4 entry daha
  • bizim neslin eski yeşilçam filmlerinde dalga geçtiği ağız, esas itibariyle has be has istanbul ağzı'dır efendim. zira, türkçe yazıldığı gibi okunan bir dil değildir.

    günümüzdeki türkçe'de, "yapacağım" diye yazarsınız, ancak "yapacağım" diye, o "ğ" harfini bastıra bastıra söylerseniz, diksiyon dersinden kalıverirsiniz. birinci tekil gelecek zaman için bugünkü makbul okunuşunu tam anlamıyla yazmaya çalışsak, "yapıcaım" diye ifade edebiliriz. ve fakat, orijinali itibariyle, bunun eski okunuşu "yapıciim"dir.

    burada, "yazılışta belli bir standardı tutturma" gayesiyle ortak bir yazım kuralları bütünü oluştuğunu görüyoruz. ama bu bile daimi değildir. her sahafta bulabileceğiniz varlık yayınları kitaplarına bakın mesela, bunlar ekseriyetle '70'li yıllarda basılmıştır ve her birindeki basım "... yapıcağımı biliyordu." gibi cümleler, kelimeler içerir. belli ki, o dönemlerde, konuşurken "inceltme" kuralı, henüz yazılı alanda da kullanılıyordu. çok değil, 20 sene içerisinde yazım dili değiştiği gibi, eski istanbul ağzı da daha yakın dönemde kullanılana evrilmiştir.

    benzer bir biçimde, yukarıda da ifade edilmiş olduğu gibi, birinci tekil-şimdiki zaman için "yapoorum, gidoorum" tarzında bir kullanımın istanbul'da yaygın olduğunu görüyoruz. adalet ağaoğlu, meşhur dar zamanlar üçlemesi'nde, eski istanbullu bir aileden gelen hanımı konuştururken, hep bu aksanı kullanmıştır misal.

    bir diğer özellik, açık e ve kapalı e, ince k ve kalın k ile ince l ve kalın l kullanımları arasındaki farka gösterilen dikkate değer ayırımdır. özellikle şu farklı e'lerin kullanımı, telaffuzu tamamen değiştirmektedir. ("renk" için "rank", "genç" için "ganç" diyen nice öğretmenler gördüm, conconları saymıyorum bile!)

    velhasıl-ı kelam, türkçe, konuşulması kolay bir dil değildir, eğer ki hakkını vererek konuşmak istiyorsanız...

    bu sebeple kimi sosyologlar, dilin güzel ve doğru kullanılmasıyla alay etmenin, dile hakim olamadığı için kendini kötü hisseden kitlelerle ilgili olduğunu söylüyorlar. özellikle aldığı göçlerle birlikte yapısı değişen istanbul'da, sadece diline bakarak bir kimsenin yerli mi yabancı mı olduğunu kestirmek kolay olduğundan olsa gerek, istanbul ağzı -bilinçli ve/veya bilmeden- bir elit kesim unsuru gibi gösterilmeye çalışılmış, edilen alaylara bakılırsa başarılı da olunmuştur. (yeşilçam filmlerini ve edilen alayları tekrar anımsayınız lütfen) fakat unutulmamalıdır ki, kibarlık derecesi belki farklı olsa bile, istanbul'un balıkçıları, manavları, simitçileri, fırıncıları, kasapları, çoluk çocuk ahalisi de bu şehre dahildi, bu şehrin halkıydı ve orada doğup büyüyen nesiller -belki 3 nesil evveli başka yere de dayansa- netice itibariyle istanbul ağzı konuşurlardı. kurtuluş insanı başka, fatih insanı başka, galata insanı başka argo, deyim ve sözler kullanırdı şüphesiz, fakat telaffuz itibariyle hepsi istanbul ağzına dahildi ve bu farklar, olsa olsa o ağzın içinde, sözcük zenginliği katan unsurlardı...
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap