1 entry daha
  • şiirin tamamı:

    "caz mevsimiydi - başkaca neydi-
    kentin kırık aynalarında saksafonlar
    ve tramvaylar -nefesli çalgılar halinde-
    yansır ve güneşlenirdi
    caz mevsimiydi, kolalı dik yakalar
    ve hasır şapkalar
    kapalı salonlarda hafifçe nemlenirdi
    solmakla solunamayan istasyonlarda
    gitmekle gidilemeyen duraklarda
    bir de o salaş meyhanelerde -kırık dökük-
    oldukça suskun
    olabildiğince üzünçlü
    dirençsiz beklenirdi.

    caz mevsimiydi
    belki de bir gazeteydi ekşi elmaların sarıldığı
    nedense çok büyük gemilerin
    o yapışkan akıntılarda özlemle
    kalakaldığı
    ve susuz portakalların -kan portakallarının-
    taş binalarda ürpertiyle dirildiği
    -yani kısacık aralarla gözlerin emzirildiği-
    bir mevsimdi ki, resimli kartlar bile
    odalara dizilmiş sevimli cesetlerdi.

    ilkyaz trompetleriydi bir yandan da
    kaçışan kaçıştıran
    sayısız güvercinlerdi
    mor-pembe güvercinlerdi. yani
    her şey çocuktu bir bakıma, saraylar, tapınaklar bile
    ve saat kuleleri
    çocuktu ayinler, dışa vurmalar
    kaldırımlar, yas giysileri
    ve fırtınalarda kararsız
    çekimser bir hortum da olabilirdi
    -ki bütün müzik topoğrafyalarında
    adı geçerdi en azından-
    caz mevsimiydi, mevsimlerden biriydi
    güneşsiz bir güverte -gemisinden bağımsız-
    kalırdı sanki tek başına
    yalnızlığın çeşnisini bırakaraktan
    dillerden damaklardan kayıp giderdi.

    tüylü bir örtüydü gözkapaklarımızı örten
    masalarda titreşen ikindilerdi
    anlaşırdı üç beş kişi aynı konuda
    sessizce anlaşırdı
    bir 'do' fazla, üç 'mi' eksik ne farkederdi
    her şey, her şey, ama her şey
    örneğin solgun yüzü kral henri'nin
    ve prens hamlet'in
    -yani tarihte herhangi bir gün-
    sıvaları dökülmüş bir duvarın üstündeki
    uzaksı figürlerle çarçabuk özdeşleşirdi

    ve özdeşleşirdi
    bir sincap çelimsiz bir yahudiyle
    yahudinin düşük omzuyla
    sonra ki akşamcılar belirsiz hayalleriyle
    birlikte ütülenirdi
    bir yüz çalımıyla binlerce kadeh birden biterdi
    -çıkartma resimleriydi ne yandan bakılırsa bakılsın
    ilkyaz
    biraz ıslatınca hemen
    en yapay renkleriyle
    doğamıza sinerdi-

    caz mevsimiydi -mevsimlerden biriydi-
    bulaşıcı bir virüstü yalnızlık
    şurda burda biraz olsun vakitlenirdi
    rolls-royce'lar ve gelin giysileri
    ve çiçekler, göze batanları en çok
    örneğin kuzgunkılıçları ve güller
    pek az da karanfiller
    birbirini karşılıklı süslendirirdi
    olacak şey miydi ki, ama olurdu
    sonsuza düşürürdü saat zincirini
    -ne zaman sonsuzu bulsa-
    polis kayıtlarında adı geçmeyen
    alımlı, kaytan bıyıklı bir serseri
    ve her şey o kadar çoktu ki, şaşırmak az gelirdi
    sözgelimi
    laruslar, ansiklopediler canlansa biraz
    dökülse ortalığa
    bize göre en uysal
    bize göre en tenha görüntülerdi.

    otobüsler akışlarından dönüp dönüp gelirdi
    -yani bir devinimdi ki, o kadar neydi-
    binmezdi kimse o otobüslere
    ama hiç kimse
    herkes ki duraklarda birikip bekleşirdi
    pazar mı dediniz
    farketmez pazartesiydi
    ilkyaz mı
    ne çıkar, sonbahar da denebilirdi
    çünkü bir elmayı kaygısız
    dişlemekti her soru
    yanıt mı
    sorulardan başka bir şey değildi
    anlaşmak, o da
    bir dulla bir din görevlisinin
    arasındaki kutsal betikti.

    caz mevsimiydi - sadece bir birimdi-
    ve tuhaftı işte, anımsamak bile
    gelecekten ödünç alınmış
    bir anımsamaktı ki
    mutluluk bu yüzdendi
    mutsuzluk bu yüzdendi
    sanki eşsiz bir bahçe
    yokluğun en üstünden
    azar azar aşağılara inerdi.

    çünkü caz mevsimiydi -başkaca neydi-"

    edip cansever

    şairin seyir defteri / ilkyaz şikayetçileri / adam yayınları / 9.b, aralık 1998 / s.292-295
hesabın var mı? giriş yap