201 entry daha
  • felsefe tarihi, belli basli filozoflarin bir tartismasiysa eger, bana en ilginc gelen tartisma, bilgi uzerine olan tartismalardir.. (bkz: entry nick uyumu) bu yuzden bence bir insana eger felsefeyi sevdirmek istiyorsaniz ona ocelikle a priori olarak bilgi meselesini anlatmak gerekir..

    filozoflar, bilginin nasil elde edildigi konusunda, milattan onceden beri ikiye ayrilmislardir. bazi filozoflar bilginin elde edilmesinde gozlem ve deneyi one cikarirken, bazilari onceligi zihne vermisler.. birinci gruptakiler ampirist, ikinciler rasyonalisttirler.. ampirizmi savunanlara gore insan, sahip oldugu butun bilgiyi duyu organlari araciligiyla edinir.. bunlara gore insan zihninde dogustan herhangi bir bilgi bulunamaz.. rasyonalistlere gore ise, insan, duyu organlari ile butun bilgilere ulasamaz..

    mesela sofistlerden baslayalim onlar icin bilgi aslinda bir nevi halusunasyondur.. ise yarayip yaramamasi onemlidir.. sonra platon'a gecelm, o, bilgiyi ikiye ayirir: akil bilgisi (noesis) ve duyu bilgisi (doxa).. ilkinden idealara ulasiriz ikincisinden duyularla algilanabilen seylerin bilgisine.. aslinda platon ''iyi'' kavraminin dayanacagi bilgiye ulasmak amacindadir..mesela aristo, o da bilimsel bilginin ne oldugunu arastirmis sonunda mantika ulasmistir.. mesela septikler, bilginin insani mutlu edip edemeyecegi konusunda dusunmusler ve sonunda epokhe ye varmislar.. mesela descartes, onun icin bilginin baslangici dusunmektir.. filozoflarin filozofu leibniz de bilgi konusundaki tartismalara katilmis aklin bilgilerini a priori olarak gorup, dogruluklarinin zorunlu oldugunu karsitlarini savunmaninsa celiski oldugunu belirtmistir..

    iste john locke da, felsefe tarihine yani ''bilgi tartismasi''na; insan bilgisinin kaynagi, kesinligi ve sinirlari uzerine bir arastirma olan insan anligi uzerine bir deneme ismindeki kitabiyla katilmistir.. locke'a gore insan ruhunun icinde bulunanlar da dahil, butun dusuncelerin butun bilgilerin kaynagi deneydir.. bu yuzden de bilginin kesinligi diye bir sey soz konusu olamaz.. bizim nesnelerde bulunuyor diye varsaydigimiz nitelikler, aslinda duyumlarimizin islenmis halinden baska bisey degildir.. buyukluk, sayi, bicim gibi bilgiler kesin olmasa da gercege biraz yakindirlar ama koku, renk, tad gibi bilgiler ozneldirler.. anlasilacagi gibi aslinda locke'un bilgi konusundaki gorusleri ilk ozelligi tasimaz ama locke goruslerini tutarli ve sistematik bir bicimde ortaya koymustur..

    locke bahsedilen kitabinda amacinin: insan zihninin yapisini ve isleyisini cozumleyerek, nesneleri bilip
    bilemeyecegimizi arastirmak ve bilgimizin sinirlarini saptanmak oldugunu soyler.. sonucta bilgi konusunda zihnimizin bos bir levha (bkz: tabula rasa) oldugu sonucuna varir.. zihin once gozlem/deney yapar, bilgiyi adlandirir sonra bunlari siniflara ayirir, ardindan mantikla bu bilgileri isler..

    locke, eger matematik ya da mantik dogustan varsa, neden cocuklar dis dunya ile baglarini kopardigimizda bunlara ulasamiyorlar.. neden bir cocugun zihinsel acidan da gelismesi icin dis dunya ile baglarinin olmasi, bir seyler gorup, duyup, koklayip tatmasi gerekiyor gibi sorularla rasyonalistleri koseye sikistirmistir.. locke'in bu sorularina ve genel anlamda bilginin edinilmesi fikrine leibnizin cevaplari da en az locke kadar ilgi cekicidir ki bunlari anlatmak icin caylaklik entarimden sonra bir leibniz entrysi daha yazmam gerekecek..

    bilgi sorunu deyip gecmemek gerekir, bilginin nasil elde edildigi konusundaki gorusu esasinda insanin tanri'ya olan bakisini da degistirebilmektedir.. bilginin dogustan gelmedigine kesinlikle deney sonucu olustuguna inanmak materyalizme yakinlasmak demektir ve sonunda da tanri fikrinin insan beyninin urunu olduguna varilabilir amma lakin ki oyle degildir, locke bir deisttir..

    bilgi konusunu eseledikten sonra bir de siyasi yonune deginelim.. john locke, felsefe tarihinin yaninda siyaset dunyasinda da onemli bir yer elde etmistir.. insan ozgurlugune verdigi onem ve bu ozgurlukleri kisitlayan kurumlara karsi dusunceleriyle, bu kurumlarin mesruluklarini sorgulamaya acmistir.. yasadigi donemlerde kralliklar, adem peygamberin tanridan aldigi gucu devam ettiren bir yapi olarak gorulurdu ve bu onlarin hakkiydi.. locke, bu kralliklarin yani yonetimin ortaya cikisini farkli bir acidan degerlendirerek bu hakkin sorgulanmasini sagladi..

    ona gore siyasal guç: mulkiyet alanini duzenlemek ve korumak icin olüm cezası veya daha az siddetli cezalar koymak, bu yasalari uygulamak ve yabancilarin verecegi zararlardan devleti korumak icin yasa yapmak hakkidir.. locke, bu gucun ortaya cikisini dogal durumdan kalkarak aciklar.. dogal durumda insan tamamiyla ozgur durumdadir.. butun insanlar esit ve ozgur olduklari icin, baskasinin yasamina, sagligina, ozgurlugune ve malina zarar vermemesi gerektigini ogrenir.. herkes birbirinin hakkina saygi gosterir.. doga durumunda, bir hakki ihlal edilen kisi, bunun icin cezalandirma hakkina sahiptir.. herkesin ihlal yapan kisiyi cezalandirma ve doga yasasini uygulama hakki vardir.. ama bu cezalandirma hakki, oc alma, kendisinin veya yakinlarinin lehine karar verme gibi insani zaaflar yuzunden mantikli olmadigi icin karisiklik ve duzensizligi dogurabilir.. onlara yardim edecek-uzlastiracak ortak bir üst olmadan, birisinin bir baskasinin kisiligi uzerinde bir baski olusturmasi savaş durumudur ve doga durumunu terketmek, bir nevi savas durumunun sonucudur.. iste bu da, insanlarin siyasal toplumu kurmalarina sebep olusturmustur.. peki bunun bizim icin onemi nedir.. onemi: eger ki bu siyasi guc, bahsedilen nedenle dogmussa, bu gucun bir sinirlari da vardir ve insanlar tarafindan belirlenmelidir dusuncesini getirmesidir..

    o’na gore devlet, insanlarin sadece kendi sivil cikarlarini tedarik etmek, korumak ve gelistirmek icin olusturdugu bir insan toplumudur.. bu sivil cikarlar; yasam, ozgurluk, saglik ve para, arazi, ev, esya gibi mulkiyetlerdir.. bu yuzden locke, liberal sistemin de onderlerindendir ve bir libostur.. bilgi konusunda locke'in karsisinda leibniz yer alirken, siyasi konulardaki karsiligi hobbes'tur..

    entrymizin sonuna gelirken bir locke sozu verelim: "hepimiz dünyayı gerçekte olduğu gibi değil, kendi ön yargılarımız vasıtasıyla gözlemleriz. dolayısıyla, gerçekten bilebileceğiniz tek şey kendinizsinizdir."

    ama madem ki ben bir leibnizciyim (bkz: gottfried wilhelm leibniz/@a priori) onun sozuyle bitirelim de nispet olsun: “tahmin ediyorum ki, becerikli yazarımız insanların önyargılarını kaybetmemek ve onlar hakkında tartışmaya girmekten kaçındıkları zaman bunların tabi fikirler olduğu maskesi altında saklanmalarından dolayı doğuştan fikirler doktrinine düşman olmuştur''

    “fakat görünüşe göre yazarımız, amacı ne kadar övgüye değerde olsa, konuyu çok farklı bir yöne götürmüştür. bana öyle geliyor ki, yazarımız kaynağı akıl olan gerekli bilgilerle, duyu deneyimleriyle, hatta bizimle beraber oluşan, elle tutulabilen gerçekleri yeterli derecede birbirlerinden ayırt edememiştir''

    öle.
171 entry daha
hesabın var mı? giriş yap