2 entry daha
  • şöhret dünyasına kendisine “loser” diyerek adım atan, ancak zamanla amerikan çıkışlı ‘cool’un bizzat vücut bulduğu isme dönüşen beck’in yeni albümü “sea change” eylül ayında yayınlandı. rolling stone dergisi, bu sonbahar çıkan ve çıkacak albümler arasında tepeye koyduğu beck’in yeni çalışmasına bir de beş üzerinden beş yıldız vermiş. ingiliz mojo ise 10 üzerinden dokuz. “sea change” bu övgüleri hak ediyor mu? hem de köküne kadar.
    on parmağında on marifet olan, kendini sürekli yenileyebilen beck, “sea change”de bir önceki albümü “midnite vultures”la girdiği yoldan çıkmaya karar vermiş belli ki. oradaki parti havası, 70’lerin disko müziğine göndermeler, neşe, gürültü burada dingin, sade ve hatta depresif bir havaya bırakmış. sekizinci albümünde gülüp eğlenen beck yok artık; “mellow gold”la ilk çıkış yaptığı günlerde nasıl bir tebessüm yarattıysa müzik dünyasında, şimdi de herkesi önünde saygı duruşuna davet ediyor.
    beck’in albümlerinin ortak özelliği her birinde yeni bir tarz denemesine açık olmasıydı. “mellow gold” bir açılıştı, “odelay” deneysel ve gürültülü, “mutations” sakin ve “midnite vultures” fazla neşeli. “sea change” ise, koca diskografisi içinde ilk defa bir başka çalışmasıyla akrabalıklar taşıyor.
    bir kere bu, tam sekiz senedir hayatımızda olan beck’in şüphesiz en iyi albümü. ayrıca 2002’nin de en iyisi – bruce springsteen ve red hot chili peppers artık geriye çekilsin. “sea change” iyi olduğu kadar da da zorlayıcı; dinleyiciden tam dikkat ve konsantrasyon talep ediyor. albüm, dinleyeni içine kolay kolay çekmiyor aksine keşfetmek zaman ve emek alıyor.
    beck’in “sea change” için çalıştığı dönem kız arkadaşından ayrıldığı günlere denk geldiği için kokusu sinmiş. hemen her şarkıda yaşadığı acıdan belirgin izler var, sözler hayli kişisel. albümün teması çaresizlik, kayıp ve üzüntü olarak özetlenebilir. bu anlamda “kimsenin değil, benim suçum” diye başladığı “mutations”la akraba sayılabilir. tonlaması olarak da “mutations”a yakın; folk müziğinden ezgiler, tek bir gitardan çıkmış gibi duran şarkılarla; oysa bütün bir grup çalıyor! “sea change”in bir farkı da beck’in tam anlamıyla şarkı söylüyor oluşu: mırıldanmıyor, kelimeleri okumuyor, konuşur gibi yapmıyor, düpedüz şarkı söylüyor.
    baştan sona hiç atlamadan, sıkmadan ilerlese bile “sea change”de de öne çıkan bazı şarkılar var: “lost cause” yabancı eleştirmenlerin en çok adını andığı parça, “sunday sun” sonlarına doğru psychedelic bitişiyle şaşırtıyor, açılıştaki “the golden age” ise albüm boyunca ne neyle karşılacağınıza dair ipucu veriyor. “little one”daki piyano kullanımına ayrıca dikkat etmeli.
    los angeles’da doğan, ancak new york’un east village’ında girdiği müzik çevresi sayesinde isim yapan, adını duyuran beck’in “sea change”i beş – altı sene önce kendisine atfedilen “yeni bob dylan* etiketinin boş olmadığını kanıtlıyor. kendisine duyulan güvenin de hakkını veriyor.
    son söz: hakikaten beş yıldız.
12 entry daha
hesabın var mı? giriş yap