6 entry daha
  • film hakkında söylenmesi gereken en başlıca şey, harvey keitel'ın kusursuz oyunculuğudur. film tek bir karakter üzerinden işlendiği için keitel'e büyük bir iş düşüyor. bu bağlamda keitel, çok iyi bir performans sergiliyor. film eksiksiz bir suçlu portresini takdire şayan şekilde çiziyor. bad lieutenant'da, tamamıyla kötü bir karakter yaratılması için, abel ferrara elinden geleni yapmış. yasaların verdiği gücü, toplum için değil kendisi için kullanan bir polisin her türlü kötülükle bezenmiş hayat hikayesi, izleyiciyi derinden etkiliyor. teğmen, uyuşturucu bağımlısı, amaçsızca kötülük yapan, suçluları cezalandırmak yerine onlarla iş birliği içinde olan, suçları kendi yöntemleriyle halleden, her şeyiyle kendisi için yaşayan bir polistir. yaptığı şeylerden pişman olsa da yine suç işlemeye devam eder. çünkü tek başına iyi olamayacağını düşünür. büyük bir güç (tanrı, isa) yardım etmeden iyi olamayacağını düşünen teğmen, kötü biri olmaktan asla vazgeçmez. iyi olmak ona çok zor gelir. halbuki kötü olmak kolaydır; o bir polistir ve kötü biri olmak için elinde büyük bir avantaj vardır. bu kötülüğü ona zarar verse de sadece kötüdür. ne mesleğini ciddiye alır, ne suçlulara gerektiği muameleyi yapar ne de insanlara yardım eder. aksine işlenen suçları bile kendi lehine çevirerek zevki için kullanır. bunun en belirgin örneği, eliyeti olmayan iki genç kızla yaşadığı sarsıcı sahnedir. filmde din ve suç ilişkisi işlense de filmin bu yönü pek etkili olmaz. çünkü başkarakterin kötülüğü filmin anlattığı şeyin bile ötesine geçiyor. karakter, kızları zevki için kullanmaktan, taciz etmekten çekinmeyen birisi olduğu için tecavüze uğrayan rahibe onun için pek de anlam taşımaz.

    sonuç olarak bad lieutenant, harvey keitel'ın mükemmel oyunluğu ile devleştiği, bir insanın ne kadar kötü olabileceğini sarsıcı bir şekilde gösteren, etkileyici bir suç filmi.
18 entry daha
hesabın var mı? giriş yap