4 entry daha
  • yıllar önce hürriyet gazetesi tarafından atılan başlık. 28 şubat dönemiydi, her akşam reha muhtar ve defne samyeli 'nin sunduğu haber bültenlerinde arka planda 13-15 yaşında başörtülü çocukların görüntüsü varken, ekrandan yukarı doğru yazılar akardı, arada bir generallerin haşmetli yüzlerinin, askeri üniformalı diğer kişilerin olduğu görüntüler de olurdu.
    asimetrik, simetrik, milimetrik, sikimetrik ne denilirse denilsin ortada psikolojik bir savaş vardı, o zamanın hakim medyası içinde aklı başında bir kaç yazarın sesi ise duyulmuyordu.
    bir kesime sizler "düşmansınız" deniliyordu. üstelik aralarında hiç bir ayrım yapılmadan. sanki bu "duyguyu" hissetmeleri için tüm medya seferber olmuştu .
    neredeyse belediye otobüslerine başörtülüler binebilecek mi binemeyecek mi onun tartışmasının yapıldığı noktaya gelinmişti. başörtüsü sokakta da yasaklanabilir babında haberler yapılıyordu. medya aracılığıyla tunus diye bir ülkede benzer bir yasağın olduğu ile ilgili haberler anında servis ediliyordu...
    bu ülkede fikirlerine katılırız katılmayız ama bir parçamız olan milyonların yaşayacağı "hüzün" kimsenin umurunda değildi.
    bu dönemde, reha muhtarın ana haber bülteninin sunduğu show tv ile defne samyeli'nin ana haber bülteninin sunduğu kanal d ayrı bir yer işgal etti.
    yıllar sonra ortaya o dönemdeki bir çok haberin "uydurma" ve "maksatlı" oldukları ile ilgili belgeler, bilgiler, tanıklar çıktı. ali kalkancı 'ların fadime şahin'lerin bir tezgahın sıradan aktörleri oldukları. bazı görevlilerin bazı "dış güçlerle" birlikte bu süreci planladıkları.
    o dönemde bir merve kavakçı vardı, allah için güzel kadındı. yanılmıyorsam iki çocuk annesiydi, bu kanallar muhabirlerini çocukların okuluna kadar yollamıştı. o iki ufak çocuğa "yuh"lar bile çektirilip ekranlara servis edilmişti, reha muhtar'lar defne samyeli'ler "hayatlarının en ciddi işini yapıyormuş" , "işgal altındaki vatanı kurtarıyormuş" edasıyla bunları haberlere taşıyabilmişti...o zamanlar ankara üniversitesi hukuk fakültesinde sıradan bir öğrenci olduğumuzu hatırlıyorum, darbe ha oldu ha olacaktı.
    kendi yaşam tarzlarına aykırı gördükleri hemen her şeyi "suça" "kabahate" ya da en hafifi ile "kusura" çeviren, milyonları psikolojik olarak nefes alamayacakları bir köşeye sıkıştırmaya çalışan bu zihniyetle ilgili olarak;
    o gün sıradan bir vatandaş olarak kemalizm'den ve onun adına yapıldığı söylenen her şeyden sıtkım sıyrıldı...
    dilime düşen tüm duaları, bedduaları ekranın içine gömdüm...
    gerekirse 1000 - yazıyla "bin"- yıl sürecek denilen süreç iki-üç yıl sürdü.
    sonra "hayat", "zaman" o dönemi tasviye etti.
    metafizik bir açıklama olacak belki ama birilerine duydukları öfkeden gözleri, basiretleri bağlanıp, siyasi rakiplerinin "ufacık çocuklarını bile rencide etmeyi umursamayacak" bir hale geldiği için birileri, o günün ezilenleri, hizaya sokulanları aradan 7-8 yıl geçmeden bu ülkede "bir yerlere" geldi belki de.
    hürriyet gazetesinin o manşetini, "süreç" onların görüntüleri ve kelimeleri ile servis edildiği için; defne samyelini, reha muhtarı hiç unutmayan o kadar çok insan var ki bu ülkede.
    topyekün savaş başlığını atan hürriyet gazetesinin geçenlerde gazze'ye yardım götüren gemiye çıkan israil'li askerlerin onları psikolojik olarak "mazlum" gösteren dayak yemiş hallerini sayfalarına taşımasını görünce zaman tünelinin içinden bunlar geldi aklımıza...
10 entry daha
hesabın var mı? giriş yap