6 entry daha
  • çocukluğumun nöbetleri. genelde hatırlanmadığı söylenir ama ben sıklıkla yaşadığımdan belki, hiç değilse başlangıcını ve bitişini çok net hatırlayabiliyordum. insanın algı bozukluğu en çok da seslerde kendini belli ediyor bu hastalıkta. baş dönmesi gibi tıpkı, sesler baş döndürücü bir şekilde geliyor. annemle babam beni sakinleştirmeye çalıştırırdı, yok bir şey geçti geçti derlerdi çok sakin ve sıcak ses tonlarıyla. bu bana inanılmaz bağırıyorlar ve benim kötülüğüme konuşuyorlar şeklinde ulaşırdı ve korkardım. bu nöbetlere epey alıştıktan sonra aslında o anda olayların o türlü gelişmeyip bana öyle geldiğinin ayırdına varmıştım lakin korkumda zerre azalma da sağlayamamıştım maalesef. işte bu çelişki, seslerin baş döndürücü gelmesi gibi bir his yaratıyor. onun haricinde her şeyden korkuyorsun. aslında dümdüz bir korku nöbeti bu. kabus görürken olduğu gibi, ottan boktan korkuyor, ağlıyor, bağırıyor ve bir türlü kendine gelemiyorsun. ben ağlamaktan yorularak sakinleşebiliyordum mesela ancak. mekan algısı da çok saçma sapan bir hal alıyor ve tüm derim karıncalanıyordu. hatta bu hissi hep şöyle tarif etmişimdir; toplu iğne ucu boyutunda demir bir boncuğu işaret parmağınla baş parmağının ucu arasında yuvarladığını düşün. fakat aynı zamanda bu ufacık boncuğun bir portakal büyüklüğünde gibi geldiğini. böyle saçma sapan bir algı bozukluğu, delicesine bir korku ve baş dönmesi, seslerin birbirine karışması, öyle ki sessizliğin bile dayanılmaz bir gürültü gibi gelmesi. benim bu entry'yi yazma sebebim ise, 26 yaşında koca bir herif olmama karşın, az evvel tarif ettiğim algı bozukluklarına dair nöbet başlangıcı semptomları bir bir göstermiş olmam, ancak heralde savunma mekanizmamın gelişimini tamamlamış olmasından mütevellit hemen kontrol altına alıp bertaraf edebilmiş olmam..
52 entry daha
hesabın var mı? giriş yap