fırtına çok uzaktan bana bakarken, merdivenler çok kolay gözüktü, her şeyiyle. teddy'nin kulübesinin üzeinde ki cam alanda; "closed" yazan küçük bir tabela duruyordu. benden önce sezmişti haliyle fırtınayı; pılı pırtı toplayıp ortadan kaybolmuştu teddy. ertesi gün viyana'ya gideceğimden içim rahattı. brautigan'ın, şu an adını hatırlayamadığım bir kitabını okumaya başladım. aşağıda, yerliler; dörderlikten-çift kale maç yapıyordu.
105 entry daha
hesabın var mı? giriş yap