2 entry daha
  • c. marchetti'ye [1] sorarsanız hostius quadra bilinçli bir şekilde tanrı katına çıkmaktansa, hayvan katına inmeyi tercih etmiştir. bir şekilde etmiştir, o her ne kadar cinsî sapkınlığını pasif şekilde yürütmüşse de aslında bu durumun tam belirleyicisi kendisidir. evvelce tasmalı erk'te dile getirmiştim, tasmalanmayı isteyen erk'in erk'liğine zarar gelmez, bu durumun böyle olmasını isteyen o olduğu için, o hâlâ erk'ti. bir nevi intiharın bile hayata karşı bir serin-duruş anlamına gelmesi gibi.

    malefique'in [2] bir yerinde, bir gece carrère üstteki ranzanın gırç gırç gıcırdama sesiyle uyanır. kafasını biraz yana kaydırarak yukarı doğru bakar, o yatakta yatmakta olan filosofumsu lassalle'ın tranny marcus tarafından becerildiğini görür. lassalle'ın suratında hiçbir tepki emaresi yoktur. alabildiğine durgundur. bedeninin alt tarafı heybetli marcus'un şiddetli darbeleriyle sarsılırken, yüzü donuktur, adeta ölmüş gibidir. carrère de sesini çıkarmadan döner uyur. birkaç gün sonra carrère o geceyi anımsatır filosofumsuya, aralarında şöyle bir konuşma geçer:

    -geçen gece herşeyi gördüm.
    +seks mi? çile çektiğim yok, marcus'tan beni becermesini isteyen benim.
    -pek de zevk alıyora benzemiyordun.
    +hoşuma gittiğini söylemedim. sadece seçeneğim olmasını seviyorum. bu da benim özgür kalma yolum, yani seçebiliyor olmam.

    bana kalırsa hostius quadra da tıpkı lassalle gibi kendi özgürlüğünü, kendisiyle ilgili herhangi bir şeyi, sonucu ne olursa olsun, seçebilme yetisinde bulmuş bir karakterdir. etrafına aynalar yerleştirip, kimi zaman kadın, kimi zaman erkek olan partnerlerine kendisini teslim edişini ve üstüne her tarafına aynalar yerleştirip göremediği arka, aşağı, üst, yan kısımlarda neler olup bittiğini o aynalardan yansıyan "abartılı-aldatıcı" (mercekli) görüntülerle görüşünü "kimse ne yaptığımı bilmediğimi düşünmesin!" uyarısıyla sunuyor. bu uyarıyı yaparken, kendinden emin bir kişi görüntüsü çiziyor. hostius da lassalle gibi özgürlüğünü, gerekirse tümden pasifize olacağı bir eylemin belirleyicisi olmasında bulmuş oluyor. yine c. marchetti'ye sorarsanız, size şöyle diyecektir:

    "hostius quadra, gözlerinin kendisine gösterdiğinden büyük bir haz duyar; kendini bilmenin (self-knowledge) sapıkça yolunu arar ve böylece, her ne kadar gördükleri ayarı bozulmuş aynalardan ötürü aldatıcıysa da, onlardan yansıyan görüntülerin gerçek olduğuna inanır. kendisini bir gösteriye dönüştürür, nesnelleştirir ve metaforik olarak yok eder." (a.g.e.)

    hostius quadra bir sapkın örneği, insanlara örnek teşkil edecek bir anti-bilge karakteri. zaten seneca konuya girmeden önce bir fabella (kıssa: ders çıkarılacak öykü) anlatacağını söylüyor, fabula (sadece öykü) değil. bu da, bizim bu kıssadan bazı mesajlar edinmemizin gerektiğini gösterir. temel mesaj şu: hostius quadra ne yapıyorsa, onun tam tersini yapmalıyız. bir kere cinsî sapkınlık örneği sergilememeliyiz. bazı özel ilişkilerimiz varsa, bunu ulu-orta yapmamalıyız. hatta filozofa göre genelevde (lupanar) utanma duygusu (verecundia), hayat kadınlarında ise hâyâ (modestia) vardır. gecenin bile saklamaya gücünün yetmeyeceği eylemleri (ea sibi ostentabat, quibus abscondendis nulla satis alta nox est) gündüz gözüyle sergilememeliyiz, kaldı ki bir de etrafı aynalarla donatıp, bu sapkınlığı iyiden iyiye cümbüşe çevirmemeliyiz. tamam da ne için? elimize ne geçer ya da neyi kaybederiz. kaybımız, kazancımıza üstün mü olur? genelevde ve hayat kadınlarındaki utanmanın, hayânın mutlaka bize örnek teşkil etmesi gerektiğini belirleyen nedir? yasalar mı? bazı uzmanlara göre (örneğin d. d. leitão [3]) hostius quadra anti-bilge örneği olmanın yanında, seneca'nın ondan hep "illud monstrum" (o canavar) şeklinde bahsetmesine rağmen, tam ters şekilde de değerlendirilebilir. leitão'ya göre hostius kıssasında üç tip karakter vardır: tanrı, insanlar ve hostius gibi toplum-dışı edilmiş sapkınlar. ve bu kıssada bazı karşıtlıklar göze çarpıyor: ışık/karanlık, görüş/körlük, beden/ruh, sınırlılık/sınırsızlık. yazara göre hostius, ilk üç karşıtlıkta, tanrı'ya insanlardan daha uzaktadır; fakat bedensel sınırlılığından kurtulma çabası söz konusu olduğunda yani son karşıtlıkta tanrı'ya diğer insanlardan daha yakındır/benzerdir. çünkü hostius, en pasif olduğu sapkın bir eylem esnasında bile aynaların aldatıcı görüntüleri eşliğinde bilginin peşinde koşmaktadır. bilgi orospuluğu da denilen o eşik aslında burada hostius eşiğine dönüşür. o eşiği geçip geçmemenizin bir önemi yok, onu geçmek istemeniz yeterlidir.

    tanrı'ya yakınlaştırılmasının başlıca nedeni, doğadaki tanrısal düzenin normal bir aynadan yansıdığı şekilde nesneleri içinde barındırmasıdır. her şey olması gerektiği/olduğu gibidir doğada. harmonia'ya/convenientia'ya dayanan bu stoacı bakış açısına göre, var olan fenomenlerin ötesine, tıpkı ruhun bedenden yükselmesi gibi, geçmek lâzım. platoncu felsefedeki ruh göçü düşüncesini anımsatırcasına, stoa'daki ruhun yükselişi de bilgenin bilgeliğine öğrenme, bilme aşkını bir ittirici olarak ekler. "bilgi orospusu" denilerek küçümsenebilirliği bulunan o durum aslında, hostius'un ilk bakışta temel yasalara ters gelen, hatta onları delip geçen sapkınca tavırları gibi, avama uymaz. çünkü avam, yerleşik düzene bağımlıdır. oysa bilgi adamı, bilgin, bilim-adamı, filozof ve hatta devrimci yapıdaki peygamberler; her daim yerleşik düzende deprem etkisine neden olmuş kişilerdir. zaten yerleşik düzen bilim-adamına, filozofa ya da peygambere ihtiyaç duymasa, kendi içinden onları çıkartmaz. her peygamber çağından veyahut çevresindeki kitleden rahatsız olduğu için peygamber olmuş ya da olmaya itilmiştir. bunu kutsal kitap'lardaki kıssalarla teyit edebilirsiniz; filozof da öyle, vaadini sıkıntıyla besler. sorun olmasa, çözüm de olmaz. toplum, peygamberleri gibi, sapkınlarını da "kendi başına" yaratır. sapkın gökten zembille inmez, onu o kılan bazı faktörler vardır. sadece bir kişinin yaşadığı bir muhitte ahlâk yasaları olmayacağı gibi, sapkınlık da olmaz. o hâlde hostius quadra bir toplum ürünüdür, ondan bağımsız değildir. aksi hâlde onun eylemlerinin "monstrum" eylemleri olduğunu iddia edemeyiz; zira kıyas yolu kapanır.

    o hâlde hostius quadra tersten okumayla anti-sapiens tip olmaktan çıkar, bedensel sınırların ötesine geçmek isteyen bir arsız olur. ama arsızlığı kendinde kötü bir şey değildir; bir insan "arsız" olduğu için kötü değildir. neyin "arsızı" olduğuna bağlı olarak ona kötü veya başka bir sıfat yakıştırırız. çevre faktörünü bu yüzden göz-ardı etmemek lâzım. zaten bazı analizlerde hostius quadra'nın, augustus'un meşhur principatus devrinde yaşanan ahlâkî çöküntünün bir sembolü olduğu da söylenmiştir; buna bağlı olarak augustus, köleleri tarafından öldürülen bu sapkın adamın söz konusu katillerine ceza verilmemesini istemiştir. legallik ile meşrûluk arasındaki farkı gözler önüne serip, roma yasasını kamu vicdanı önünde küçük düşürmüştür. peygamberler de böyle tepkiler çekmiştir, yasaya göre değil de vicdana göre yargılanmıştır. çarmıh vicdansızlığın anahtarıdır [3], yasasızlığın değil. aksine vicdandan yasaya geçen yol hayli kısadır, iki adımda crucifixion aklanır. iki adımda, çok değil, iki adımda.

    hostius quadra için "aklını kötüye kullanmış filozofların sembolüdür" diyenler de vardır. gerçekten akıl var onda, olmasa aynaları bu denli komplike bir ahlâksızlığın (obscoenitas) parçası kılamazdı. bilgiye erişmek istiyor (hostius, narcissus gibi kendine düşkün değil, ahlâksız eylemin kendisini önemsiyor; bu yüzden echo'suzdur, bir-başınadır), ama bunu içsel şehvetinden kaynaklanan arzularını dindirmek için istiyor. aynalarının ayarı nasıl bozulmuşsa, kendi ayarı da o denli bozulmuştur. uslamlama yeteneği bakî kalır, ama (bu örneği vermezsem olmaz) a. nobel de sonuçta hiroshima felâketinden sorumludur. uslamlayabiliyorsun diye aklanmış sayılmıyorsun, neyi, hangi ölçüde uslamlayabildiğinin de hesabını vermek zorundasın. genelevde tabiî ki utanma olur, buna karşılık hostius'ta olmaz. çünkü hostius hesabını vererek özgür kalmayı, sapkınlığıyla sağlamış bir birey; genelev ise gerekçelerin (gerekçelendirmelerin) mecburî neticesidir. genelev genelev olmayı istemedi, ama hostius'un eylemlerinde monstrum olmayı (hatırla: monstrum in fronte monstrum in animo) marifet bellemek var. lassalle gibi hostius da seçeneği olduğunu göstererek var-oluşunun altına kırmızı çizgiyi çekiyor; ahlâken kusurlu dahi olsa, her sivri zekâ içinde işte bu yüzden hostius quadra'nın ruhunu taşır. böylece kalabalıktan sıyrılır. hiç olmadı, binlerce yıl sonra bile kendisinden söz ettirebilir. mesele, sıyrılmak meselesi.

    notlar:

    1. iuvare mortalem: l’ideale programmatico della naturalis historia di plinio nei rapporti con il moralismo stoico-diatribico, a&r 27, 1982, 124-148.
    2. http://www.imdb.com/title/tt0309832/
    3. senecan catoptrics and the passion of hostius quadra (sen. nat. 1), md 41, 1998, 127-60.
    4. (bkz: crucifixion/@jimi the kewl)
1 entry daha
hesabın var mı? giriş yap