1 entry daha
  • the final empire, the well of ascension ve the hero of ages romanlarından oluşan brandon sanderson üçlemesi. (the alloy of law adlı bir kitap daha seriye eklenecek gibi görünüyor. henüz dört bölümü yazılmış durumda.)

    izlemeye başladığım bir filmi, okumaya başladığım bir kitabı her ne olursa olsun bitirmeden rahat edememek gibi bir huyum var. beğenmedikleri kitapların, filmlerin yarısında çıkmalarıyla meşhur sözlük yazarlarını bu yönleriyle çok kıskanıyorum. yazara, yönetmene lanet ede ede, söve söve bitirdiğim bir dolu film, kitap vardır. son sayfalarını çevirince, ekranda son yazısını görünce rahatlar, bir daha yüzlerine bakmam. yazarın, yönetmenin diğer eserlerine de ön yargıyla yaklaşırım. aynı eziyeti bir daha çekmemek için.

    diğer yandan hikayesinin usturuplu biçimde anlatıldığı, izlerken, okurken zevk aldığım filmler, kitaplar hiç bitmesin isterim. sonlarına yaklaştıkça içimi bir hüzün kaplar. onları tekrar okurken, izlerken yine zevk alacağımı bilmeme rağmen ilk seferin heyecanını uzatmaya çalışırım kendimce (sinemada öyle bir şansa sahip olmuyorsunuz tabi). özellikle sevdiğim kitapların son yüz sayfası bitmek bilmez. iki sayfa okur, ara verir, kendime başka meşgaleler bulur, bir süre sonra kitaba geri dönerim. süreç, son sayfaya kadar bu şekilde devam eder.

    mistborn da okumaya doyamadığım serilerden biri oldu. üçüncü kitabı yeni bitirdim ve sanderson'ın karakterlerinden ayrılmış olmanın hüznü yeni. yazarın elantris romanı için, warbreaker romanı için (onları da beğenmekle birlikte) bazı eleştiriler getirmiştim. mistborn serisini o kadar sevdim ki hakkında olumsuz bir cümle kurmaktan korkuyorum. zaten o iki romanda sıkıntılı bulduğum noktaların önemli bir kısmı bu seride aşılmış.

    hikaye, fantastik türü için orijinal. kitaplardaki karanlık atmosfer, post-apokaliptik filmlere meraklı okuyucuları da cezbedebilecek ölçüde başarılı. başlangıçta, her birinin farklı güçleri olan bir frp ekibinin maceraları üzerinden ilerleyen bir romanla karşı karşıya olduğunuzu düşünüyorsunuz. sayfalar ilerledikçe meselenin bu kadar basit olmadığı anlaşılıyor. hikaye katlanıyor, katmerleniyor. karakterlerin derinliği sizi ayrı çekiyor. vin, kelsier, sazed, elend, marsh, ham, breeze, clubs, spook, ore seur, straff, zane, cett, yomen, ten soon,... hepsi iyi işlenmiş karakterler.

    warbreaker ve elantris için, yazarın, fantastik türünün sınırlarını zorlamak adına hamlelerde bulunduğunu ve fakat bunu yaparken kekeler gibi olduğunu, insana, topluma dair söylemeye çalıştıklarını yeterince uygun bir üslupla dile getiremediğini söylemiştim. bu seride ise hikayenin kendisiyle de örtüşen, okuyucuyu da -hem tartışmaların kendisi, hem de işaret ettikleri bağlamında- sürece dahil eden bir yaklaşım benimsemiş ve bu yaklaşım çok şık durmuş. yarattığı dünyanın ontolojisini, teolojisini bu ölçüde hikayeye yediren az yazar bulunur, sanderson bunu başarmış. tolkien'in bunu, ek bir kitapla (silmarillion) yaptığı düşünülürse bu hiç de küçümsenecek bir başarı değil.

    aksiyon dozu da hayli tatmin edici olan serinin eninde sonunda televizyona ya da sinemaya uyarlanacağını söylemek mümkün. bu konudaki tek çekincem iş bilmez bir ekip yüzünden ortaya elektra ya da ultraviolet gibi kötü bir ürünün çıkması. bu seri, game of thrones ciddiyetiyle ele alınmayı hak ediyor. benim açımdan yeri 2000 sonrası fantastik yazınında the wheel of times ve a song of ice and fire serilerinden sonra geliyor.
27 entry daha
hesabın var mı? giriş yap