9 entry daha
  • cinsel organlar belirgin şekilde resmedilseydi, eminim, sol paneldeki resimde, küçük âdem'in erekte halini kolayca görebilirdik* evet, âdem'in havva karşısında dibi düşmüşçesine bir bakışı var, ama aslında tanrı, havva'yı âdem'e sunduğu esnada âdem'in bakışı tam olarak nereyi işaret ediyor belli değil -bu resmi hareketlendirebilseydik, âdem'in gözlerinin bir tanrıya, bir havva'ya aynı şaşkınlıkla dönüp dönüp bakması gerekirdi. çünkü burada çok boyutlu bir tanışma söz konusu. âdem'in kendi benzeriyle (öte yandan cinsî anlamda farklısıyla) ve tanrıyla tanışması- gözlerindeki ifade, "yeni" ile tanışmanın korkusu ve şaşkınlığının yanında, bir "baştan çıkarılma"nın heyecanına da sahip... bu karmaşık duygular ve düşünceler içerisinde, kendisine sunulanlarla belki en çok rahat ettirilmek istenen varlıktır âdem, ama üzerinde taşımaya mahkûm olduğu tedirginlik sayesinde, aslında en çaresiz olan da yine kendisi... çünkü tanrı, ne yaptığını zaten çok iyi bilen bir duruşa sahip. havva da kapatmış gözlerini, yaşamın armonisinin kollarına erkenden bırakmış kendisini. çevrenin diğer ögelerinde de bu armoniyi yakalayabiliyoruz: birlikte hareket eden kuş cinsleri, doğayla etkileşim hâlinde veya kendi hâlinde telaşsızca dolaşan diğer hayvanlar... tüm bunlar, başlangıcın yalınlığını taşıyor. bununla birlikte, aşağı kısımlara doğru o saflığın, zorunlu, durdurulamaz bir mutasyona yatkınlığı da göze çarpıyor. gölün sağındaki ağaca dolanmış yılan ve ağaçta bulunan - merkezdeki panelde daha da belirginleşecek ve çeşitlenecek meyvelerin - neyi çağrıştırdığını zaten klasik hikâye sayesinde iyi biliyoruz. en alt kısımlardaysa, perspektifin de katkısıyla daha da görünür bir hâl alıyor bu mutasyon meyili: sağ altta, elinde bir kitap tutan balık/ördek benzeri bir yaratık, onun üst tarafında ağzında kurbağaya benzer bir şeyi kıstırmış bir kuş veya âdem'in alt solundaki kedi-fare gibi...

    merkez panelde ise yasağın ne meyvesi kalıyor, ne vücudu... buradaki vücutlarda da ilk paneldeki, âdem ve havva'nın çıplaklığına benzer bir çıplaklığa biçimsel olarak tanık olsak da artık hiç kimsede yaklaşma ve dokunma korkusundan eser kalmıyor (bu bölüm bana stanley kubrick'in "2001: a space odyssey"indeki taş bloka yaklaşan ilk insanın ve ondan yüzyıllar sonraki insanın cesaret farklılığını hatırlatır bir yandan, pek anlamlı bir benzetme olmasa da). bu panelde gördüğümüz insanlar adeta birer sefa pezevengine dönüşüyorlar. meyveler, bitkiler, hayvanlar, kısacası doğadaki her şey, sanki sadece insanın hazzına hizmet etmek için varmış gibi bize aksettiriliyor. meyve sadece yenmiyor, bir eğlence aksesuarı oluyor; hayvanlar sadece avlanıp beslenmede kullanılmıyor, insanların oyunlarının canlı araçları durumundalar. cinsellik, olağan (ne demekse) bir çiftleşmenin çok ötesinde, gerçeğe dönüşen fantezilerde yaşanıyor. utangaçlık yok oluyor; cinsiyetlerin birbirleriyle münasebeti, rahatlığın, doğallığın ötesine çoktan geçip üstüne bir de yaratıcılık arıyor (sol alt taraftaki kürenin içinde yer alanlar ise, refahtan ve özgürlükten vazgeçmiyorlar, ama yine de sanki biraz daha mahremiyet arıyorlar). yaşanılan her şey, şaşkınlıktan uzakta, kendi bağlamının doğallığında yaşanıyor. insan dışındaki nesneler, tabii vaziyetlerinden çok farklı boyutlarda ve bütünleşmelerde mevcut ve hepsi insanın emrinde... insan, doğanın çeşitli unsurlarını kendi tatmini için dönüştürüyor, eğiyor, büküyor, birleştiriyor.

    ve buradan cehenneme geçiyoruz. bu noktada ressam, insanoğlunun korkularına değinme cesaretini mi gösteriyor, yoksa sadece dinlerin, "kutsal" kitapların kestiği cezaları bir şekilde tasdikleme amacı mı güdüyor, bilemiyorum. yani orta panelde gördüğümüz hedonizmin cezası mı kesiliyor? aslında, cezanın ötesinde, bir tür lanetlenme diyebiliriz buna. çünkü, cehennemde de bazı hazcı görüntülere tanık oluyoruz, ama artık bu davranışlar öyle bir vaziyette ki orta panelde gördüklerimiz çok mülayim bir manzarayı oluşturuyor bunların yanında ve sanki insanlar cehenneme yalnızca pasifçe düşmüyor, aynı zamanda onun mevcudiyetinin sebebi hâline geliyorlar. tabii, acınası şekilde, orta panelde olayların öznesi konumunda olan insan, burada olayların nesnesi durumuna düşüyor. orta panelde erotik çağrışımlar yapan "çıplaklık", bu bölümde "zayıflığı, savunmasızlığı" temsil ediyor. kendisi dışındakileri zevk objesi olarak kullanmış insan, gün geliyor, o pozisyona tüm acısıyla kendisi düşüyor. bunun en bariz örneğini, tahtta oturan yaratığın ("şeytan" veya "cehennemin kralı", her neyse) bir insanı kraker gibi bir güzel götürmesinde görüyoruz. diğer yaratıkların da insanlar üzerinde farklı farklı ürkütücü hâkimiyetine tanık oluyoruz.

    âdem-havva'dan yola çıkıp cehenneme varılmasıyla, bosch'un, yaşama aslında bir günah-ceza güzergâhından geçerek yaklaştığını söyleyebiliriz. bu günahların asıl dokusunu ise cinsellik oluşturuyor. yani sanki, insanları yoldan çıkaran şeylerin başında cinsel iştahları geliyor. bu bakımdan bosch'un; döneminin, o dinsel atmosferden soyutlanamayacak etkisinde zoraki kaldığını düşünebiliriz, ancak bunların hiçbiri bosch'un özgünlüğüne halel getirebilecek şeyler değil. benim gibi, resimle pek ilgisi bulunmayan birine bile bunları yazma ihtiyacı yüklemiş bir resim... dakikalarca, tıpkı bir filmi izlercesine bakılabilecek bir resim...

    ekleme/düzeltme: ressam değilim, nadiren bir şeyi çiziktirmek veya bazı resimler ile ilgili ufak tefek bir şeyler okumak dışında resimle ilgili bile değilim, ama bu resmin ve -kendim de biraz detaycı biri olduğum için belki- hieronymus bosch'un yeri başkadır. bu yazıyı yazarak aslında resmin kendi hafızamdaki yerini daha da belirginleştirmek istemiştim. gösterdiğiniz ilgi sonrasında, yazım yanlışlarını ve anlatım pürüzlerini düzelterek metni güncelledim. mesajlarınız, beğeni bildirimleriniz için çok teşekkür ederim.
25 entry daha
hesabın var mı? giriş yap