4 entry daha
  • insanın ömründen ömür götürür.

    bir kız düşünün, ceylan gözlü, güzel yüzlü, saçları ipek, cildi bebek gibi...

    bir kız düşünün, sesi, konuşması, gülüşü, tebessümü ölüyü diriltir...

    bir kız düşünün, bu güzelliğiyle de yetinmeyip, giyinmesini, süslenmesini, takıp takıştırmasını da biliyor...

    hani deyim yerindeyse; "hediye paketi gibi kız"...

    ve siz bu kıza ilk görüşte vurulup aşık olmuşsunuz...

    bir şekilde kızı tavlayıp bir ilişki başlatsanız bile; sizin bu ilk görüşte aşık olacağınız kadar güzel, hediye paketi gibi kızın tek talibi de siz değilsiniz elbette...

    işte "kız arkadaşın adam eksiltme özelliği", tam da bu noktada önem kazanıyor...

    bin türlü bulaşanı, dalaşanı, eski çıktığı, arkadaşı, arkadaşının arkadaşı, bir yerlerden tanıyanı, tanışmak isteyeni, liseden, üniversiteden, iş yerinden arkadaşı, internetten tanıştığı var...

    kızın bu bin türlü bulaşana, dalaşana, hatta sokakta insanın koluna zorla yapışıp haraç keser gibi para isteyen dilenci veletlere bile "bi siktir git" demekten aciz olduğunu sonraları yavaş yavaş farketmeye başlıyorsunuz...

    telefonuna gelen hiçbir mesaja cevap vermeden duramadığını, meşgule düşürme tuşunun yerini bile bilmediğini, gecenin saat birinde arayan eski erkek arkadaşı ile bile telefonu açıp bir saat konuştuğunu öğrendiğinizde,

    hatta daha önce çıkma teklifi alıp reddettiği adamların bile güya kalbini kırmamak için yanına gidip selam verdiğini gördüğünüzde kalbi kırılan, enayi yerine koyulan siz oluyorsunuz.

    her gün kavga, her gün gürültü, verilen ve tutulmayan sözler...

    böyle davranmaması gerektiğini bin kere de söyleseniz, bin kere bildiğini okuyor.

    onu affediyorsunuz, affetmeseniz bile, unutmaya çalışıyorsunuz, ama unutamıyorsunuz, unutturmuyor...

    daha yaralarınız kabuk bağlamadan yine kaşıyor, yine kanatıyor...

    hep huzur istediğini söyleyen o kız, size bir türlü huzur vermiyor...

    sizi, yavaş yavaş o nefret ettiğiniz, kadına ve kendine güvensiz, maço, yoz ve ezik tiplere dönüştürmeye başlıyor...

    bir gün kalkıp, daha önce yapmaması için uyardığınız ve benzer şeyler yüzünden bir sürü kavga ettiğiniz halde iş yerinden fotoğrafçılıkla uğraşan ve kendisinin arkasından abuk sabuk konuşan hıyarın birine aptal saptal fotoğraflar çektirip, ondan sonra ertesi gün sabah sabah sizi arayıp, siz daha feysbukta fotoğrafları bile görmemişken, "kızdın mı aşkım?" diyor.

    işte bu bile bile lades diyen "kızdın mı aşkım?" bardağı taşıran son damla oluyor.

    aşk nefrete, sevgi öfkeye, mutluluk mutsuzluğa karışıp giderken, o fotoğraflarda size değil de bir başkasına bakan cennet yeşili gözler, bir başkasına gülen cennet beyazı dişler, sizin cehenneminiz oluyor...

    ve siz, evlenelim diyecekken, ayrılalım diyorsunuz...

    onun için "iki tane fotoğraf" olan şeyin, sizi nasıl yaktığını, yıktığını anlamıyor, anlamak istemiyor.

    güzel bir ilişkiyi o "iki tane fotoğraf" için mahvettiğinin farkına bile varmıyor.

    her zamanki gibi, size yaklaşıp o tek yanağınızdaki tek gamzenizden öpmeye ve sizi yatıştırmaya çalışıyor.

    aylardır çıkmanıza rağmen o tek gamzenizin en çok siz sinirden çıldırıp yanağınızın içini ısırdığınızda belirginleştiğinin farkına varmadı henüz...

    ve siz eski sevgili ünvanını kazanıp, onun feysbukundaki apaçilere her gün bir yenisi daha eklenirken farkına varamadığı bir şey daha var ki; siz kanlı gözyaşları da dökseniz, asla gecenin birinde onu arayan apaçi eski erkek arkadaşlarından biri olmayacaksınız...

    ama kazanan her zaman apaçiler olacak...
19 entry daha
hesabın var mı? giriş yap