akademisyenlik
-
şimdi, güzel tabii bir tek öğrencinin bile söylediğiniz bir sözle gözünün parlaması, birilerinin hayatına değiyor olmak; sonra, yazmak, çizmek, bilgi nam ummana ayağını değdirmek, orada serinlemek etmek, daimi öğrenme hali, ve saire... (bkz: ünsal oskay), (bkz: meral özbek), ve benzeri... ve benzeri - ki bu insanların pek de benzeri yoktur aslında. hâsılı, buraya kadar yazılanlar cümlede kalmayıp, gerçekse keyiftir, zevktir, tadından yenmez, amenna... ama iş kurum'lanmaya gelince, insanın gözünün ferine talip olur o kurum. üniversite robert pirsig'in zen ve motosiklet bakım sanatı'nda söylediği gibi "akıl kilisesi" ise, akademisyen de o kilisenin rahibi, rahibesi, zangocu, claude frollo'su, quasimodo'su'dur (esmeralda'sı, phoebus'u değil ama). ne denirse densin, evet, bir tür köleliktir hâsılı (bkz: #12393785). bilgi de, kurum'a bulaşmış, varlığını kurum'a bağlamış akademisyenin boynundaki ip, elindeki kırbaçtır. özgürlük yanılsaması yanında hediye (bkz: şampuan artı saç kremi). yoksa, "açın kapıları camları güneşe" demiş a. kadir. let the sunshine in.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap