1 entry daha
  • venedik'te ölüm (death in venice), benjamin britten efendinin iki perdelik operasıdır da aynı zamanda efendiciğim; ah evlât helecanlandım bak şimdi, neden bana bunu daha önce anlatmadıydın yahu; efendiciğim ben de şaşırdım ama durun bakayım, metni kime aitti bu operacığımın, hah myfanwy piper dostumuza, evet; kuzey denizi'ndeki petrol platformlarından biri değil miydi o evlât; olabilir, fakat bu, metni yazmasına engel olmamış belli ki efendiciğim..
    bu opera kardeşin ilk kez sahneye çıkışı, 1973 yılının aldeburgh kentine rastlar; aa evlât benim tekaütlüğüme denk gelmiş bak; efendiciğim müsaade buyurursanız, kişilerimizi de bir elleyeceğim hazır; tabii buyur evlâdım; ve lâkin, sesli olduğu kadar sessiz birçok karakter daha vardır bu operagüzelinde, sonra anlamıyorum diye tepemde dır dır etmeyin yani, o bakımdan söylüyorum efendiciğim; ah evlât, sen de beni iyice ihtiyar ve huysuz bir bunak gibi göstermeye başladın ya şu sözlüğe*, alacağın olsun e mi:

    * gustov von aschenbach (tenor),
    * dionysos'un sesi (bariton),
    * apollon'un sesi (tenor),
    * polonyalı anne (soprano) [tadzio'nun anasıdır bu kuzum]..
    konuşan rollere geçiyorum efendiciğim:

    * tadzio [danslı bölümlerin de baş kişisidir ayrıca],
    * tadzio'nun kızkardeşi,
    * dadı,
    * jaschiu,
    * oyuncuların başı, yaşlı adam, yaşlı gondolcu, sandalcı, kamarot, otel müdürü, otel berberi, otel kapıcısı, seyyah oyuncular, memur [bunların hepsi ayrı ayrı he efendiciğim, ben yoklama* yaparken kolaylık olsun diye, bir araya topladım böyle]..

    esrimeyle yüklüyüm evlâdım ben, hadi başla artık: imdi efendiciğim, yazar gustav von aschenbach, venedik'te tatil yapmaya karar vererek, güneylere* doğru yola çıkar.. kente vardığında, ihtiyar gondolcu, başlarına musallat olan sirocco rüzgârının herkesi hasta ettiğini, bu yüzden lido'ya gitmesini öğütler bizimkine.. gustav, bu öğüdü bir tarafına yazıp, yine de bildiğini okur tabii: oteline yerleşir, süitinin taraçasından kenti izler; akşamınan yemeğe indiğinde de polonyalı genç tadzio'yu görür.. dostumuz gustav, tadzio'yu görür görmez, onun ideal güzelliğine hayran olur efendiciğim [ah evlât, sana bir sır vereyim mi; vermeyin efendiciğim; peki]..

    ve fakat, hakikaten de sirocco'nun marazî etkisi ve işportacıların saygısızlığı hasebiyle, ciddi ciddi kentten ayrılmaya karar verir gustavcığım.. istasyona gider, talimatı üzre beklediği bavullarının gelmediğini görür; onları almadan gitmek işine gelmez, doğruca otele döner.. kızmıştır, ama aslında memnundur da: zira ertesi gün rüzgâr ruh değiştirir, güneş çıkar, etraf sükûnete bürünür.. gustav nihayetinde amacına ulaşmış; huzur içinde hem tatilini yapıp, hem de meraklı olduğu grek kültürü üzerine düşünmeye başlamıştır.. evlât, ben kendime bir kadeh kalvados alacağım, sen de ister misin; ah istemez miyim efendiciğim de o son şişeyle mezarınızı sulayacaktık hani; ah evlât, dirimiz cesedimizden daha soğuktur ve özel şeylerin zamanı yoktur, nasıl atlamışsın bu nadide bilgiyi; doğru efendiciğim, o vakit derhal içip, gustav'a kulak verelim:

    gün be gün, gustav'ın tadzio'ya olan ilgisi artar efendiciğim, hatta yeni romanını da, güzel tadzio içün yaratmaya başlar.. bu esrik düşünceler içinde, yüzüne birden apollon'un sesi yansır ve genç baletler, yunan ezgileri eşliğinde, helenistik bir dans sevişmesi sergilerler.. tadzio'nun başında zeytin dalından örme bir taç vardır: çevresindeki aşk dansının ortasında, güzellik ve aşk tanrılarının suretine bürünmüştür sanki.. bu halde, tadzio gustav'a gülümser..
    ve gustav von aschenbach âşıktır artık..
    ah evlât sonunda çok üzüleceğiz gibi geliyor bana nedense; ah efendiciğim ben aşkı size öğretmeden, kendiniz öğreneceksiniz gibi geliyor bana da nedense..

    bu saadet anları kısa sürer elbette efendiciğim: bizim müptezel sirocco tekrar esmeye başlar zira, ve otelin berberi de kentte salgın bir hastalığın kol gezdiğinden bahsetmeye koyulur.. o gece, otel konuklarını eğlendirmeye gelen seyyah oyuncular bu söylentiyi doğrularlar ve ertesi gün de ingiliz turizm bürosu memuru nihayet gerçeği açıklar: kentte kolera salgını başlamıştır, ancak hadise, halk arasında paniğe neden olmamak adına, yöneticiler tarafından saklanmaktadır.. gustav, bu meşum hastalığı, tadzio'nun anacığına söylemek ister, fakat heyecanından ötürü bunu başaramaz..

    efendiciğim, dostumuz gustav, o gece, bu rahatsız düşünceleriyle birlik, apollon ile dionysos arasında kaldığı sıkıntılı bir düş görür.. düşün etkisinden kurtulup, sabah berbere, gençleşmeye gider.. nasıl yani gençleşmek evlâdım; efendiciğim tadzio'nun da kendisini çok sevmesini ister çünkü; haa.. berberden çıkınca, dosdoğru tadzio'yu bulmaya gider.. ve lâkin, otele geri döndüğünde, polonyalı ailenin bavullarının taşınmakta olduğunu görür..
    gayrı bîzar olan gustav von aschenbach, keskin bir acıyla, bir daha dönmeyeceğini bildiği kumsala doğru son kez yürürken perde iner.. evlât ben biraz susacağım, sen idare ediver; peki efendiciğim..

    evet leydiler ve centilmenler, venedik'te ölüm operasının konusu, malûmunuz olduğu üzre, thomas mann beyin aynı adlı öyküsünden alınmıştır.. mann beyciğimin, kendi eşcinsel deneyimlerinden yararlanarak ve nietzsche'nin apollon-dionysos denkleminden etkilenerek yazdığı bu estetik tutku, ayrıca tükenişi de en iyi ifade eden eserlerden biridir..
    britten, bu son operası içün bundan âlâ bir isabet yapamazdı hiç kuşkusuz; kendi yaşam parçalarına da atıfta bulunduğu bu eseri, hayatı boyunca derin bir seviyle bağlı olduğu tenor peter pears'e adaması da cabası üstelik..

    efendiciğim?.. neyse üstünüzü örteyim bari..
8 entry daha
hesabın var mı? giriş yap