11 entry daha
  • princess mononoke en fazla izlediğim anime filmidir*. sebebi ise animeye giriş yapmak isteyen kişilere ilk olarak bunu izletirim, yanlarına oturup ben de izlerim. çünkü başka filmleri insanlar kendilerine göre bulmazlar çoğu zaman. ya çok vahşi ya da çok çocuksu bulurlar. princess mononoke bir çok tarzın karışımıdır. içerdiği şiddet ve kan ile bir blood the last vampire, sahip olduğu kaotik dünya ile bir akira, mükemmel animasyonu ile bir vampire hunter d, çiçekli böcekli ortamı, mistik öğeleriyle bir spirited awaydir kanımca. izleyenler kendilerine göre bir şeyler bulurlar burda. bir esnaf dükkanının bilgisayarına yüklemiştim bu filmi, bir gün içeri girdiğimde dört beş kişiden oluşan koca koca adamların oturup izlediklerine şahit oldum. hatta altyazı yüklemeyi de bilmiyorlarmış, media player kullanıyorlardı. sonra geçtim altyazı yükledim, 5-6 dakika sonra "niye yükledin şimdi, altyazı dikkatimizi dağıtıyor" diye şikayette bulundular.

    spirited away'in gösterime girmesinden sonra "bilinen en başarılı japon animasyonu" ünvanını kaybetmiş olsa da benim gözümde hala bir numaradır princess mononoke. bir karşılaştırma yapmak gerekirse, spirited away'deki çocuksu hava daha fazladır. çünkü zaten miyazaki'nin spirited away için "10 yaşında olanlar ve olmak isteyenler için yaptım" demiş olması durumu ortaya koyuyor. mononoke'de ise karakterler daha olgundur, şiddet öğeleri ağır basar, hatta aşırı kan yüzünden sansürlenen sahneler içerir. aksiyon her an hat safhadadır. soundtrack açısından da spirited away'a bin basar, gerçi aynı kişi yapmış ama.(bkz: joe hisaishi)

    konusuna değinmek gerekirse; filmin geçtiği ortam ortaçağ japonya'sı. feodal bir yönetim hakim, her şehrin ve köyün kendine özerk prensleri var. bu köyler uçsuz bucaksız ormanların arasına konuşlanmış ve ormanlar devasa hayvanlar kılığındaki doğa tanrılarını barındırıyor; kimisi kurt, kimisi geyik kimisi de miyazaki'nin vazgeçemediği domuzların suretinde. efendim bu doğa tanrıları maden ve odun elde etmek için ormanları tahrip eden insan ırkına gitgide kızmaya ve saldırganlaşmaya başlamış durumdalar. hatta sebebi bilinmeyen bir şekilde şeytanlaşıp berserker haline geliyor bazıları.

    ashitaka da bu köylerden birinin prensi ve kafayı yiyen bir orman tanrısı bir gün köyüne saldırır. köyünü korumak amacıyla doğa tanrısıyla ikili mücadeleye giren ashitaka doğa tanrısını öldürür fakat bunun yanında kolundan lanetli bir yara alır. köyün bilgesi bu yaranın gitgide vücuduna yayılıp onu öldüreceğini, çaresini bulmak için ise doğuya seyahat etmesi gerektiğini belirtir. çünkü cesedin içinden çıkan metal topun kaynağı orasıdır. ashitaka da kolu komşuyla helalleşip sadık karacası yakul ile yollara düşer. (bu yolculuk sırasında karşımıza çıkan journey to the west soundtracki beni benden almıştır aynı zamanda)
    ashitaka yolculuğu sırasında top tüfek üretimi yapılan irontown ve lady eboshi; kurt tanrılar tarafından yetiştirilen san; gündüzleri hayat dağıtıcı, geceleri nightwalker olan deer god; ormanın sevimli yaratıkları kodamalar; ve doğa tanrılarını şeytanlaştıran şey ile karşılaşacak, orman tanrıları ile insanların arasındaki savaşta taraflar arasında gidip gelecektir. ayrıca lanetin öfke ile birleştiği anlarda kolunda oluşan müthiş gücün farkına varacaktır.

    bu filmi çok fazla izlememdeki diğer sebebler ise feodal ortaçağda yeşillik çiçek böcek arasında geçen filmlere olan aşırı ilgim. nedense bilim kurgulardan daha ilgi çekici oluyorlar. mononoke'de bunun yanısıra hiçbir detaydan kaçınılmamış muhteşem çizimler ve akıcı bir animasyon var. ashitaka'nın karacanın üzerinde ilerlemesini ve askerlerle yaptığı düelloyu gözlerinizi pörtletip izliyor, nasıl oluyor da karacanın üstündeki bir insanı hareketlerinde bir anormallik olmaksızın canlandırdıklarına anlam veremeyorsunuz. bir adamı karacanın üstüne yerleştirip koşmasını hoplayıp zıplamasını not etmeleri imkansız sanırım. müzikleri ise ne zaman winamp'da denkgelsem beni samurayların kodamaların arasında bulduracak kadar etkileyici, herkese tavsiye olunur.
126 entry daha
hesabın var mı? giriş yap