8 entry daha
  • bergman'ın derdi, belki de din ile değil, dindar iledir. yani kavram değil, kavramı yeniden üreten, sorunun asıl öznesidir. din öyle bir olgu ki - ki ben henüz anlayabilmiş değilim nasıl bir olgu -, öyle denir ya hani: âlemde insan sayısı kadar din, yani mevlâ'ya ulaşma yolu vardır diye... dolayısıyla bu yol, kişiye özel, mahrem, içli ve içkindir. bu niteliği onu eleştirilemez kılmakta değil midir? bilmiyorum, bencileyn her şey ehlince eleştirilebilir, fakat bu denli kalbî bir kavram eleştirilse dahi, o eleştiri ne kadar aklıselim olabilir? tartışmak lazım ehillerle... vesselam dini yeniden üretenler, üretmekle kalmayıp - zira hepimiz kavramları yeniden üretiriz; bir kavramı anlamak demek, bir yönüyle ona kişisel biçim vermek demek olmalı - üretmeyenlere dikta edenler çıbanın esas başıdır. bu açıdan, bergman'ın sembolizmi doğrudur diyebiliriz.

    filmde benim en çok ilgimi çeken, ishak amcanın oğlu ismail'dir. tarihte, ishak ve ismail kardeştirler malum. biri batının, öteki doğunun atasıdır diyebilir miyiz peki? valla olabilir. gene tarihte, ismail sürgündür ishak'a göre. hem sürgündür, hem tüm sürgünler gibi, gerçeğe daha yakındır; canımız muhammedilik de nitekim ismail'in soyundandır. filmde de, ismail'in sürgün, kapatılmış, zincirlenmiş, sıyrık, tehlikeli ama aynı zamanda "kilitleri açan" insan olarak resmedilmesi dikkate şayandır. eserin bu yönü, hıristiyan âlemine rahatça kapak olabilir. zaten bergman'ın da içsel problemi hıristiyanlıkla ilgilidir, dinin aldığı güdük biçimle alakalıdır; yukarıda adı geçen o güzel ve yalnız insanlar gibi [nietzsche, rilke...]

    filmde post-hamlet'in annesinin, peder olacak zirzopa bir itirafı vardır. özetle der ki: "ben aslında tam olarak hissedemiyorum." fakat aynı kadın, kocası öldüğünde koca malikaneyi ayağa kaldıracak feveranların, çığlıkların sahibesidir. demek ki bu itiraf kendini sahte, çakma ve kolpa olarak okutur. bu okumadan, tüm manaların sahibi gibi davranan kibirli bir din adamının karşısında gerçek bir şeyler hissetmenin olanaksızlığı; yani gerçeğe güya ulaşmış gibi yapıp, nüfuzlarıyla ahalinin üzerinde tahakküm kuranların karşısında, insanın sahteleşmesinin kaçınılmazlığı anlaşılabilir. küllüm hıristiyan âleminin başı bu savaşı vermekle bağlanmış gibidir zahir [ha bizim gariban müslüman dünyasının adı konmamış savaşı bundan daha çetin, daha dertlidir tabii, ayrı mesele]. bu sahte-gerçek karşıtlığını betimlemede kullanılan simgeler, renkler, hâller ziyadesiyle doyurucudur filmde.

    ben filmden, o şaşaalı ve ahenkli uzun masada saatlerce yemiş yemiş semirmiş gibi kalktım ezcümle, oh elhamdülillah. gene okullarda, bilhassa din derslerinde gösterilmesi, okutulması dileğimdir, temennimdir naçizane.
39 entry daha
hesabın var mı? giriş yap