13 entry daha
  • bu kitapla, niye olduğunu bilmediğim bir şekilde uzatmalı ve sancılı bir kavuşmamız oldu. ilk kez bundan üç yıl kadar önce almaya niyetlenmiştim, kitapçıya girmiş, görmüş, rafa uzanıp almış, arka kapağını okumuş, cüzdanımdan ücretini çıkarmış ve kitapçının kasası bozulunca alamadan çıkmıştım. ikinci seferinde bu sefer hiç aklımda yokken görmüş, önceki seferin hatırına yine epey niyetli bir şekilde uzanıp almış ve üstündeki ince jelatini oratlıkta gezdiğim süre boyunca avucumda hissetmiştim, lakin bu sefer de kalemi güzel içi çirkin hamsun'un uzunca bir süredir aradığım göçebe'sini görmüş, artık nasıl bir hırsla hamsun'un kitabına uzanmışsam, o sırada bu kitabı bıraktığımı ancak kitapçıdan çıktıktan sonra farketmiştim. tüm bunların üstüne, üçüncü seferde de doris lessing'e yenik düşmüştü, o zaman pek pişman olmamıştım, fakat şimdi salim bir kafayla ve eşit tecrübeyle düşününce, bunun pek adil bir yenilgi olduğundan emin değilim. nihayet sonunda, üç başarısız girişimin ardından, başarılı olan dördüncü girişimle ve yılmaz bir kararlılıkla bu kitaptan edinmeyi başardım. midnight's children ile salman rushdie'nin romancılığını tecrübe etmişliğim vardı. dolayısıyla bu kitaba saldırmak için yeterli derecede şehvete de sahiptim. ve şimdi bakınca, o ilk baştaki beklentimin abartılı olduğunu düşünmediğimi söyleyebilirim sanırım.

    kitabın bölümleri arasındaki bağların sıkı sıkı olmadığı eleştirisine pek karşı çıkamam, fakat önceden de söylenildiği gibi, bu kitabın bütünlüğüne halel getirmediği gibi, rushdie'nin yine tam manasıyla masalsı denilebilecek bir kitap yazdığı gerçeğini değiştirmiyor. hatta bana kalırsa, o aradaki bağların gevşekliği kitabı bu derece masalsı yapan en mühim etken. kısa kesmek gerekirse, bu kitabın ardından artık tamamen rushdie'nin romancılığından zevk aldığıma eminim diyebilirim. ve dolayısıyla okusam mı diyene düşünmeden oku derim.

    --- spoiler ---
    kitap üzerine bu kadar gevezelik etmişken, kitabı okurken düşündüğüm şeyi de söyleyeyim; bence kitabın en muhteşem kısmı, ekber şah'ın kendisini kendisine sorduğu, varoluşun manasına eğildiği, hayalinden yarattığı aşk codha ile oynaştığı ve gerçeklik meselesini konu ettiği o 60 - 70 sayfalık bölümdür. geri kalanından da zevk aldım, fakat o 60-70 sayfayı okurken bir yandan da içten içe o kadar güzel olmasına şaşırdım. salman rushdie, o meseleleri o dille ancak bu kadar harika bir biçimde anlatabilirdi bana kalırsa. becermiş de.
    --- spoiler ---
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap