51 entry daha
  • can dündar'ın 1995 yılında kendisiyle yaptığı röportaj sonrası köşesinde yayınlanan yazı.

    --- spoiler ---

    yusuf islam'la bir televizyon röportajı yapmak için londra'ya uçarken, bütün çocukluğuma damgasını vuran o hazin şarkı çınlıyordu kulaklarımda... müşfik ve babacan bir ses, yuvadan uçma vaktinin geldiğini hisseden oğluna öğüt veriyordu şarkıda... "daha çok gençsin..." diyordu, "öğreneceğin çok şey var. aceleye gerek yok. sabırlı ol. bir kız bul, evlen. ben de senin gibiydim bir zamanlar. şimdi yaşlıyım ama mutluyum. yarın sen yine burada oalcaksın, ama düşlerin..."

    o sırada gençten bir ses olanca hırçınlığıyla bozuyordu şarkının ritmini...
    oğul cevaplıyordu babasını:
    "oldum bittim, hep aynı eski hikaye / dillendiğim andan beri / hep dinlemem emrediliyor / ama bir yol var biliyorum / ki artık gitmem gerekiyor.."

    father and son'ı dinlediğimde 15-16 yaşlarındaydım en fazla... çat pat ingilizcemle elde sözlük, bu platin sesin söylediklerini anlamaya çalışıyordum. sanki beni anlatıyordu. 15-16 yaşındaki her yeni yetme gibi, bu türden öğütler dinlemekten bitap düşmüştüm. ve artık "gitme vaktinin geldiğine" inandırıyordum kendimi... çünkü hissediyordum ki, kalırsam, "yarın yine burada oalcağım... ama düşlerim, artık beni terketmiş olacak..."

    ergen ruhumuzda isyan ateşleri yakan bu sözlerin sahibini ankara'da bir plakçı dükkanının vitrininde görmüştüm ilk kez... uzun siyah saçları ve isa tablolarını andıran oval narin yüzüyle bir long-play arkasından gülümsüyordu. ve işte bu ilk karşılaşmadan yaklaşık 15 yıl sonra o gülümseyen narin yüzün sahibiyle tanışmaya gidiyodum londra'ya...
    dünkü yeni yetmeler, o 15 yıl içinde ya babalarının sözünü dinleyip sabretmiş ve bir kız bulup evlenmişlerdi ya da o hırçın delikanlının sözüne kanıp ayakalnarak, meçhul bir yolda düşlerinin peşine düşmüşlerdi.
    ya o şarkıyı söyleyen delikanlı...?
    o, babasına resti çekip evi terkettikten sonra kendini önce karanlık sokaklara, sonra bol ışıklı caddelere vurmuş, derken hiç ummadığı bir anda huzuru bir cami avlusunda bulmuştu.
    "o şimdi müslüman"dı...

    ***
    hayatımın en tuhaf söyleşilerinden biriydi.
    ben müslüman bir ülkede cat stevens'la yetişmiştim. o, cat stevens'lığından, müslüman olmak adına vazgeçmişti.
    ben o'nun şarkılarını anlayabilmek için ingilizce öğrenirken, o islam'ı öğrenebilmek için arapça'ya merak sarmıştı. sanki ikimiz de sahip olduğumuz kimlikten(doğulu ya da batılı, müslüman ya da ateist, müzisyen ya da mümin) başka birşey olabilmek için yola koyulmuştuk. ben (ve türklerin çoğunluğu) islam'a sırt çevirip dolu dizgin batı'ya koşarken; o, batı'dan kaçış yolunda islam'a rastlamıştı. işte ters yönlere doğru yelken açarken, şimdi yolda karşılaşmıştık.
    söyleşi boyunca ikimiz de birbirimize terkettiğimiz mazilerimizden dem vurduk. ben o'na eski kimliğini ve şarkılarını anımsattıkça, o da bana türklerin o şarkılar dinlemeden önce, hilafet döneminde ne kadar mutlu yaşadıklarını anlattı durdu. ben o'na lady d'arbanville'in ölen bir sevgilinin ardından yazılmış bir ağıt olduğunu öğrendiğimde ne kadar üzüldüğümden sözederken, o bana, yusuf peygamberin onca felaketten sonra nasıl selamete erdiğinden bahsediyordu.
    türkiye'deki cat stevens hayranları nasıl o'nun "kandırılmış bir star" olduğuna inanıyorlarsa, o da türkiye'deki cat stevens hayranlarının "kandırılmış müslümanlar" olduklarını düşünüyordu. ama işin garip tarafı o müslümanları kandırmakla suçladığı adam, aslında kendisiydi ve hemen karşımda oturduğu halde cat stevens'tan "koca bir yalan"mış gibi sözediyordu.

    ***
    sesine bir "baba"nın olgunluğu egemen olmuştu. "ben de senin gibiydim bir zamanlar" der gibiydi. "şimdi yaşlı, ama mutlu"ydu.
    bense gençliğimin isyan ateşlerini yakan o deli dolu delikanlıyı bunları söylerken görmenin şaşkınlığını yaşıyordum bir yandan...
    ...bir yandan da gençliğimizin özeti olan o şarkılara "koca bir yalan" demeye o şarkıları söyleyen adamın bile hakkı olmadığını düşünüyordum.
    söyleşinin bir yerinde daha öğreneceğim çok şey olduğunu ima etmeye kalkışınca hafifçe doğruldum ve hırçın bir ses tonuyla "artık gitmem gerekiyor" dedim.
    düşlerimi topladım... ve çıktım.

    --- spoiler ---
40 entry daha
hesabın var mı? giriş yap