190 entry daha
  • bugün nisan 22. günlerden pazartesi. yoğun bir kar yağışı altında güne merhaba diyoruz. tallinn'e gelme kararı almamızdan beri duyduğumuz "always winter" kavramının ne demek olduğunu sonunda öğrendik.

    yaklaşık 8-10 aydır burada yaşıyoruz. keyifli bir süreç demek çok zor. genelde evde ve spor salonunda vakit geçirdik. sosyal aktiviteler maalesef bizi çok açmadı. olan aktiviteler de kapalı alan ve alkol ağırlıklı aktivitelerdi. sonucunda temiz bir depresyon ile başlayan maceramız adaptasyon adı altında olan kabullenmeyle tam gaz devam etti.

    tallinn teknik olarak bir avrupa şehri. pratikte ise birçok insan burayı rus ekolünde görüyor. fakat değerlendirme yaparken gözden kaçan bir ayrıntıyı dahil etmek gerekiyor. buradaki göçmen sayısı avrupa'nın diğer başkentlerine göre yüzdesel olarak çok düşük. nüfus da zaten az. sonucunda da kültürel yapı ve temel kurallar daha az bozuluyor. ama bunun olumlu bir taraf olmasının nedeni aslında arkasında barındırdığı dev boyuttaki olumsuzluk. burada sokakta hayat yok. hiç yok. burada yemek kültürü yok. burada gezmek yok. burada etkileşim çok düşük. burada ırkçılık yok. dolayısıyla bir göçmen buraya gelirse hayatta kalmak için ya memleketinden tonla para getirecek ya da dijital üzerinden iş hayatını idame ettirecek.

    eşimle 9 ülkede dile kolay yaşamaya çalıştık fakat ilk kez bir ülkenin insanının doğrudan insandan nefret ettiğini gözlemledim. insan sevmiyorlar. tanışmak, temas etmek, iletişim kurmak çok büyük külfet geliyor onlara. sana ırkçılık yapacak kadar seni tanımakla ilgilenmiyorlar. bilmiyorum, belki beyaz tenli olduğumdan hiçbir şekilde ırkçılığa denk gelmemiş de olabilirim. birkaç arkadaşım kavruk tenlilere ve siyahilere ırkçılık yapıldığını söylemişti, onların yalancısıyım. benim ise başıma ırkçılık adı altında sadece bir olay geldi. onda da kıyafet mağazasında özellikle colombia ayakkabı istiyorum dediğimde türk müsün diye sormuştu tezgahtar. güldüm geçtim.

    şehrin ve ülkenin en büyük sorunu ise ruslar. nüfusun %20-30'u olduğu tahmin ediliyor fakat şehir merkezinde hissedilen %35-40 civarı. çünkü hizmet sektöründe ya da masa başı işlerde çalışanların neredeyse tamamını onlar oluşturuyor. ilginç bir şekilde de estonca öğrenmemeye direniyorlar. dünyada tek dili olarak estonca konuşan kişi sayısının yarım milyondan az olması da bunda etken diye düşünüyorum. ruslar için estonya'daki yaşama adaptasyon, kültürel entegrasyon ya da bulunduğu ülkeyi kabullenme hiç uğramamış. bunda ülkeyi komünist rejim ile uzun yıllar yönetmiş olmanın verdiği ego da var sanırım.

    kendi adıma iki kez ev değiştirdim. eski ev sahibim rus ve türk'tü. anlaşamadık, hızlı ayrıldık. sonra yeni eve geçtim. yine ev sahibim rus. sorun türkte değilmiş. ruslar gerçekten sorunluymuş. mesela alt katımda bir başka rus oturuyor. haftada 2 gün türk arkadaşlarımızın çocuklarına bakıyoruz, bizim eve bırakıyorlar. kadın apartman arasından çocuk ayrılırken götünü yırta yırta bağırdı. ingilizce derdini anlamak istedim, ingilizce de bilmiyormuş. kapısına gidip elimde google translate ile iletişim de kuramayacağımı kestirerek ev sahibime haber verdim. o da geldi ertesi gün apartmana, sesten şikayetçiymiş kaltak. dedim bir daha bağırmasın ağzına sıçarım onun. gitsin polisi arasın ki bu işin oluru da bu. insan evladı olan kapıya gelerek uyarır, derdini anlatır. sonucunda ben de ev sahibine hırladım temiz bir üslupla. ev sahibim de rus işte diye ellerini açtı çaresizlikle. o an bir aydınlanma yaşadım işte. estonlarla böyle bir sorun yaşadığınızda işin resmi prosedürlerini takip ediyorlar. ruslar ise kendi metodlarında en boktan yol neyse onu izliyorlar. bu durum trafikte de aynı. anlatmaya üşeniyorum ama kısaca estonlar trafik hız limiti neyse ona emekli albay gibi harfiyen uyarken, ruslar estonların arasında makas ata ata geziyorlar.

    türklere gelince de burada bir fetöcü dalgası olduğu söyleniyor. onları da burada yaşayan türkler mimlemişler, bize her fırsatta bu markete gitmeyin, bu insanlarla görüşmeyin, bunlar terörist diye anlatıyorlar. bir de kocaları çalışan türk hanımları var burada mesela. bildiğin altın günü falan yapıyorlar her hafta. katılan arkadaşlarımız var, neden katıldıklarını soruyoruz; vakit geçmiyor diyorlar. biz çalışmaktan karı koca götümüzü kaşıyamıyoruz.bu durumu, estonya kışında ve tallinn'in yarattığı yalnızlıkta çaresizlikten bulduğu ilk anayurt insanına sarılmak olarak yorumlayabiliyorum.

    ilk aracımı aldım mesela burada. bankacılık sistemine girmeden araç kiralar gibi türk kredi kartıyla taksitle araç aldım. 6000€ peşinat ve aylık 500€ taksitle 60 ay'da volkswagen taigo sahibi olacağım. aracın kapanış ücreti de 10k€. bankacılık sistemindeki kredi hakkımı ev almak için saklıyorum. o yüzden pahalı olsa da böyle bir yol izledim. yoksa hazır parayla mal mürk almak hak getire...

    son olarak da fiyatlardan bahsederek kapatayım. yeme, içme çok pahalı. çok. market fiyatları türkiye'den bir tık pahalı. yakıt pahalı. kira için eli ayağı düzgün bir ev 600-650€'dan başlar. sonra paran ve gücün ile doğru orantılı kalite ve standartını arttırabilirsin. faturalar kol gibi. çünkü rusya doğal gaz ambargosu uyguluyor. neredeyse 9 ay doğal gaz yakıyorsunuz hiç abartısız. biz tek oda yakmamıza rağmen geçen ay 300€ fatura geldi. çocuklu arkadaşımıza 450€ geldi bu ay.

    bu kadar olumsuzluğa rağmen neden oradasınız sorusuna da ülkenin güvenliği, sosyal devlet anlayışını ve bürokrasi olmamasını cevap olarak verebilirim. türkiye gibi cennet vatanın aksine, estonya gibi koşulları cehennemden farksız olan bir yerde yaşamak maalesef bize kendimizi daha güvenli ve adaletli hissettiriyor.

    değerli vaktinizi ayırdığınız için teşekkür ederim.

    dip not: estonya'ya nasıl geldiğimizi ve hayatımızı idame ettirdiğimizi soranlar olmuş. youtube
2 entry daha
hesabın var mı? giriş yap