34 entry daha
  • hmm bilmiyorum valla... yani, şöyle diyeyim, filmin süper süper süper olmasi için çok fazla sebep var, süper olduklari denenmiş ve görülmüş karakterler başta olmak üzere; karakterlerin çoğunu taniyor ve seviyor olmamiz da beklentileri yükselten başka bir etken... film genel olarak güzel doğrusu, sevilerek izleniyor, ama hep de ağizda bir garip tad birakiyor... ya da en azindan şöyle diyeyim, film, kaynaklandiği fikir kadar heyecan verici olamiyor maalesef... ayrica, bilinen karakterlerin kullanimi da çift tarafli bir etken, izleyici hem sevdiği karakterlerin olduğu filme daha çabuk bağlaniyor, hem de kafasinda yarattiği imajla uymadiği zaman hoşlaşmiyor... böyle bir tepki duyacağimi biliyordum ve uyarlamalarin uyarlama olduğunu, bu yönden yargilamamak gerektiğini kendime hatirlatarak izledim filmi, ama yine de kaptan nemo ve nautilius ile kendimi tutamaz oldum... buyrun madde madde gidelim yine:

    kaptan nemo: ninja kaplumbağalardaki görevi: donatello. ben jules verne'in denizler altinda 20.000 fersah kitabini çok çok çocukken okumuştum ve kaptan nemo'dan süper etkilenmiştim. şöyle diyeyim, benim hayalimde canlandirmiş olduğum kaptan nemo son derece medeni, zengin ve meraklı bir bilim adamiydi, bunlarin yanisira kendisi dünyadan ve üzerindeki insanlarin davranışlarından nefret ettiği için kendisini denizlerin altina vurmuştu. her ne kadar medeniliğinden bahsetmiş olsam da, salon adamı ve yol yordam bilişi olarak medeniliğini kastetmiştim, zira kendisinin bir gemi dolusu insani gözünü kırpmadan ölüme göndermiş olduğunu da daha önce görmüştük. yani kendisi, değer yargıları değişik, idealleri farklı, bunlara göre hareket eden bir adamdi kitapta... x-men'deki magneto gibiydi bir yerde... herneyse, dediğim gibi filmde karşılaştırma yapmamaya çalışmıştım ama neden kaptan nemo'da böyle bir değişiklik yapildiğini, ölüme tapan korsan hintli donatello moduna çevrildiğini anlamakta güçlük çekiyorum... keşke böyle olmasaydi, abraham lincoln tadinda takım elbiseli bir adam çıksaydı karşımıza...

    allan quartermain: ninja kaplumbağalardaki görevi: leonardo. kendisiyle ilk defa filmde tanıştım; hoş başarılı gerekli bir karakter olmasına rağmen ne "iç çekişmesi olan lider adam" muhabbeti yeni, ne de karizmatik tecrübe abidesi rolunde sean connery ilk defa görünüyor... yine de, aksanını seviyorum bu herifin, çıksın oynasin, üstelik pek de iyi oturmuş rolüne, her rolüne oturduğu gibi... hatirlayiniz efendim, bir zamanlar bu adam james bond rolünü oynuyordu... yine de şunu da ekleyeceğim, bu adamin tom sawyer'i manevi evladi edineceği ve kaybettiği oğlunun yerine koyacaği o kadar belliydi ki bu tahmin edilebilirlik canimi sikti... 21 yaşında bütün holivud klişelerini öğrenmiş olmaktan ve hayatımın geri kalanını japon filmlerinde kimin kim olduğunu anlamaya çalışmakla geçirmekten korkuyorum doğrusu...

    tom sawyer: ninja kaplumbağalardaki görevi: michelangelo. bizim tom? vay vay vay, ben senin elma karşılığında duvar boyattığın haytalık günlerini bilirim ulan, sen nasıl gittin de ajan oldun vampirlere yazdın? ama sen veletken de böyleydin... herneyse, tom sawyer kardeşim de bariz bir şekilde sean connery'nin yanında konuşacak birisi olsun, hem yaptığı hareketleri, hem trajedisini açıklayabilsin, allan quarteramain daha derinliğine incelenebilsin diye konmuş gibi geldi... extraordinary bir league'de en normal en insani arkadaş buydu yani... heralde seyirci kendisini en çok bununla özdeşleştirmiştir, bilmiyorum... ben dorian gray'i sevdim valla... buyrun ona geçelim

    dorian gray: ninja kaplumbağalardaki görevi: dorian gray. bu arkadaş iyi olmuş. bence kendisi açık arayla filmin en iyi karakteri, kitabini okumamiş olan bana yeni birşeyler veren en çok bu arkadaş oldu... ha diyeceksiniz "ulan dürzü madem yeni şeyler ariyorsun neden daha önce kitaplarini okuduğun adamlarin filmine gidiyorsun?" ben de size diyeceğim "eski yatakta yeni nehir aradim" diyeceğim, o kadar. tao okuyorum evet. herneyse, gerek ölümsüz oluşu, gerek tablosu ve durumunun ilginçliği ile dorian filmin en takip edilesi karakteri bence... zaten oscar wilde yazmiş...

    dr jeykll/mr hyde: ninja kaplumbağalardaki görevi: sittirin lan, iyi ki bi espri yaptik. valla yeterli süre hulk okumuş birisinin bu karakterde takılacağı pek birşey yok... ha, bu jeykll/hyde'in suçu değil, hulka ilhami veren kendisi, ama ne yaparsin, quartermain'in de dediği gibi, geçen yüzyıl hyde'in, bu yüzyil hulk'ın... ayrica ben christopher lee'nin sadece suratini buruşturarak yaptığı hyde'i daha çok beğenmiştim, özel efekt herşey değil diyorum buradan da holivuda... hem her hyde'in içinde iyi bir adam bulunur saniyorsaniz yaniliyorsunuz, aynada içindeki canavarla tartışma tribini de spiderman'de görmüştük... köklerini bu kadar sağlam yerlerden alan bir filmden daha yeni şeyler beklerdim... (bu iyi oldu ya, sonuç paragrafı yazarken kullanayim)

    mina harker: ablayla da yeni tanıştım, o da fena olmamış... tabi bildiğimiz vampir konseptini altüst ettiyse de, barbour giyen kolejli kizlar vampir avladiktan sonra kendisine diyecek bir lafimiz yok, kat kat süper olmuş aksine... yalniz kimyager tribinin de nedense bana feci yalan geldiğini belirtmem gerekiyor... "part time vampirim, part time tekel'de çalışıyorum" tadında replikler geldi aklima, mina'dan soğudum... nedense bir vampirin hobisi olabileceği fikri saçma geliyor...

    skinner: iyi göremedim bu kardeşi...

    skinner: tamam tamam, kötü espriydi. ama tam anlamiyla da yalan değildi, pek değinilmemişti bu kardeşe... genel olarak grubun neşeli tasasiz elemaniydi kendisi, quartermain'in ne kadar yetenekli olduğunu göstermeye yaradi...

    m: bu arkadaş sherlock holmes'deki prof mortuary miydi acaba? bir ara sanki öyle birşey söylendi, ama tam emin olamadim... herneyse, m de bana feci sallama geldi, zaman zaman perdeye doğru "oolum birak artik bunlari" diye bağirasim geldi, ama tuttum kendimi, zaten 11 matinesiydi...

    filmde dikkatimi çeken bir başka nokta da, dövüşler sirasindaki eşleşmelerdi, insanlar insanlarla, görünmezler görünmezlerle, hyde'lar hyde'larla; böylece herkes hayatta kalmak için onları insanlardan ayıran, normal topluma yabancılaştıran kimliklerine iyice sarılmak zorunda kaldi, eğlenceli bir durumdu bence... hoş bu grubun, hydegilleri saymazsak kimliklerinden pek şikayetçi olduklarini sanmiyorum, en azindan dorian öyle görünmüyordu...

    ah, içimdeki bir başka ukte de nautilius... mantıklı olmak istemiyorum, fantezi diyip filmi öyle kabul etmek istiyorum, sorgulamanın mantıksız olduğunu biliyorum ama söylemeden de edemeyeceğim, on metre derinliğindeki seine nehrinde bu underwater postmodern titanik nasil yüzdü? allahin venedik şehrine nasık girebildi? tamam, değişik ve güzel bir tasarımdı, ama denizaltı diye sokulacak bir gemi de değildi... hint işi nautilius bu kadar olur diyip susmak istiyorum... susmak istiyorum... susmak istiyorum ama hiçbiriniz beyaz bir denizaltı gördü mü allahaşkına? tamam sustum.

    bence filmin en parlak yanı 19. yüzyil karanlık atmosferi., özellikle şehirlerin havadan görüntüleri beni hayran hayran baktırdı... öbür taraftan insani feyk manyağı yapmaya çalışan senaryosu ve klişe trajedileri de aynı derece bezdiriciydi... farklı birşey istiyorum, farklı, challenging, sürprizlerle dolu... "o zaman niye gittin lan lxg'ye?" -haklısın abi. anlamsız bir umut işte...

    böyleyken böyle. ne demiştim bakayim? hah, köklerini bu kadar sağlam yerlerden alan bir filmden daha yeni şeyler beklerdim... okumuş olduğum karakterlerin filmdeki halini beğenmedim, yenilerin de karakteristik özelliklerini tuttum, film yorumunu sevmedim... doğrusu çok şey bekliyordum, ama hep adini koyamadiğim bir memnuniyetsizlik vardi filmde... yine de evinize alıp kafanızı dağıtmak için rahatça seyredebileceğiniz bir film, ortanın üzeri, potansiyelin çok çok altı...
40 entry daha
hesabın var mı? giriş yap